3 Eylül 2012 Pazartesi

Humeyni'den akıllara ziyan fetvalar

Humeyni, 1962’de Şah Rıza Pehlevi’nin mollaların himayesinde olan geniş arazileri ve mülkleri devletleştiren toprak reformuna karşı çıkmasıyla tutuklandı ve ardından sürgün edildi.  1979, yılında Fransa’dan ülkesine dönerek  “İran Devrimi” nin ruhani önderi olarak ülkenin başına geçti.

Humeyni, İran’ın başına geçmeden önce birçok kitap yayınladı. Bu kitaplar, Humeyni’nin verdiği birbirinden ilginç fetvalarla doludur. Aşağıda, Humeyni’nin dindışı fetvalarına, kaynaklarıyla birlikte sınırlı sayıda örnek verilmiştir:

•    Kur’an-ı Kerim ve diğer bütün ilahi kitaplar, zaman içerisinde bir çok  kez tahrif edilerek insanların eline sunulmuştur. Müslümanların Yahudilere ve Hıristiyanlara yönelttikleri tahrif suçlaması, şüphesiz sahabe üzerinde de sabittir.  (El-Kur’an/Bab Marifetullah)

•    Sahabe için Kur’an’dan ayet çıkarmak kolay olmuştur. Müslümanların Yahudilere ve Hıristiyanlara yönelttikleri tahrif suçlaması, şüphesiz sahabe üzerine sabittir. (Keşf’ul Esrar)

•    Arkadan ilişkiye girmek caizdir. (Tahrir’ul Vesile-11.mesele)

•    Bir erkek, koyun, inek, dev ve benzeri hayvanlarla cinsel ilişkiye girebilir. (Tahrir’ul Vesile)

•    9 yaşından küçük çocuklarla nikahlanabilir. Erkek, nikahlandığı kız süt emme çağında bile olsa, ona şehvetle dokunup sarılabilir. (Tahrir’ul Vesile-12.mesele)

•    Erkek, çocuk yaşındaki eşiyle vajinal yolla ilişki yaparsa çocuğa acı verebilir ama anal yoldan ilişki kabul edilebilir. (Tahrir-ul vesile)

•    Kadınlarla geçici nikahlanmak (mut’a) caizdir.

•    Hz. Peygamber tebliğ vazifesini hakkıyla yerine getirmemiştir. (Muhtarat Min Ehadis ve Hitabat)

•    Apaçık görünüyor ki, Nebi Allah’ın imamet konusunda ona vahyettiğini tebliğ etmemiştir. Eğer Nebi, tebliği yapmış olsaydı, şu anki İslam beldelerinde Müslümanlar arasındaki bu ihtilaflar ve münakaşalar patlak vermezdi.  (Keşful Esrar, Sayfa 149 – 155).

•    Mehdi zuhur edene kadar cihat yoktur (Kısacası emperyalist devletlerle savaşmak yasaklanmıştır; İran’ın uyguladığı gerilim politikaları danışıklı dövüştür). (Tahrirul Vesile)

•    (Humeyni de dahil) İmamlar için övülmüş bir makam vardır. İmamların  makamına ne melekler, ne resuller, ne de nebiler ulaşamazlar.  (El-Hükümetü’l İslamiyye)

•    Batıl bir amel olsa bile taştan veya kayadan bir şeyler talep etmek şirk değildir. Nitekim bizler Allah’ın kendilerine kudret verdiği İmamların ve Peygamberlerin mukaddes ruhlarından medet umuyoruz. (Keşfu’l Esrar, Sayfa: 49)

•    “Sünniler ve Hariciler necistir. Bizler onların kesinlikle kafir olduklarını söyledik hatta bazı durumlarda öldürülmeleri vaciptir!”  (Kitabut Tahareh, sayfa 458)

İran ve Japon mafyası İstanbul’da

BM’nin 2012 yılı uyuşturucu raporu yayınlandı. Raporda, Japon mafyası Yakuzaların, İstanbul’a konuşlandığı ve İran mafyasıyla çalışarak, Türkiye üzerinden Japonya’ya uyuşturucu kaçırdığı belirtildi.
 
Birleşmiş Milletler, dünya üzerinde uyuşturucu maddelerin üretim ve dağıtım bölgelerini ele aldığı 2012 yılı raporunu yayınladı. 112 sayfalık raporda Türkiye’nin dünya uyuşturucu ticaretinde önemli bir bölge olduğuna dikkat çekildi, Türkiye’de 13 ton eroin ele geçirildiğinin yazıldığı raporda “En fazla eroin İran’da 33 ton eroin geçirildi. Türkiye’deki eroin ise dünya üzerinde ele geçirilen uyuşturucuların yüzde 16′sına eşit” yorumu yapıldı.

Türkiye’de ele geçirilen eroin oranında azalma gözlendiği kaydedilirken Türk polisinin uyuşturucu kaçakçılarına karşı serî uygulamalarının ingiltere’deki uyuşturucu dağıtımını da azalttığı belirtildi. Raporda, “İranlı organize suç örgütleri, metamfetamin ticaretine dahil olmaya başladı. Japon Yakuzalar İstanbul’daki şubelerinden, İran mafyasıyla birlikte bu ülkede üretilen metamfetaminleri Türkiye üzerinden Japonya’ya kaçırıyor” açıklaması yer aldı.

Petrol fiyatı düştüğünde kriz çıkaran iki ülke: İran ve Rusya

Kaosa Mahkumlar
 
Petrol durgunluk nedeniyle 21 Haziran’da 89 dolarla en düşük seviyesine inince İran ve Rusya’nın desteklediği Suriye, bir Türk jetini düşürüverdi. Sonra İran yine mutat açıklamasını yapıp “Hürmüz Boğazı’nı kapatırım” dedi, petrol yükselerek 100 dolara çıktı. Düşüşle bütçeleri kriz sinyali veren iki ülkenin kaoslardaki payları dikkat çekiyor.

Petrol fiyatları ne zaman gerilese dünyanın herhangi bir yerinde sürpriz bir gelişme yaşanıyor. Tıpkı temmuz başında olduğu gibi. Petrolün varil fiyatı temmuzda 2008′den bu yana en hızlı düşüşünü yaşamaya başlayınca bir Türk jeti Suriye tarafından uluslararası karasularında düşürüldü. 

Buna, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatmaya hazırlandığına yönelik ‘beklenen’ açıklamalar ve Norveç’te petrol işçilerinin 10 günlük greve gitmesi gibi ‘beklenmedik’ gelişmeler de eklenince petrolün fiyatı bir anda 100 dolara çıkıverdi. Bu gelişmeler, yıllardır tartışılan “Petrolün fiyatı spekülatif mi belirleniyor?” iddialarını yeniden gündeme taşıdı. Ülkelerin bütçeleri ve şirketlerin açıkladıkları resmi rakamlara bakıldığında petrol fiyatlarının belirli bir seviyede tutulması yaşamsal bir kaygıyı ortaya koyuyor. 

Suriye’ye açıkça destek veren Rusya ve İran’ın açıkladığı bütçeler jeopolitik kaostan elde edecekleri fiyat artışlarına bağlı olarak şekilleniyor. İki ülke de petrol fiyatlarındaki düşüşten zengin Arap ülkelerine göre daha fazla etkileniyor. Rusya’da 115 dolar ortalamasının altına inen petrol bütçe açığı yaratıyor. Varil fiyatının 100 dolar civarında kalması halinde ise ülkenin bütçesinde 29.4 milyar dolar açık oluşacağı belirtiliyor.

  Bütçe % 50petrole bağlı

Ural petrolünün varil fiyatının psikolojik sınır olan 100 doların altına inmesi durumunda ülkede yılsonuna doğru bütçe açığının GSYH’ye oranının en az yüzde 1.2′sine ulaşabileceği uyarısı yapılıyor. Başbakan Yardımcısı Arkadi Dvorkoviç’in, “Petrol fiyatı bütçede öngörülenden yüksek olduğu sürece rezervlerimiz yeterli” demesinin hemen ardından varil fiyatının 100 doların altına inmesiyle kaygılar arttı. Rusya’nın kamu bütçesinin en az yüzde 50 oranında petrol ve doğalgaz gelirlerine bağlı olduğunu vurgulayan uzmanlar, fiyatlardaki ani düşüş sonrası bütçenin gözden geçirilmesi gerekeceğini savunuyor.

Suudi'ler petrol düşse de rahat

Petrol fiyatlarındaki değişim ve Ortadoğu’ya etkileri hakkında geniş kapsamlı bir rapor hazırlayan HSBC’ye göre fiyatlar henüz tüm ülkelerin harcamaları kısmasını gerektirecek kadar düşük değil ancak gelinen seviye hükümetlerin üzerindeki baskıyı artırıyor. Varili 100 dolar olması halinde bile Körfez Bölgesi ülkelerinin bütçeleri yüzde 10 fazla verecek. HSBC’ye göre 80 dolar ise ‘sihirli rakam’. OPEC’in halihazırdaki arzının yüksek olduğunun altını çizen HSBC ekonomistleri Simon Williams ve Kıdemli Ekonomist Elizabeth Martins, 80 dolar seviyesinin altının görülmesi halinde bütçe açıklarının başlayacağını belirtiyor. Özellikle fiyat 60 dolarlara gerileyince bütçelerde yüzde 7.5′lik bir açık oluşacak. Petrol gelirlerinde düşüşün hükümetlere endişe vermeye başladığının altını çizen analistlere göre, uzun yıllardır yaşanan bütçe fazlaları şimdilik harcama yönünü gösteriyor. Suudi Arabistan’ın genişleyici bir politika çizeceğini söyleyen analistlere göre Cezayir ve Bahreyn harcamaları ilk kesen ülkeler olacak.

Yeni kriterler geliyor

Moskova doğal kaynaklara olan bağımlılığı azaltmak için adımlar atmaya hazırlanıyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya’nın bütçesinin enerji kaynaklarındaki ani fiyat dalgalanmalarından korunması gerektiğini açıkladı. Enerji ile bağlı olmayan sektörlere vergi yükünün sabitlenmesi dahil birtakım önlemler öngören Rusya, bu nedenle bütçe hazırlarken temel olarak son beş senenin ortalama petrol fiyatını baz almayı planlıyor. Benzer kaygıları bulunan İran ise petrol fiyatlarındaki düşüşle birlikte Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nü acil toplantıya çağırdı.

İran, Ahvaz Bölgesi’ndeki Sünni Müslümanlara asimilasyon uyguluyor

İran kendi sınırları içinde bulunan Ahvaz Bölgesindeki Sünni Arap Müslümanlara sistematik olarak asimilasyon politikası uyguluyor. İran’ın Ahvaz Bölgesi’nden bir aktivist bölge halkının İran rejimi elinden çektiklerini anlattı. Aktivist çocuklarına Ömer Ayşe gibi Arap isimleri koyamadıklarını, cami dahi inşa edemediklerini söyledi.
 
Ahmet Yılmaz / TIMETURK

Ahvazlı bir aktivist İranlı yetkililerin, Ahvazların Arap kimliğini yok etme kampanyaları düzenlediğini dile getirerek Arap ve İslami kuruluşları, kendilerini İran rejiminin suçlarından kurtarmak için girişimde bulunmaya çağırdı.

Abdulhamid Ömer isimli aktivist şöyle konuştu: ‘Biz Arap, Müslüman, Ahvaz halkıyız. Toprak olarak da halk olarak da kültür olarak da Arap’ız. İran tarafından topraklarımız işgal edildi. Petrol ihracatının yüzde onu Arap Ahvaz bölgesinden gerçekleştiriliyor. Aynı şekilde İran’daki en büyük fabrikalar Ahvaz’da bulunuyor.’

Ahvaz Halkı’nın İran rejimi elinden çektiği bazı sıkıntıları da anlatan Ömer, Ahvaz’daki Arap Halkı’nın, çocuklarını ‘Ömer, Ebu Bekir, Ayşe, Osman’ gibi tüm Arap isimlerle isimlendirmelerinin, Arap kıyafetleri giymelerinin yasak olduğunu İran rejiminin Arap Ahvaz Bölgesi’nde Sünnilere cami inşa etme izni vermediğini, aksine Arap mirasını tamamen silip yoketmeye çalıştığını vurguladı.

Ahvazlı aktivist İran rejiminden bölgelerinde Arap okulu açabilme izni isteyerek sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Medyanın, Arap ve İslam dünyasının utanç verici suskunluğu ortasında Ahvaz’da olanlar, bir soykırımdır.’

Aktivist Arap Birliği ve İslami Dayanışma Örgütü’nü, Ahvaz’daki Arap halkının, Ahvaz’ın Arap kimliğini yok etmek için kendilerine karşı savaş açan İran rejiminin zulmünden kurtarılması için müdahaleye çağırdı.

Bilindiği üzere Ahvaz Bölgesi İran işgali altındadır. İran rejimi Ahvaz halkına karşı çok çeşitli ayrımcı ırkçı uygulamalarda bulunuyor. İran’ın petrol ve gaz kaynaklarının yüzde sekseninin bulunduğu bu bölgenin zenginliklerini yağmalıyor. Vatanlarında siyasi varlık gösterip faaliyette bulunmalarını engelliyor. Ahvazlı aktivistlerden birçoğunu da tutukluyor ve idam ediyor.

İran'ın baskısı turist sayısını azaltt

2012 yılının ilk dört ayında Türkiye’ye gelen İranlı turist sayısı, geçen yıla göre yaklaşık yüzde 37 oranında azaldı. İran hükümetinin turizmcilere Türkiye’ye gidilmemesi yönünde telkinlerde bulunduğu öğrenildi. Avrupa’da yaşanan ekonomik krizin de pazardaki büyüme oranını sekteye uğratacağını öngören Kültür ve Turizm Bakanlığı, yeni pazarlarda tanıtıma öncelik vereceğini açıkladı.

438 bin İranlı turist

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın turizm verilerine göre, 2012’de Türkiye’ye gelen İran’lı turistlerde önemli bir azalma oldu. Ocak-Mayıs döneminde İran’dan Türkiye’ye 2010’da 739 bin 803, 2011’de 746 bin 686 turist ziyarette bulunurken bu sayı 2012’nin ilk dört ayında 438 bin 840’a düştü. 

Bakanlık yetkilileri bu azalmadaki en büyük nedenin, İran hükümetinden kaynaklanan baskı olduğunu dile getirdi. İranlı turistlerin Türkiye’de en çok ziyaret ettiği bölgeler İstanbul, Antalya ve Konya olarak biliniyor.

Yeni pazarlarda tanıtım

Bakanlığın Avrupa’da yaşanan ekonomik krizin 2012’de etkilerinin daha fazla süreceğini hesap ederek, turist kaybının yaşanmaması ve ziyaretçi sayısının arttırılması konusunda yeni açılımlar aradığı da belirlendi. Bakanlığın, “2012 Performans Programı”nda beklenen sıkıntılar ve alınması planlanan önlemler şöyle dile getirildi:

Türkiye, gelen turist sayısı bakımından dünyadaki turizm hareketi içerisinde yaşanan tüm krizlere karşı payını artırıyor. Ancak özellikle ülkemizin ana pazarı olan Avrupa’da halihazırda sürmekte olan ve 2012’de etkilerinin daha fazla hissedilmesi beklenen ekonomik krizin pazardaki büyüme oranını sekteye uğratması öngörülüyor.”

İranlı vekilden açıklama: “Eğer Türkiye Suriye’ye girerse…”

İranlı parlamenter Emir Hüseyin Gazizade, Türkiye’nin Suriye’ye saldırması durumunda Tahran’ın buna karşı sessiz kalmayacağını söyledi.

İranlı parlamenter Emir Hüseyin Gazizade, Türkiye’nin Suriye’ye saldırması durumunda Tahran’ın buna karşı sessiz kalmayacağını söyledi.

Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’a yakın Sebat (Paydari) Partisi Meşhed şehri milletvekili Hüseyin Gazizade, İran’ın İSNA Haber Ajansı’na konuşurken Ankara’nın, ‘ABD’nin oyun alanında oynadığını’ öne sürdü. Gazizade, “Türkiye ve son birkaç aydır emperyalist ve sömürgecilerin aleti olmuştur. Bu bir İslam ülkesine yakışmıyor” dedi.

İran’ın, Suriye’ye karşı olası müdahalesine tahammül edemeyeceğini söyleyen Gazizade, “Türkiye, Suriye’ye saldırırsa İran buna sessiz kalmaz ve somut eylemde bulunur” diye konuştu. Gazizade, “Türkiye’yi macera aramama konusunda uyarıyorum” dedi. 10 gün önce de İran Genelkurmay Başkan Yardımcısı Tuğgeneral Mesut Cezayeri, ülke ismi anmadan, İran’a dost ülkelerin güvenliğinin tehdit edilmesi durumunda İran olarak “Gerekli ve çok ciddi reaksiyon” göstereceklerini söylemişti.

İsmailağa Cemaati, İran Şeriatına çok sert çıktı

İsmailağa Cemaatinden İran uygulamalarına yönelik çok sert bir açıklama yapıldı. Cemaatin sitesi ismailaga.info adresinden yapılan açıklamada  “İran mı olacağız, böyle giderse iran’a mı döneceğiz diyenler var. Allah muhafaza buyursun. Şia’nın kırıntısını bile sıçratmasın güzel ehli sünnet memleketimize. Şia’nın ülkemizdeki sözcülerine de hidayet versin Rabbimiz.” Denildi.

İran’daki şeriat uygulamalarını eleştiren Cemaat İran’ın İslam şeriatıyla değil Şia şeriatı ile yönetildiğine değinildi.

Yapılan açıklamada “İslam’da muta nikahı olmadığı halde İran’da muta nikahı yasaldır ve fiyat listesini size daha önce yayınlamıştık. Bu nedenle Türkiye’deki fuhuş evi ne ise İran’daki muta evleri de odur. Zinanın meşrulaştırılmış hali.” denildi. Açıklamada “Hem de yaptıkları zinayı meşru görüp günah olmadığına inandıkları için ayrı bir hükme tabidirler” denilerek Muta nikahını savunanların kafir kategorisine gireceği ima edildi.

Bu nasıl şeriat

Bu nasıl şeriat başlıklı yazının içeriğinde İran’daki uygulamalar eleştirildi. İran’da ve Ortadoğu’da ehli sünnet toplulukların İran eliyle eziyet gördüğüne değinildi. İran’daki uygulamalar ismailaga.info aderesinde şu şekilde sıralanarak, eleştirildi;

•    İran’da büyük sahabelere küfürler ediliyor, hakaretler ediliyor ve gelen nesillerine de öyle öğretiyorlar.
•    Devrimcilerinin büyük boy resimlerini mihrap tarafına astıkları camide namaz kılıyorlar!
•    Bir garip hırsızlık yaptığı zaman eli kesiliyor, büyük hırsızlara devlet dokunamıyor.
•    İslam’da vinç ile asmak diye bir şey yoktur. Recm veya kısas vardır. Recimde bile atılacak taşların boyutu bellidir.
•    İslam aşırlığı sevmez. İbret olsun diye vinçte sallandırmak İslami değil İrani bir uygulamadır. Ve yine zengin, soylu bir kimsenin bu cezalardan aldığı görülmemiştir.
•    İşte İran’ın şeriatı bu kadar olur… Kur’an-ı Kerimi değil de Humeyninin anayasasını uygularsanız böyle bir durum çıkar ortaya…

İsmail Yaşa İran’ın 'Hatay planı'nı deşifre etti

(İSMAİL YAŞA/ Milat Gazetesi)          Milat Gazetesi yazarı İsmail Yaşa, İran ve Suriye’nin Hatay’dan toprak alma planını deşifre etti. Yaşa, İran ve Suriye’nin mezhepçi yaklaşımını şu sözlerle anlattı. 

“Bu coğrafyada İran mezhebini anayasasına yazacak kadar mezhepçilik yapar, Irak’ta Maliki hükümeti mezhepçilik yapar, hatta “Aman ha, Suriye’de rejim devrilirse yerine Sünniler gelir” diyen Rusya bile mezhepçilik yapar ve suçlanmaz ama Türkiye yüzde yüz haklı gerekçelerle en ufak bir girişimde bulunacak olsa Sünni refleksle hareket etmekle itham edilir.

Ankara’nın mezhepçilik konusundaki aşırı hassasiyeti bilindiği için bu kasıtlı olarak yapılır, amaç Türkiye’yi mezhepçilik yapmadığını ispat etme çabasıyla meşgul etmektir.”

İşte o analiz:

Suriye’de rejim karşıtı gösteriler ülkenin dört bir yanına yayılıp Şam’daki yönetim kontrolü elinden kaybetmeye başlayınca Beşşar Esed’in gücü yettiğince direneceği ve son çare olarak sahil bölgesine çekilip bir Nusayri devleti kurmayı planladığı gündeme geldi.

Bu iddiayı birçok kişi dile getirdi.

Örneğin; Lübnanlı gazeteci Michael Young, Humus’a yönelik saldırılarını yoğunlaştıran Şam’ın asıl amacının “mini bir Nusayri devleti” kurmak olduğunu söyledi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik de, Şubat ayında katıldığı Basın Kulübü programında yaptığı açıklamada “Bir savaş durumunda aslında Esed’in buna dönük bir hazırlığı da var; geriye çekilip bir Nusayri devleti kurup iç savaşı tetiklemek” dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Esed’in bir B Planı varsa uygulanmaması için her şeyi yapacağız” diyerek böyle bir planın olabileceğine ve Türkiye’nin bu planı bozmak için elinden gelen her şeyi yapacağına işaret etti.

Bütün bunları şunun için hatırlattım:

Geçen gün Hatay’dan bir arkadaş aradı ve oldukça ilginç şeyler anlattı.

Suriye’de gösterilerin alevlenmesinin ardından İran’dan her ay Hatay’da belli kişilere milyonlarca dolar para aktarıldığını ve bu paralarla sürekli arazi satın alındığını söyledi.

Armutlu ile Yayladağı arasındaki bölgede, Amik Ovası’nda ve Altınözü’nün köylerinde binlerce hektar arazinin bu şekilde el değiştirdiğini, daha önce üçbin liraya alınan bir arazinin onbin-onbeş bin liraya satıldığını, çorak arazilerin dahi -arazi sahibi ne kadar yüksek fiyat talep ederse etsin- peşin parayla satın alındığını iddia etti.

Ona göre bu el değiştirme sıradan bir alışveriş değil ve ileride kurulacak Nusayri devletine Hatay’ı da katma planının bir parçası.

Baas rejiminin uluslararası destek olmadan Nusayri devleti planını hayata geçirebilmesi imkansız.
Fakat Amerika’nın, Rusya’nın ve hatta İsrail ile İran’ın böyle bir plana itirazı olacağını sanmıyorum.

Bu şekilde Rusya Akdeniz’deki üssünü kaybetmeyecek.

Suriye’yi kaybeden Hizbullah da yine bölgede sırtını dayayacak bir devlet bulmuş olacak.

Türkiye için ise sözkonusu plan tam anlamıyla bir kâbus…

Bu nedenle Ankara, Türkiye’nin ulusal güvenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit eden “Beşşar’ın B Planı”nı boşa çıkarmak için ne yapılması gerekiyorsa bugünden yapmalı.

Mezhepsel dürtülerle hareket edildiği suçlamalarına da hiçbir şekilde aldırış etmemeli.

Çünkü bu suçlamalar Türkiye’nin adım atmasını zorlaştırmak ve hareket alanını daraltmak için ortaya atılmış asılsız iddialardır.

Mezhepçiliğin kitabını yazanların başkalarını mezhepçilikle suçlaması çok komik.

Bu coğrafyada İran mezhebini anayasasına yazacak kadar mezhepçilik yapar, Irak’ta Maliki hükümeti mezhepçilik yapar, hatta “Aman ha, Suriye’de rejim devrilirse yerine Sünniler gelir” diyen Rusya bile mezhepçilik yapar ve suçlanmaz ama Türkiye yüzde yüz haklı gerekçelerle en ufak bir girişimde bulunacak olsa Sünni refleksle hareket etmekle itham edilir.

Ankara’nın mezhepçilik konusundaki aşırı hassasiyeti bilindiği için bu kasıtlı olarak yapılır, amaç Türkiye’yi mezhepçilik yapmadığını ispat etme çabasıyla meşgul etmektir.

Suriye’de her gün yüzlerce insan öldürülürken halihazırda yaşanan katliamları görmezden gelip Nusayrilerin geleceği için kaygılananların suçlamaları hiçbir şekilde dikkate alınmaya değmez.

Nusayri devleti meselesine dönecek olursak…

Bu coğrafyanın bünyesi yıllardır İsrail’i bir parçası olarak kabul etmedi.

Gerçekleşeceğine pek ihtimal vermiyorum fakat şayet bir gün Akdeniz sahilinde Nusayri devleti kurulacak olursa aynı şekilde onu da reddedecektir.

Kenan Çamurcu’dan Sayın Yalçın Akdoğan’a 'çamur'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Sayın Yalçın Akdoğan’ın İran hakkında yaptığı açıklamalar kısa zamanda ses getirdi. İran’a yakınlığıyla bilinen Kenan Çamurcu Twitter hesabından Sayın Akdoğan’a saldırada bulundu.

Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Akdoğan yaptığı açıklamada “Suriye’nin arkasında sanılanın aksine Rusya değil İran var” demişti. Sayın Akdoğan’ın bu sözleri üzerine Kenan Çamurcu Akdoğan’ı hedef alan tweetler attı.

İşte o tweetler:
  • Akdoğan, AK Parti içinde en karanlık çehrelerden biridir. Erdoğan’ın onun gibi flu birini vekil yapmasında hep şaibeli bir durum bulmuşumdur
  • 28 Şubat iktidarının başı M. Yılmaz’a çalışmış ve İslami kesimleri BTK’ya rapor etmekten para kazanmış Akdoğan belli ki mesleğe devam ediyor
  • Yalçın Akdoğan, olmayan entelektüel kabiliyetiyle “Suriye’nin arkasındaki gerçek güç İran” demiş. Vay vay, aman da ne büyük laf:))
  • İslamcılığın marjinal radikalizmini Suriye krizinde NATO kampanyasına râm eden Akdoğan ve Ö. Çelik. 28 Şubat döneminden tecrübeliler.
  • Erdoğan, Akdoğan ve Ö. Çelik’in ABD’ye muhbirliğini bilmiyor mu? Biliyor. Dışişlerindeki SAM’ın başının ABD’ye memuriyetini de biliyor.
  • Erdoğan’ın vakanüvisliğini yapmış (ve milletvekilliğiyle ödüllendirilmiş) Akdoğan, yıllarca Başbakanlık Takip Kurulu’na ajanlık yaptı!

İran füzelerinin hedefi: 'Malatya Kürecik'

Yeni geliştirdiği balistik füzelerle üç günlük bir tatbikata başlayan İran, Kürecik’teki üssün İsrail’i korumak için yapıldığını iddia etti. İranlı yetkili elindeki füzelerin menzilinin NATO füze kalkanının radarının bulunduğu Malatya’nın Kürecik ilçesine ulaşabildiğini söyleyerek Türkiye’yi tehdit etmekten geri durmadı.
 
İran dün başlayan ve üç gün devam edecek füze tatbikatı öncesinde, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelere gözdağı verdi. İran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Hacizade, Malatya’nın Kürecik beldesinde kurulan NATO füze radar sistemine karşı balistik füze geliştirdiklerini açıkladı.

İran’ın resmi haber ajansı İRNA’nın haberine göre komutan, Malatya’da kurulan ve Basra Körfezi kıyısında da kurulması planlanan füzekalkanlarının İran’ın yeni geliştirdiği füzeye karşı savunmasız olduğunu söyledi.

Tuğgeneral Hacizade, “Bu sistemler, kurulduğu ülkelerin güvenliğini sağlamaktan ziyade, Siyonist İsrail rejimini korumak amacıyla yapılıyor. Biz de bu konuda boş oturmadık. Füze kalkanına karşı yaptığımız çalışmalardan biri radar karşıtı yerli balistik Arm füzelerini geliştirmek oldu. Bu füzeler hava savunma radarlarına karşı yapıldı ve bu tip tüm sistemleri vurabiliyor” diye konuştu. Hacizade, ellerindeki füzelerin Türkiye ve Körfez ülkelerindeki füze kalkanlarına “zarar verebilecek” kabiliyette olduğunu belirtti. Üç günlük tatbikatın, Avrupa Birliği ve ABD’nin aldığı yeni yaptırım kararları ile aynı gün, İstanbul’da 5+1 ülkeleri ile bugün yapılacak nükleer müzakerelerin de hemen öncesinde açıklanması dikkat çekti.

Tatbikat farklı menzillere sahip onlarca füzeyi içeriyor. Füzelerden biri olan Şabab 3 adlı İsrail’e ulaşabilecek 2 bin kilometre menzile sahip füze. Türkiye’deki Kürecik’i “tehdit eden” füzenin menzilinin ise 300 kilometre olduğu açıklandı. Tatbikat sırasında “replika hava üslerinin” kullanılacağı da belirtildi. Hacizade aynı konuşmasında İsrail’e de saldırmaları durumunda, “Böyle bir hata yaparsa yok olur, onları yeryüzünden sileriz” mesajını gönderdi.

İranlı komutan Türk jetinin Suriye tarafından düşürülmesi ile ilgili soruya karşılık verdiği yanıtta da “Türk uçağının Suriye karasularına girdiği bu nokta, daha önce İsrail’in Suriye’nin kuzeyindeki tesisleri vurduğunda kullandığı noktadır. Bu nedenden dolayı Suriye bu bölgeye karşı çok hassastı. Türk pilotların ölümünden mutlu değilim, ancak Türk yetkilileri ilk başta olaya verdikleri doğal tepkiyi, Şam’a karşı siyasi bir baskı olması amacıyla siyasileştirdiler” diye konuştu.

Kaynak: Milliyet

İran’da her 4 sürücüden biri alkollü

Alkollü içkilerin yasak olduğu İran’da, trafikte sürücülerin yüzde 26′sı alköllü yakalanıyor. Bir İranlı’nın içkiye ulaşması ise 17 dakika sürüyor.

İçkinin sözde yasak olduğu İran’da her 4 sürücüden birinin trafik çevirmesinde alkollü yakalandığı ve gizlice satılan içkiye ulaşmanın sadece 17 dakika aldığı öğrenildi. Mart ayı sonundaki polis kayıtlarına göre, ülkede ele geçen alkol miktarı önceki yıllara göre yüzde 69 gibi ciddi bir oranda artış gösterdi. İddiaya göre Tahran’daki trafik çevirmelerinde sürücülerin yüzde 26′sı alkollü yakalanıyor.

Kuzey Irak'tan geliyor

Amerika’da yaşayan İranlı yazar-sosyolog Shahla Shafiq ise bu rakamların İranlıların depresyonda olduğunu gösterdiği yorumunu yaptı. Le Point dergisi, İran gazetesi Shargh’ın verilerini aktararak, ülkeye her yıl 60-80 milyon litre içkinin yasadışı yollarla sokulduğunu ve içki bulmanın sadece 17 dakika aldığını yazdı. Ülkeye yasadışı yollardan gelen alkolün yüzde sekseninin Kuzey Irak’tan geldiğini yazan dergi, İranlı yetkililerin ülkeye sokulan alkolün sadece dörtte birini ele geçirebildiğini bildirdi.

Bulamıyorsan evde yap

İranlıların yasadışı yollarla içki temin etmenin yanısıra, evde üretim yaptıklarını da belirten Fransız dergisi, İranlıların bilinen viski ve votka markalarından sonra ilk tercihinin, evde kendi üretimi olan içkiler olduğunu belirtti. İranlıların şarap ve pek çok likörü evde üreterek adeta uzmanlaştığının altı çizilirken, evde üretilen içkilerin sık sık ciddi sağlık sorunlarına yol açtığı, acemi üreticilerin elinden çıkan içkilerinse ölüme neden olduğu kaydedildi.

Kaynak: Sabah Gazetesi

İran’ın 'gizemli altın' planı

Türkiye iki aydır en çok ihracatı İran’a yapıyor. İran’a yapılan ihracatta başı altın çekti. İran’ın, altın stoğunu olası krize karşı bir kalkan olarak artırdığı belirtiliyor.

Dış ticaret açığında azalma Mayıs ayında da devam ederken, İran’a yapılan ihracattaki artış dikkat çekti. Motorlu kara taşıtları ihracatında Mart ayından beri düşüş gerçekleşirken, kıymetli maden ve metaller ihracatı Ocak’ta 9. sıradayken, Şubat ve Mart’ta 5. sıraya, Nisan ve Mayıs’ta ise geçen yılın aynı aylarına göre ortalama yüzde 434 artış göstererek 1. sıraya yükseldi.

Mayıs ayında en fazla ihracat yapılan ülke İran oldu. Bu ülkeye yapılan ihracat 2011 Mayıs ayına göre yüzde 513.2 artarak 1.66 milyar dolar olurken bu rakamın 1.39 milyar doları altın ihracatından kaynaklandı.

Nisan ve Mayıs aylarında en fazla ihracatın İran’a yapılıyor olması ve ülkeye altın satışının iki aydır artış göstermesi dikkat çekti.

Peki İran neden altın alıyor?

İntegral Menkul Değerler Analisti Yeliz Karabulut bu soruya şu yanıtı verdi: “İran’ın uranyum zenginleştirmesi ABD ve İsrail tarafından önemle takip edilmekte, İran’la aralarında sık sık krizler olmaktadır. İran bu altın stoğunu artırarak ABD ve İsrail ile bir kriz olması halinde (suni ya da gerçek), risk enstrümanı olan altındaki fiyat artışından ciddi kâr sağlayacak. Ya da Suriye’ye olası bir müdahalenin olması halinde yine altın stoğu ile kâr elde edecek. Kısacası bu durum akıllara “İran bölgedeki olası bir krize mi yatırım yapıyor” sorusunu getiriyor.”

Altın Fiyatları Artışta

Öte yandan altın fiyatlarında yükseliş yaşanıyor. AB zirvesi sonrası oluşan olumlu havayla altının ons fiyatı yüzde 3′e yakın artarak 1600 dolara yaklaştı.

Kaynak: Ntvmsnbc

Ak Parti’den çok önemli bir açıklama

Suriye’yle ipler gerilirken, Ak Parti’nin önemli isimlerinden Yalçın Akdoğan önemli bir açıklama yaptı: ‘Suriye’nin arkasındaki asıl güç İran’

AK Parti, İran’ı Suriye ile yaşanan kriz süresince hiç eleştirmeme politikasını ilk kez bozdu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı, AK Parti Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, İran’ı açıkça ve ağır bir dille eleştirdi. Akdoğan, Suriye üzerinden eleştirdiği İran’ın, “Suriye’yi ön savunma hattı olarak gördüğünü” belirtti ve “Esad’ın temsil ettiği Nusayri ailelerin dindar halka baskı ve şiddetini mazur göstermenin İran İslam devrimi ilkeleriyle çeliştiğini” savundu.

“İran devlet televizyonu Türkiye’yi yerden yere vuruyor”

Akdoğan, İran devlet televizyonunun da “sürekli Türkiye’yi yerden yere vuran yayınlarını” gündeme getirdi.

Erdoğan, hükümet ve parti sözcüleri Suriye ile krizin derinleşmesine karşın “Milli Görüş” hassasiyetiyle İran’ı açıktan eleştirmemeye hep özen gösterdi. Ancak krizin tırmanmasının ardından bu tutumu Erdoğan’ın en yakınındaki isim bozdu. Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın Star gazetesinin Açık Görüş ekindeki İran’a yönelik eleştirileri şöyle:

Rusya değil İran: “Suriye’nin arkasında Rusya var, Rusya’nın izni olmadan Türkiye bir şey yapamaz” türü kaygılar ifade edenlerin önce şunu anlaması gerekiyor: Türkiye-Rusya ilişkileri Suriye-Rusya ilişkilerinden daha derin ve kapsamlıdır. Uluslararası dengeler açısından Rusya’nın Suriye duruşu bir anlam ifade eder ama Türkiye ile gelişen stratejik, ekonomik ve siyasi ilişkileri daha fazla anlam ifade eder. Bu kamplaşmadan gelişmeleri kendisi açısından hayati derecede önemli gören asıl ülke İran’dır.

Ön savunma hattı: Çünkü İran, Suriye’yi ön savunma hattı olarak görmekte, Esad rejiminin değişmesi halinde ABD cephesinin daha kolay kendisine yönelebileceğini varsaymaktadır. Bu noktada kendi güvenliği için Esad rejiminin devamını savunmak, ilkesel bir paradoks ortaya koymaktadır.

İslam devrimiyle çelişir: İslam devrimiyle oluşan bugünkü yönetim (İran) İslami hassasiyeti yüksek halk gruplarının demokratik haklara ulaşmasına karşı çelişkili tavır sergilemekle eleştirilmektedir. Esad’ın temsil ettiği Nusayri aileler, halkın ve dindar kesimlerin üzerinde yıllardır her türlü baskıyı uygulamaktadır.

Uçak olayı Obama-Erdoğan tezgâhı:
İran devlet televizyonu Press TV, Türkiye ile Suriye arasındaki gerilimi konu alan yazısında Türkiye’yi yerden yere vuruyor, Obama ile Erdoğan’ın bu olayı birlikte tezgâhladığını iddia ediyor. “Uçaklar muhtemelen Suriye’nin savunma sistemini test ediyordu ya da başka tepkileri ölçüyorlardı” şeklindeki yorumla Esad yönetimini aklamaya çalışıyor.
İran devlet televizyonu zehirliyor: Elbette İran’daki her yayın yönetimi bağlamaz. Ancak İran’da her gelişmeyi ABD ve Yahudiler penceresinden değerlendirmeye alışkın yazarlar, bu olayı da mantık dışı aynı ezberle yorumlayarak Türkiye’ye haksızlık ediyor. Türkiye’ye karşı antipati oluşturuyorlar.

3.07.2012

Türkiye’ye İran'dan küstah mesajlar

İran Devlet Televizyonu Press Tv, Suriye’de düşürülen Türk uçağıyla ilgili küstah açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin provokasyon yaptığını ve ABD adına hareket ettiğini iddia eden Press Tv, “Her an her şey olabilir” diyerek Türkiye’yi tehdit etmekten de geri durmadı. 

İşte Press TV’nin o haberi

“Düşmanca bir niyetti”

İki Türk uçağının 22 Haziran günü provokatif bir şekilde Suriye hava sahasına alçaktan ve hızlı olarak girdiğini yazan Press TV, “Uçaklar muhtemelen Suriye’nin savunma sistemini test ediyordu ya da başka tepkileri ölçüyorlardı. Bu düşmanca bir niyetti. Bir karşılık istiyordu ve o karşılığı aldı” diye yazdı.

“Ankara provokatif bir şekilde hareket etti”

Press TV, Suriye’ye karşı savaşta Türkiye’yi Washington adına hareket etmekle suçlayarak,”Türkiye, Suriyeli isyancıları silahlandırıyor. Onlara güvenli ortam sağlıyor. Aslında Ankara uçak olayında provokatif bir şekilde hareket etti. Muhtemelen Washington adına hareket etti. Türkiye bir NATO üyesi. NATO Anlaşması’nın 4 veya 5. Maddesini işleme sokabilir” diye devam etti.

“Her an herşey olabilir”

İran Devlet Televizyonu, uçak olayının Obama ile Erdoğan’ın tezgahlamış olabileceğini iddia ederek şöyle sürdürdü: “Bu olayın topyekün bir müdahalenin gerekçesi olup olmadığı bilinmiyor. Yerdeki olaylar tehlikeli bir şekilde tırmanıyor. Her an her şey olabilir. Provokasyon tezgahlamak kolay bir şey. Cuma günkü olay topyekün bir müdahale için bir casus belli olabilir. Böyle değilse, Obama’nın diğer bir ülkeye gazabını kusması için daha büyük bir planın parçası olabilir. Kendisini Esad’a karşı yumuşak kalmakla suçlayan Cumhuriyetçileri susturmak için bundan daha iyi bir yol var mı?”

Fars Haber ajansının hayali röportajı

Mısır Devlet Başkanı Hayali Röportaj Yayınlayan Fars Haber ajansına dava Açıyor.

Mısır’ın yeni devlet Başkanı Mursi’yle röportaj yaptığını ve bu röportajda Mursi’nin İran’a sıcak mesajlar verdiğini iddia eden Fars Haber Ajansı’na Mısır dava açıyor.

Mısır’da Mena haber ajansı, Cumhurbaşkanlığının İran’daki Fars haber ajansı hakkında dava açacağını duyurdu.

Mısır Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Yasin Ali’yi kaynak gösteren Mena, Fars Haber Ajansı’nın yeni cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ile konuşmadığı halde kendisiyle röportaj yapmış gibi haber yaptığını söyledi.

Fars Haber Ajansı, Mursi’nin Mısır ile İran arasındaki ilişkilerin düzeltilmesini istediğini aktarmıştı. Mena haber ajansının haberine göre cumhurbaşkanlığı sözcüsü Yasin Ali, “röportajın” tamamen uydurma olduğunu söyledi.

Mursi, Mısır’ın en büyük İslami hareketi Müslüman Kardeşler’in adayı olarak cumhurbaşkanı seçilmişti.

Kaynak: Milat Gazetesi-29.06.2012

İran Türkiye’yi Rusya’yla tehdit etti.

İran Türkiye’yi bu kez Çin ve Rusya’yla tehdit etti. Haberin Türkiye’den duyrulduğu adres ise İran’ın yarı resmi haber sitesi Abna.ir.

Tahran Radyosu, Suriye’nin Türk keşif uçağının hava savunma sistemi tarafından düşürülmesine ilişkin yorumunda bu olayın, Türkiye ve bölgenin en sıcak gündemini oluşturduğu belirtildi.

Bu olayın öneminin, gelecekteki sonuçları ile ilgili olduğunu kaydeden İran devlet radyosu, Türk askeri uçağının neden Suriye hava sahasına girdiğini araştırmak gerektiğini vurgulayarak şöyle devam etti: “Acaba bu olay kasıtlı mıydı, yoksa kaza ile mi oldu? İşte bu soruların cevabı belirleninceye dek söylenecek her söz sırf tahminlere dayalı olacaktır. 

Kimi uzmanlar bu olayla ilgili iki görüş gündeme getiriyor. Bu görüşlerden birine göre Türk savaş uçağı kasıtlı olarak Suriye hava sahasına girdi. Bu durumda nefsi müdafaa konusu gündeme geliyor ve uluslararası hukuk Suriye yönetimini haklı çıkarabiliyor. Ancak Türkiye’de bazı yetkililer savaş uçağının aşırı hız yüzünden farkında olmadan Suriye hava sahasına girdiğini ve bu yüzden olayı soğukkanlı bir şekilde araştıracaklarını belirtiyor. Ancak bu arada batılı çevreleri kaygılandıran esas mesele; Suriye’nin elinde Türkiye’nin Amerikan yapımı savaş uçağını düşürebilecek teknoloji bulunmasıdır. Batı’da bazı kaynaklar Türk savaş uçağının Suriye’de bulunan Buk – M2 adında çok gelişmiş bir hava savunma sistemi tarafından düşürüldüğünü belirtirken sistemin Rusya tarafından Suriye’ye verildiğini dile getiriyor.”

“Çatışma Ankara'nın çıkarına olmaz”

Tahran Radyosu, Batı’nın kaygı duymasının arkasında Rusya teknolojisinin üstünlüğü olduğunu savunurken yorumunu şöyle sürdürdü: “Uzmanlar batının bir başka kaygısını, Rusya’nın Suriye’ye yüksek kapasiteli gelişmiş askeri techizat göndererek Nato’nun bu ülkeye karşı müdahalesi önünde kırmızı bir çizgi çizmesi şeklinde beyan ediyor. Bu tahminler, son günlerde Amerika’nın bölgedeki bazı ülkelerin üzerinden Suriyeli muhaliflere gelişmiş silahlar gönderdiğinin ortaya çıktığı bir sırada gündeme geliyor. 

Bu durumda Türkiye’ye ait bir savaş uçağının Suriye hava sahasını ihlal etmesi ve Şam yönetiminin kendini savunması ve uçağı düşürmesi, bölge içi ve dışındaki bazı ülkelere Suriye’nin içişlerine müdahaleleri konusunda bir nevi uyarı sayılıyor. Gerçi Türkiye Suriye olaylarına sürekli özel bir hassasiyetle yaklaştı, ancak şu aşamada şimdilik Nato’nun 5′inci maddesini devreye sokma konusunda karar veremediği anlaşılıyor. Aslında Ankara, böyle bir kararın bölgeyi büyük bir çatışmaya sürükleyeceğinden endişe ediyor, nitekim böyle bir çatışma durumu kesinlikle Ankara’nın yararına olmayacağı kesindir.”

Kaynak: Abna.ir-26.06.2012

'Mollaların aldattığı zavallı halklara çok acıyorum!'

(ŞEVKİ YILMAZ – Yeni Akit)         Şevki Yılmaz Şia’nın Hz. Aişe’ye saldırılarından yola çıkarak Şii mollaların içyüzünü anlattı.  Şevki Yılmaz bu yazıyı neden yazdığını şu sözlerle açıkladı: “Yıllarca görüp düzelirler umuduyla sabrettiğimiz Şia mollalarına aklını kiraya vermiş bazı cahil halk kitlelerinin, ahlak dışı davranışlarını uyarma gayesiyle bu yazıyı kaleme almayı uygun buldum.”

Mollaların aldattığı zavallı halklara çok acıyorum!

Mana, mücadele ve derslerle dolu Kudüs-ü Şerif’teki ziyaret programını tamamlayıp gelen kardeşlerimizle barışın, aşkın ve sevginin merkezi Medine-i Münevvere’de buluştuk. Ziyaret yerlerinde şahid olduğumuz ve yıllarca görüp düzelirler umuduyla sabrettiğimiz Şia mollalarına aklını kiraya vermiş bazı cahil halk kitlelerinin, ahlak dışı davranışlarını uyarma gayesiyle bu yazıyı kaleme almayı uygun buldum.

Barışın, aşkın ve sevginin merkezi Medine-i Münevvere’yi nurlandıran örneğimiz ve izinden gitmekle şeref bulduğumuz Hz.Muhammed (sav) Efendimizi ana babamızdan ve canımızdan çok sevmek imanımızın gereğidir. O eşsiz Önderimizin eşleri, kızları ve torunları başta olmak üzere, kayınpederleri Hz. Ebu Bekr (r.a) ve Hz. Ömer (ra), damatları Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali (ra) Efendilerimiz ehli beytin yıldızlarıdır. Ehli beytinin ve diğer Ashab-ı Kiram’ın tamamını sevmek de imanın alametlerindendir. Onlara kin, nefret beslemekse tam bir nifak alametidir.

Hele Peygamberimizin eşlerinden birine bile dil uzatıp iftira atanlar asla iflah olmazlar. İki yakaları bir araya gelmez. Ne dünyada yüzleri güler ne de ahirette. Bu topluluk tevbe etmedikçe, geçmişte olduğu gibi şimdi ve gelecekte de bela ve musibetler yakalarını asla bırakmayacak. Asırlar süren belaların sebeplerinin başında bu iftiralar olduğunu görüp, ne zaman anlayacaklar?

Ana Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim’in Nur Suresindeki; “(Hz. Aişe hakkında) o iftira haberini getirenler, içinizden (münafık olan) bir zümredir. (İftira hadisesinden üzülen müminler!) O iftirayı, Allah katında sizin için bir kötülük sanmayın. Bilâkis o, (sevab bakımından ahirette) hakkınızda bir hayırdır. O iftiracılardan her kişiye, kazandığı günah kadar ceza vardır. Onlardan günahın büyüğünü yüklenen (öncüler) için daha büyük bir azab vardır. Keşke, onu (Hz. Aişe’ye iftirayı) işiten, erkek ve kadın müminlerin, kendi kardeşlerine iyi bir zanda bulunup da: ‘Bu apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi? Onların (iftiracıların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki şahitler getiremediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların tâ kendisidirler… Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız, ciddi, kesin bilgiye dayalı delilinizin bulunmadığı şeyi, ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki, bunun doğurduğu günah ve zarar Allah katında çok büyüktür. Onu (Hz. Aişe’ye iftirayı) işittiğiniz zaman ‘bunu söylemek bize caiz (uygun) olmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır.’ desenizdi ya… 

Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna benzer davranışları tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarıyor, sorumluluklarınızı hatırlatıyor. Allah âyetleri, şer’î hükümleri, üstün ahlâk kurallarını size açıklıyor. Allah işin iç yüzünü çok iyi bilir. Hikmet sahibi ve hükümrandır. Müminler arasında çirkin söylentilerin yayılmasından hoşlananları bu dünyada da, ahirette de can yakıcı bir azap beklemektedir; çünkü (her şeyin önünü sonunu) Allah biliyor, ama siz bilmiyorsunuz.”(Nur S.11-20) ayeti kerimelerine rağmen 1400 yıldır bu Yahudi iftiralarını yaymaya hâlâ devam eden bir kavmin ve bir mezheb taraftarlarının başı beladan, lanetten kurtulabilir mi?

“Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Peygamberin hanımları mü’minlerin anneleridir” (Ahzab S.6) ayet-i kerimesinin gereği Hz.Aişe (ra) biz müminlerin annesidir. Aişe (ra) anamıza iftira atanlar tevbe etmeden iflah olabilir mi? Kişi kendi anasına iftira atabilir mi? “İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü’min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır. (Nur S.23-24)” İlahi mesajı Şia mollalarını ve onların aldattığı cahil halk kitlelerini ürkütmüyor mu? Ne zaman uyanacaklar?

Zalim Emevi saltanatının baş aktörü mel’un Yezid ve taraftarlarının Hz.Hasan (r.a) ve Hz.Hüseyn (r.a) efendilerimize yaptıkları zulüm ile Hz.Aişe (r.a) anamıza yapılan iftiranın arasında hiçbir fark yoktur. Biri annemize ve hanımımıza iftira atsa o kişiyi asla sevmeyiz. Peki alemlere rahmet gönderilen beşerriyetin incisi Hz. Muhammed (sav) Efendimizin eşi Hz. Aişe’ye dil uzatıp, iftira edenleri sevgili Peygamberimiz sever mi? Asla!

Nur suresiyle bizzat yaratıcımız Allah tarafından aklanan iman, ahlak ve haya abidesi Hz. Aişe (r.a) anamıza hahamvari iftiraya devam eden sözde mollalara, bu iftiraya kanan zavallı halk yığınlarına sadece hidayetleri için dua ediyorum.

Hz. Aişe (ra) anamızın şefaati hepimizin üzerine olsun. O’nu rahmetle ve saygıyla anıyoruz.

29.06.2012

PKK, 'Özgür Suriye Ordusu’na karşı savaşıyor

Suriye ordusundan ayrılıp muhalifler safında rejime karşı mücadele eden Özgür Suriye Ordusu Komutanı Azad Riyad Esed, PKK’nın Kürtlere baskı yaptığını ilk kez dile getirdi.

“Silahlı PKK, önümüzü kesiyor” başlığıyla açıklama yapan Esed, “PKK bizim Doğu Kürdistan’da aktif olmamızı engelliyor. Askerlerimize karşı silahlı engellemeler çıkarıyor. Biz Suriye ordusundan ayrılıp Bölgesel Kürt Yönetimi tarafında bulunan askerleri çağırdık, ancak PKK’dan korkuyorlar.

Kaynak: Sabah Gazetesi-26.06.2012

PKK teröristleri İran ve Suriye'den, silahlar ise Rusya’dan!

8 askerin şehit edildiği Yeşiltaş Karakolu baskınını gerçekleştiren ve göğüs göğüse çatışmada tamamı öldürülen PKK’lılardan; kimliği belirlenebilen 7 teröristten 4′ünün İran uyruklu olduğu ortaya çıktı. Operasyonlarda öldürülen 31 teröristin ise çoğunun Suriye uyruklu olduğu belirlendi.

Hakkari Yüksekova’da 8 askerin şehit düştüğü Yeşiltaş Karakolu saldırısının ayrıntıları netleşmeye başladı. Olay yeri fotoğraflarına göre teröristlerle Mehmetçik arasında göğüs göğüse çatışma gerçekleşti. Karakolun mevzilerine kadar sızarak askerlerin üzerine el bombası atan PKK’lılar, açtıkları yaylım ateşine anında yanıt verilmesinin ardından mevzileri ele geçiremeden öldürüldü.

Çatışma sona erdikten sonra karakol bahçesinde, mevzilerin hemen önünde 10′dan fazla terörist cesedi bulundu.

Kimlikleri tespit edilebilen 7 PKK’lıdan 4′ü İran uyruklu çıktı. Teröristlerin kod adları ve isimleri şöyle: Renas Merivan kod adlı Ferşid Fethi, Hozan Araş kod adlı Seyit Ramazan Mahmudi, Xosmer Zilan kod adlı Şirvan Muaver, Hejar Hewraman kod adlı Mehmet Şerif Yusufi.

Olay sonrası devam eden operasyonlarda, öldürülen terörist sayısı ise 31 oldu. Bu teröristlerin bir çoğunun Suriye uyruklu olduğu anlaşıldı. PKK’nın silahlı kanadı HPG’nin Suriyeli teröristlerin kontrolünde olduğu da bir süre önce istihbarat birimlerince tespit edilmiş, örgütteki 222 Suriyeli de deşifre edilmişti.

Suriyeli terörist Dr. Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin’in talimatı ile düzenlenen saldırıda yine Suriye asıllı PKK’lıların yönetici konumunda görevlendirildiği de belirlendi.

Kaynak: Haber Türk-26.06.2012

Yalanı meslek edinenler

(İSMAİL YAŞA/Milat Gazetesi)         Milat gazetesinden İsmail Yaşa, Türkiye aleyhinde hemen her gün yalan ve iftiralarla dolu haberler yayınlayan İran medyasını, Fars Haber ajansının Mısır Cumhurbaşkanıyla yaptığı hayali röportaj üzerinden analiz etti.

Mısır’da cumhurbaşkanlığı yarışını Müslüman Kardeşler adayı Muhammed Mursi’nin kazandığı ilan edilince Fars Haber Ajansı, Mursi ile yapıldığını iddia ettiği bir röportaj yayınladı.

Fars Haber Ajansı’nın hayal ürünü röportajına göre Mursi, “Bölgede stratejik bir denge oluşturmak için İran İslam Cumhuriyeti’yle ilişkilerimizi daha fazla geliştireceğiz” demişti.

Güya Mursi, İran ile derin ilişkiler kurmanın programının bir parçası olduğunu söylemişti.

Fakat gerçekte böyle bir röportaj hiç yapılmamıştı.

Mursi’nin bu sözleri söylememesi bir yana, Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı ne seçim öncesi ne de seçim sonrası Fars Haber Ajansı’na konuşmamıştı bile..

Mursi’nin sözcüsü, cumhurbaşkanının böyle bir röportaj vermediğini ve haberin asılsız olduğunu söyledi.

Mısır cumhurbaşkanlığı tepkiyi bir adım daha ileriye götürerek, söz konusu hayali röportaj nedeniyle Fars Haber Ajansı hakkında hukuki yollara başvurulacağını açıkladı.

“Fars Haber Ajansı bu yalana niçin başvurdu?” veya “Güvenilirliğine zarar gelmesinden hiç endişe etmedi mi?” gibi sorular akla gelebilir.

Hayali röportajın içe ve dışa yönelik propaganda amacıyla yayınlandığı söylenebilir.

Belki de İran elçisiyle görüşmeyi reddeden ve Suriye devrimine destek veren Mursi’yi “İran dostu” gibi göstererek İran’a tepki duyan geniş kitleler nezdinde itibarsızlaştırmak istediler.

Güvenilirlik konusuna gelince, İran’ın hiç böyle bir kaygısı olmadı ki…

Nasılsa Tahran hâşâ “Allah bir değil iki” dese inanacak ve propagandasını yapacak çok sayıda “İran mü’mini” var.

Suriye krizi ve daha birçok olay bu gerçeği en ufak bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde açıkça gösterdi.

Yalanı meslek edinen Fars Haber Ajansı, Arapça sitesinde, Suriye’nin düşürdüğü Türk jetiyle ilgili polisiye ve casusluk romanlarına taş çıkartacak bir “senaryo” yayınladı.

“Karga avı” adını verdikleri senaryoya göre olay şu şekilde gerçekleşmişti:

Ürdünlü ve Türk istihbarat ajanları uçağıyla Ürdün’e sığınan Suriyeli pilot Hasan Hammade’ye şantaj yapmış ve uçağını Ürdün’e kaçırmasını istemişti.

Amaçları uçağın kodlarını çalmaktı.

Bu arada durumu fark eden ve Ürdünlü pilotu takibe alan Suriye istihbaratı ise düşmana oyun oynamak amacıyla pilotun ülkeden kaçmasına göz yummuştu.

Fars Haber Ajansı’nın hayali senaryosuna göre, Suriyeli pilotun Ürdün’e kaçırdığı uçak İsrailli ajanlar tarafından incelendi ve kodları alındı.

Daha sonra bu kodlar, Suriye radarları tarafından Suriye uçağı olarak algılanmaları için iki Türk jetine yüklendi.

Söz konusu iki Türk jeti Suriye’de bazı hedefleri bombalamak için havalandı.

Türkiye’deki casusları aracılığıyla uçakların harekete geçtiğini haber alan Suriye, kendi uçaklarına uçuş yasağı getirdi ve hava savunma sistemlerine tespit ettikleri uçaklar radarda Suriye uçağı olarak dahi görünse vurulması emrini verdi.

Bu şekilde Suriye’de belirli hedefleri bombalamak üzere gönderilen Türk jetlerinden biri Suriye hava sahasında düşürüldü ve diğeri de geri dönmeye mecbur bırakıldı.

Düşmanın operasyonu başarısız olmuştu.

Türkiye’deki Suriye ajanları aranarak “karganın avlandığı” bildirildi ve ortadan kaybolmaları istendi.
Fars Haber Ajansı’nın düşürülen uçakla ilgili yazdığı senaryo işte böyle…

Tabii bu arada avlandığı belirtilen karganın düşürülen Türk jeti olduğunu söylemeye gerek yok.
Türkiye’de benzer iddiaları ve senaryoları gündeme getirenlerin gerçekte nereden beslendikleri ve bir tür “dezenformasyon ittifakı” kurdukları, Fars Haber Ajansı’nın da aslında bir haber ajansı olmadığı sanırım anlaşılmıştır.

29.06.2012

İran Suriye arasında kısa paslaşma

İran, Türkiye ile Suriye arasında arabulucu rol üstlenmek istediğini bildirdi. 

Türk jetinin Suriye tarafından düşürülmesinin ardından yükselen tansiyonu değerlendiren İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest, “Bu sorunu iki ülkeyle olan iyi ilişkilerimizi kullanarak çözeceğiz” dedi.

İranlı sözcü, bölgedeki “kilit oyuncuların” bu sorununun içine diğer ülkelerin de çekilmesine engel olacağını ümit ettiğini belirtti.

Mihmanperest, “Bu sorun sağduyu ve müzakere aracılığıyla çözülmeli. Her iki taraf da bölgenin güvenliğini tehlikeye atacak önlemlerden kaçınmalı. Umarız bu sorun kısa sürede çözülecek” diye konuştu.

İran’ın arabulucu role soyunması, İran’ın Suriye’yi koruma refleksiyle hareket ettiğine dair yorumlara sebep oldu.

“Türkiye'nin komplosu”

İran Dışişleri’nden gelen açıklamaya karşın İran Meclis Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sözcüsü Hüseyin Nakavi, Türkiye’ye yönelik sert açıklamalarda bulundu.

Nakavi, Türk jetinin düşürülmesi ile ortaya çıkan krizin, NATO’nun Suriye’ye müdahale etmesi için Türkiye tarafından çıkarılan bir “komplo” olduğunu ileri sürdü.

İran’ın Mehr ajansına konuşan Nakavi, “Türkiye, bu eylemle, NATO’nun ayağını Suriye’ye çekmek için atmosfer yaratma çabasındadır” iddiasında bulundu. Nakavi, “Türk uçağının, Suriye hava sahasına girmesi düşündürücüdür. Hava sahası ihlal edilen bir ülkenin kendini savunma hakkı var ve uçağın düşürülmesi doğal bir olay” dedi.

Nakavi, herhangi bir ülke adını anmadan, “Komşu ülkelerde eğitilen ve silahlandırılan bazı gruplar, terörist eylemler için Suriye’ye gönderiliyor. Komşu ülkelerin Suriye’nin iç işlerine karışması büyük hassasiyetlere neden olmaktadır” diye konuştu.

İran’dan gelen çelişkili açıklamalar İran acem politikasının bir parçası olarak yorumlanıyor. İran dış politikada iyi polis kötü polis oyunu oynayarak, bir taraftan bölgede puan kazanıyor bir taraftan da ilişkide olduğu ülkelere muhalefete rağmen hamle yaptığı  intibasını veriyor.

Düşürülen uçağımızla ilgili İran’dan Suriye’ye destek

Türkiye’ye her fırsatta düşmanlık yapan İran medyası, Suriye’de düşürülen Türk uçağıyla ilgili Esed ordusunun ağzıyla haber yayınladı. Düşürülen Türk uçağının Suriye’nin karasularına tecavüz ettiğini iddia etti.

“Karasularımıza tecavüz eden uçağı düşürdük”

FHA- Suriye yönetimi dün Suriye karasularını ihlal eden uçan bir nesneyi düşürdüklerini duyurdu.
Açaklamada, daha sonra uçan nesnenin Türkiye’ya ait bir savaş uçağı olduğunun anlaşıldığı belirtildi.
Türkiye Başbakanı Erdoğan da Türkiye hava kuvvetlerine ait F-4 tipi savaş uçağının Suriye tarafından düşürüldüğünü doğruladı.

Suriye ordusunun açıklamasında söz konusu uçağın dün yerel saatle 11:40 sularında düşürüldüğü, uçağın Ummul Tiyur köyü açıklarında düştüğü, uçak pilotlarını arama kurtarma çalışmaları Türkiye ile birlikte yürütüldüğü kaydedildi.

Kaynak: Fars Haber Ajansı

Kasıt varsa bedeli 'ağır' olur

Suriye’nin eğitim uçağımızı düşürmesinin ardından temkinli bir havanın hakim olduğu Ankara’da olayın ne şekilde meydana geldiği inceleniyor.

Uçağın Suriye tarafından kasıtlı olarak düşürüldüğünün ortaya çıkması halinde Türkiye’nin tavrı sert olacak. Cumhurbaşkanı Gül, kasıtlı düşürülmüşse karşılığının ağır olacağını söylerken, Başbakan Erdoğan, TBMM’de grubu bulunan partilerin liderlerini konuyla ilgili bilgilendirmek üzere bugün görüşmeye davet etti.

Suriye’nin Türk Hava Kuvvetleri’ne ait RF-4E Phantom tipi eğitim ve keşif uçağını düşürmesinden sonra Ankara teyakkuza geçti. Önceki gece Başbakan Erdoğan başkanlığında toplanan güvenlik zirvesinin ardından dün de Dışişleri Bakanlığı’nda mini bir zirve toplandı. Yoğun çalışmalarla olayın ne şekilde meydana geldiği araştırılıyor. Araştırma sonucu Türkiye net tavrını ortaya koyacak.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Dışişleri Konutu’nda, Hatay’ın güneybatısında Suriye tarafından düşürülen uçakla ilgili eşgüdüm toplantısı yapıldı. Yaklaşık üç saat süren toplantıya Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, ilgili kurum yetkililerinin yanısıra Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan iki tümgeneral, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ise bir tuğamiral katıldı. Toplantıda uçağın pilotlarını bulmak için sürdürülen arama kurtarma çalışmaları ve “uçağın Suriye hava sahasında mı yoksa uluslararası hava sahasında mı vurulduğu, uçağın neden Suriye hava sahasına yöneldiği, Suriye güvenlik birimlerinin, uçağı vurmadan önce telsizle uyarıp uyarmadığı, neden inişe zorlanmadığı, en son başvurulacak yöntem olan ‘düşürme’ye neden gerek duyulduğu gibi” soruların cevapları arandı.

Liderlere görüşme daveti

Dışişleri Konutu’ndaki görüşmenin ardından Bakan Davutoğlu, öğle saatlerinde Başbakanlık Resmi Konutu’nda Başbakan Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi. Görüşmede, mini zirveden çıkan sonuçların ele alındığı öğrenildi.

 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise akşam saatlerinde konuyla ilgili gelişmeler hakkında bilgi vermek ve görüş alışverişinde bulunmak üzere CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı bugün görüşmeye davet etti. Bu çerçevede, bugün Başbakanlık Resmi Konutu’nda saat 14.00′te CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na, 16.00′da MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye, saat 18.00′de BDP Genel Başkanı Demirtaş’a görüşme daveti yapıldığı bildirildi.

Yoğun diplomasi trafiği

 Dışişleri Bakanı Davutoğlu da Başbakan Erdoğan’a bilgi vermesinin ardından yoğun bir telefon diplomasisi yürüttü. Davutoğlu, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve İngiltere, Fransa, Rusya, İran, Suudi Arabistan’lı meslektaşları ile BM Genel Sekreteri, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi ve Arap Birliği Genel Sekreteri ile telefonla görüşerek bir durum değerlendirmesi yaptı. Davutoğlu ile görüşmesinin ardından İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague Twitter’daki resmi hesabında, ‘Desteğimi iletmek ve Türk askeri uçağının düşürülmesiyle ilgili endişemi ifade etmek için Türk Dışişleri Bakanı ile konuştum’ diye yazdı.

Kimsenin şüphesi olmasın

 Bu arada temkinli bir şekilde incelenen olaya ilişkin Türkiye’nin tavrı konusunda en net mesaj ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den geldi. Kayseri’de bulunan Gül, uçağın düşürülme noktası ve olayın nasıl olduğuyla ilgili araştırmaların sürdüğünü kaydetti. Olayın ardından yetkililerle sürekli temas halinde olduğunu ifade eden Gül, ‘Her şeyin net olarak ortaya çıkması gerekiyor. Şüphesiz ki böyle bir şeyin üzerinin örtülmesi mümkün değil, ne gerekiyorsa şüphesiz ki yapılacaktır. Bunda hiçbir tereddüdün söz konusu olmaması gerekir’ dedi. Suriye’den yapılan uçağın ihlal üzerine düşürüldüğüne ilişkin açıklamanın hatırlatılması üzerine Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

Her şey netleşsin diye biz daha erken bu açıklamayı yapmadık. Çünkü bunlar neticeleri çok olan şeylerdir. Uçağın düşürüldüğü yerin kesin tespiti yapılmak üzere, ondan sonra ne gerekiyorsa yapılacaktır. Jet uçaklarının deniz üzerinde uçarkenki süratini düşündüğünüzde, sınırlara kısa mesafeli olarak girilip çıkılması rutin şeylerdir. Kötü niyet içermeyen, uçakların süratinden dolayı elde olmadan olan şeylerdir. Acaba öyle mi oldu, yoksa tamamen kendi karasularımızda mı oldu, bunlar ortaya çıkacak. Bunlar neticeleri ağır olan konular olduğu için detaylı açıklamaları erkenden yapılamıyor. Her şey ortaya çıktıktan sonra ne gerekiyorsa yapılacağından kimsenin şüphesi olmasın.‘ Suriye ile temas halinde olduklarını belirten Gül, uçağın bazı parçalarının bulunduğunu, şu anda birinci önceliğin pilotların sağ bulunması olduğunu söyledi. Gül, Suriye’nin de arama çalışmalarına katıldığını belirtti.

Kaynak: Yeni Şafak-24.06.2012

İran’ın başı uyuşturucuyla dertte

Kendini İslam’ın tek kalesi gibi gösterip Müslümanlara Şii’liği pazarlamaya çalışan İran’ın başı ahlaksızlıklarla dertte. Uyuşturucu bağımlısının sayısının 15milyonu aştığı ülkede, AIDS’li sayısı artınca tabular altüst oldu!

İran Parlamentosu Araştırma Merkezi’nin son araştırmasına göre ülkede uyuşturucu bağımlılarının sayısı 15 milyonu aştı! Uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasının en önemli nedenleriyse işsizlik, eğlencenin yasak olması ve uyuşturucuya kolay erişim. Zira dünyadaki afyon üretiminin yüzde 92′si komşu Afganistan’da gerçekleştiriliyor ve yarısı İran üzerinden Batı’ya naklediliyor. Uyuşturucuyla mücadele için yılda 11 milyar dolar harcayan İran’da uyuşturucuyla beraber salgın halini alan AIDS’e karşı uygulanacak yeni yöntemse pek çok Batı ülkesine bile dudak ısırtacak cinsten…

Şah rejiminin yıkılmasıyla 1979′da kurulan İran İslam Cumhuriyeti’nde Muhammed Hatemi’den sonra Cumhurbaşkanı olan Mahmud Ahmedinejad’ın aşırı muhafazakâr ve Batı karşıtı tutumu, İran’ı hemen her gün yeni bir yasakla tanıştırıyor. Bugün ülkede içki içmek, kamuya açık alanlarda sigara ve nargile içmek, Batı müziği çalmak, kadınların “İslam’ın öngördüğü kurallara aykırı” giyinmesi, erkeklerin “İslam geleneklerine uymayan Batı stilinde saç tıraşı ve modeli” yaptırması yasak. Yasaklara uymayanlarsa sokaklarda ahlak polisleri tarafından yakalanıp cezalandırılıyor. Ne var ki, yasakların artması çoğu İranlı’yı ne Batı müziği dinlemekten ne de içki içmekten alıkoyuyor; idamla cezalandırılma pahasına da olsa!

Hal böyle olunca pek çok İranlı için hayat kapalı kapılar ardında yaşanıyor. Hatta kimisi kendini tamamen eve kapatıyor; İranlı Ali Reza Fatehi gibi bir zamanlar Tahran’ın başarılı tüccarlarından olan Fatehi’nin bugün en yakın iki arkadaşı uyuşturucu ve televizyon! Bugün 70 milyon nüfuslu İran’da resmi rakamlara göre ortalama 6,5 milyon kişi uyuşturucu kullanıyor. İran Parlamentosu Araştırma Merkezi’nin geçtiğimiz aylarda yaptığı bir araştırmaysa bu rakamın 15 milyondan fazla olduğunu söylüyor! Uzmanlar buna gerekçe olarak da İran’da uyuşturucu kullananların çoğunun evlerinde saksılarda kenevir yetiştirmesini gösteriyor!

Aslında uyuşturucu İran için yeni bir mesele değil. 1970′lerde ülkede afyon tedavi amaçlı kullanılıyordu. Afyonun resmen yasaklanmasından sonraysa kaçak yollar devreye girmeye başladı. Bugün için yeni olan şu: Hem uyuşturucu bağımlılarının sayısı hızla artıyor hem de kullanılan uyuşturucunun türü değişiyor. Üç sene öncesine kadar ülkede en yaygın olan uyuşturucu türleri afyon ve türevleriydi. Ancak 2005′te Ahmedinejad’ın iktidara gelmesinden sonra bu uyuşturucu türlerinin yerini, Avrupa’dan gelmeye başlayan ecstasy ve konsantre edilmiş eroin gibi kimyasal uyuşturucular almaya başladı. Özellikle yüksek teknolojili laboratuvarlarda işlenerek saflık oranı yüzde 95 oranında korunan “crystal” ve “crack” gibi eroin türleri İran’da piyasası yükselmeye başlayan yeni nesil uyuşturuculardan!

Peki İran’dan çıkan uyuşturucu Batı’ya nereden gidiyor?

Bu tür sert uyuşturucuların İranlı gençler arasında yaygınlaşmaya başlamasından sonra İran gazetelerinin “üçüncü sayfaları” uyuşturucudan hayatını kaybeden gençlerin haberleriyle dolup taşmaya başlamış. Tahran’da uyuşturucu bağımlılarının tedavi edildiği bir klinikte çalışan Dr. Banafsheh Talebi de crystal ve crack gibi eroinlerin yaygınlaşmasıyla İranlı gençler arasında ani ölümlerin arttığını doğruluyor. Dr. Talebi, bu eroin türlerinin vücutta yarattığı tahribatın boyutlarını İran gazetesi Mianeh’e verdiği röportajda şöyle anlatıyor: “Crack eroin kurbanlarının vücutları öldükten birkaç saat sonra çürüyüp dökülmeye başlıyor. Bu yüzden Tahran şehir morgu yaptığı resmi açıklamada crack’tan ölenlerin vücutlarının yıkanamayacağını duyurdu.” İran Emniyeti Genel Müdürü Ahmedi Mogaddem ise uyuşturucunun İran’ın karşı karşıya olduğu en büyük güvenlik sorunlarından biri olduğunu vurguluyor. Mogaddem’e göre “global emperyalizm” İranlı gençleri demoralize etmek ve İslami kimliklerinden uzaklaştırmak için uyuşturucu bağımlılığını yaygınlaştırmaya çalışıyor.

Kaynak: Yeni Aktüel Dergisi-Ayçin Özkan

Esed, 300 Türkmeni şehit etti

Suriye Demokratik Türkmen Hareketi Başkanı Abdulkerim Ağa, “Esed rejimi 300′e yakın Türkmen’i şehit etti. Hürriyet için sokaklara dökülen halkımız neistiyorsa onu söylüyoruz” dedi.

Suriye Demokratik Türkmen Hareketi Başkanı Abdulkerim Ağa, Esed rejiminin 300′e yakın Türkmen’i şehit ettiğini söyledi. Suriye’deki Türkmenlerin durumunu ve muhalefetle ilişkilerini değerlendiren Abdulkerim Ağa, Türkmenlerin muhalefetle hareket ettiğini, bunun İçin çok büyük bedeller ödediğini söyledi. Esed rejiminin halkı çoluk çocuk demeden katlettiğini belirten Ağa, “Türkmen halkının devrim hareketine çok büyük katkıları var. Bugüne kadar 300 kadar insanımız Esed rejimi tarafından şehit edildi” dedi.

Türkmenler ihmal edilemez

Muhalefet gruplarının ilk başlarda Türkmenleri gözardı ettiğini belirten Ağa, “Ancak Türkmenlerin ihmal edilmeyeceğini gördüler. Bütün muhalif gruplar bizi destekledi. Biz de şu anda yerimizi almış durumdayız” dedi. Türkmenlerin Suriye’nin bir parçasını olduğunu ve Suriye halkı ile hareket ettiğini ifade eden Ağa, bundan sonra nasıl hareket edeceklerini şöyle açıkladı: “Türkmenler Suriye’nin bir parçasıdır. Suriye’nin demokratik bir yönetime geçmesi için bütün tarafları silahsız bir şekilde muhalefete çağırıyoruz. Hürriyet için sokaklara dökülen halkımız ne istiyorsa onu söylüyoruz ve gerçekleştiriyoruz. Biz de Suriye Ulusal Konseyi (SUK)’nin çatısı altına girmek, muhalefetle burada devam etmek istiyoruz. Bu konuda kendilerine beş arkadaşımızın ismini verdik. Onlar da bu konuda çalışmalarını sürdürüyor.”

Abdulkerim Ağa, Suriye muhalefetinin yapacağı bütün etkinliklere aktif olarak katılacaklarını kaydederek, 22-23 Haziran tarihlerinde Arap Birliği himayesinde yapılacak Kahire Kongresi’ne de katılacaklarını belirtti.

Yaralılara tedavi izni yok

Suriye’de görev yapan 300 silahsız BM gözlemcisinin başı Norveçli General Mood, yaptığı yazılı açıklamada, Suriye’de hükümet güçleri ile muhalif güçlerin, ihtilaf bölgelerinde sıkışıp kalan kadın, çocuk, yaşlı ve yaralıların bu bölgelerden çıkmalarına hiçbir önkoşul ileri sürmeden izin vermeleri ve güvenliklerini sağlamaları gerektiğini belirterek, “Bu durum, iki tarafın da Suriye halkının yaşam haklarına saygı duymaları yönünde irade göstermelerini gerektiriyor” dedi. Mood, UNSMIS’ın faaliyetlerinin askıya aldığını bildiren açıklamasında, “Ülkede durumun görevlerimizi yapmamıza elverişli olduğunu gördüğümüz zaman UNSMIS’ın operasyonları yeniden başlayacak” demişti.

Kaynak: Milat Gazetesi-19.06.2012

Maskeleri Düşüren Gelişmeler

(ALİ RIZA AKGÜN/Milat Gazetesi)        Milat yazarı Ali Rıza Akgün İran’ın maskesini düşürdü. İran’ın son yıllardaki uygulamalarıyla adeta İslam ümmetin genleriyle oynadığını belirten Akgün, İran’ın Ortadoğu’daki yanlılarının kuyusunu kendi elleriyle kazdığını belirtti.

“Olayı gören ve yaşayan, işiten gibi değildir” derler. Bizler olayların bizzat içinde olmadığımız ve olayları birebir yaşamadığımız halde bile dengemiz bozulmak üzere. Ya bizzat olayların içinde olanların hali nasıldır sizce? Hemen yanı başımızda her gün yüzlerce insanın katledildiğine şahit oluyoruz internet ve televizyon ekranlarından. Olayları yaşayanların ve görgü şahitlerinin anlattıkları daha bir dehşet ve endişe verici! Dünya müstekbirleri ve onların Ortadoğu’daki -doğrudan, ya da dolaylı-  yandaşları ise bu katliamlar karşısında kahpece ve vicdansız bir tavır içerisindeler.

Her gün kadın-erkek, yaşlı-çocuk katledilen yüzlerce insan! Suriyeli kardeşlerimizin tabiriyle ülke adeta mezbahaneye dönüştürülmüş durumda! Ya tutuklananlara yapılan insanlık dışı muameleler. Akla hayale gelmez çeşitli işkenceler altında can verenler. Tecavüze uğradıktan sonra hunharca katledilen ya da bizzat kendileri intihar eden kadınlar. Ve insanın söylemeye ve yazmaya elinin ve dilinin varmadığı daha neleeer, neler…

Batılı müstekbirler başta olmak üzere insanlık ve Ortadoğu için hiçbir hayır düşünmeyen kahpeleri anlamakta zorluk çekmiyorum. Onların işi gücü tarih boyunca fitne, fesat çıkarmak, insanları birbirine düşürmek ve sadece kendi çıkarları olmuştur. Ancak ben şahsen Ortadoğu’nun temel taşlarından olan İran, Irak ve kör taklitçilerin bütün bu olan biten karşısındaki tutumunu anlamakta zorluk çekiyorum. İran son yıllardaki uygulamalarıyla adeta İslam ümmetin genleriyle oynadı! Ortadoğu’daki yanlılarının kuyusunu kendi elleriyle kazıyor adeta!

Kimse kimseyi aptal ve saf köylü yerine koymasın artık. Sen mezhepçilik ve çıkarcılık doğrultusunda elinden geleni ardına koymayacaksın, ondan sonra kalkıp Cuma minberlerinden “İslam inkılâbı” diyeceksin. “Aman efendim Ortadoğu’da mezhepçilik yapmayın, aksi halde sonucu çok kötü olur.” diyeceksin… Vaaah vah. Yazııık yazık. Bizde yıllarca İslam inkılâbı dedik. Amerikancı yönetimlerden kurtularak nasıl birlik oluruz dedik. Ama nafileymiş. Bazıları suyun altından samanı yürütmüş de haberimiz yokmuş.

İslam Dünyasının kadim düşmanı Rusya ve son dönemde Ortadoğu’yu İşgale kalkışan A.B.D müstekbirlerinin gölgesinde çevrilen bunca filime rağmen, yinede Şia Dünyasında Üniversite çevresinde makul düşünen aydın bir neslin ve kadronun olduğunu düşünüyorum. Aynı kadronun, son yıllarda özellikle Irak ve Suriye’de çok büyük haksızlıklara maruz kalan Sünni dünyada da var olduğuna kâniyim. Bu çevreler daha cesur olmalı, seslerini yükseltmeli ve yanlış yapanları açık bir şekilde uyarmalıdır. Hatta yapılan haksızlıkların giderilmesi noktasında ortak adımlar atmalı, açıkça çağrıda bulunmalıdırlar. Aksi halde Suriye ve Irak’taki bu savaş bir şekliyle bitirilmez. Bu zalim rejimlere son verilmez ise, artık dönüşü olmayan bir yola girilmiş olacaktır. Tarih yeniden tekerrür edecek. Ortadoğu tam bir intikam tugayları meydanına dönüşecektir!

Bölgemizde bütün sermayesi geçmişi eleştirmek olan, Ashap ve Tabiinden birçok güzide insanı bile Emevilerin yaptıkları zulümlere karşı ses çıkarmamakla eleştiren, hoca, âlim, akademisyen ya da İslami önder namıyla şöhret bulmuş (vadide aslan olmayınca tilkiler aslan kesilir.) birçok zevatın Suriye olayları karşısında takındıkları sus-pus tavırlarıyla maskeleri düşmüş, gerçek yüzleri ortaya çıkmıştır.

Yıllardan beri çevrelerindeki Müslümanlara hak, hakikat ve gerçek İslam pazarlama adı altında, ağız burun bükerek ümmetin en değerlileri aleyhinde bile konuşmaktan çekinmeyen, her daim çaktırmadan Ehl-i Sünnet aleyhinde konuşan bu dengesizlerden, Suriye’deki zalim, katil ve tecavüzcü vahşilere karşı ve onların hurafeci, yobaz ve çıkarcı destekçileri aleyhinde hiçbir ciddi açıklama duymadık!

Hele ‘Hûla katliamında’ anne ve babalarının gözü önünde bıçaklarla boğazları kesilerek hunharca katledilen o yavruların katillerine ve destekçilerine lanet okumak yerine o yavruların naaşlarının dizilişinden rahatsızlık duyan kendini beğenmiş, küstah ve kibirli yazarlara ne demeli… Acaba Hama ve Lazikiye çevresinde gerçekleşen son katliam görüntülerinin sergilenmesinden de rahatsızlık duymuş mudur ekselansları?

10.06.2012