29 Kasım 2012 Perşembe

Şii Hilali’nin yerine Sünni eksen

ABD’li siyasetçiler ve analistler, yıllardır İran’ın desteğiyle yükselen “İsrail ve Batı düşmanı Şii hilali”ni Ortadoğu’daki en büyük sorunlardan biri olarak gösterirken, bugün özellikle liberal basında Mısır-Katar-Türkiye üçgeninde yükselen yeni bir eksenden bahsediliyor.

New York Times’da yer alan “Sünni liderler Ortadoğu’da nüfuz kazanıyor” başlıklı haber analiz de bunun örneklerinden biri.

Ayaklanmalar, savaşlar ve ekonomik meselelerle bölgedeki tablonun değiştiği ifade edilen haberde, bu sürecin sonunda öne çıkan Mısır, Katar ve Türkiye’nin İsrail ile Gazze arasındaki sekiz günlük çatışmanın sona erdirilmesinde lider rol oynadığı belirtildi.

Kahire, Doha ve Ankara’nın bu süreçteki başarısının sırrının ise diplomatik güçlerini ortaya koyup yardım önererek Hamas’ı İran-Suriye-Hizbullah üçlüsünün kollarından çekmek olduğu ifade edildi.

“Radikal, din temelli bir ideoloji”

Habere göre, ABD ve İsrail için bölgede dengelerin değişmesi, İran’ın yalnız bırakılması, Arap dünyasına erişiminin önlenmesi ve Tahran’ın İsrail sınırındaki maşalarını silahlandıramaması anlamına geliyor. Ancak Sünni liderler “İran’daki mollaların aksine” Washington’la işbirliği yapmaya hazır olsalar da “bölge genelinde Batı karşıtlığını alevlendiren radikal, din temelli bir ideolojiyi de destekliyor”.

Mısır-Katar-Türkiye

Geçen kış Suriye lideri Beşar Esad’ın iktidarına karşı ayaklanmaları destekleyerek İran ekseninden koptuğunu açıkça ortaya koyan Hamas’ın, Mısır-Katar-Türkiye üçlüsüyle yakınlığı geçtiğimiz haftalarda meyvelerini verdi.

Uluslararası Kriz Grubu Ortadoğu Programı’nın direktörü Robert Malley, New York Times’a yaptığı açıklamada, “Hamas’ın siyasi, diplomatik, maddi açılardan İran’a kıyasla bu grupla paylaşabileceği çok daha fazla şey var. Müslüman Kardeşler İran’a göre onların dünyasında daha çok yere sahip” dedi.

Gazze’de Mısır, Katar ve Türkiye’nin ateşkes yönündeki ortak tavrı önemli bir gösterge olsa da gazeteye göre asıl düello Suriye konusunda yaşanıyor. Düelloyu kazananı ise ödül olarak stratejik kavşaklar üzerinde sağlanacak kontrol bekliyor.

Yerine ne gelecek?

Haberde, ABD’nin bu kaymayı şaşkınlıkla takip ettiği zira toz bulutları dağıldıktan sonra oluşacak tablonun ne şekilde olacağının belirsiz olduğu da ifade edildi. Ortaya çıkacak yeni düzende Amerikalıların kabul edilemez bulacağı yeni bir dini ideolojinin etkin olabileceğine, ABD’nin çok daha muhafazakâr bir Ortadoğu’yla da karşılaşabileceğine dikkat çekilerek şu tespite yer verildi:

Model olan Türkiye

“Mısır, Libya ve Tunus’ta İslamcılar iktidara geldi, Suriye muhalefetinde El Kaide sempatizanı Sünniler başı çekiyor, bölgedeki önemli bir ABD üssü olan Katar ise İslamcıları finanse ediyor. Bu ülkelerin çoğunluğu için bir model olan Türkiye ise Washington’la güçlü ilişkilerini sürdürürken, Amerika’nın köklü müttefiklerinden olan generallerin otoritesini zayıflattı.”

Malley, “ABD ciddi anlamda değişen bir tablonun parçası. Washington, geçmişte geçerli olan ılımlı-radikal ayrımıyla yerine gelen dini ve mezhepsel ayrımın arasında kaldı” dedi.

Filistinlileri de etkileyecek

Bölgedeki bu değişim sadece Şiileri değil Filistinliler arasındaki El Fetih-Hamas ayrılığını da etkiliyor.

Bugün Birzeit Üniversitesi’nde görev yapan Filistin Yönetimi hükümetinin eski sözcüsü Gassan Hatib, “Hamas devrimci doğası gereği her zaman bölgede değişimin geleceği olduğunu savundu” dedi.

İstikrarlı bir Ortadoğu

Mısır, Katar ve Türkiye’nin sakin ve istikrarlı bir Ortadoğu için İsrail işgalinin sona ermesi gerektiği yönündeki kanaati ve iki devletli çözüm seçeneğini dile getirmediği düşünüldüğünde, analistler uzun vadeli bir ateşkes ihtimalinin daha olası olduğunu belirtiyor.

Arap-İran ilişkileri uzmanı Lübnanlı akademisyen Telal Atrisi, “Hamas, Türkiye, Mısır ve Katar’a yaklaştıkça ‘direniş’ hareketi olmaktan uzaklaşacak çünkü bu üç ülke bir direniş hareketi istemiyor” dedi.

İlişkiler eskisi gibi olmayacak

Bu ülkelerden Hamas’a doğrudan silah yardımı gelmediğine dikkat çekilen haberde, bu nedenle Tahran’la ilişkilerin sürdürüleceği de ifade edildi. Hamas lideri Halid Meşal CNN’e yaptığı açıklamalarında “İlişkiler eskisi gibi olmayacak ama bağları koparmak diye bir şey de yok” diyerek bunun işaretini verdi.

Kaynak: hürriyet.com – 28.11.2012

Komünist partililer Kiev Büyükelçiliği önünde Esed’e destek eylemi yaptı

Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Komünist Partililer (UKP) ile Ukrayna Suriye Dostluk Derneği üyesi bir grup, Türkiye’nin Kiev Büyükelçiliği önünde Esed’e destek eylemi yaptı.

Ellerinde Komünist Partisi bayrakları, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in resimleri, Suriye bayrakları ve Kiev Büyükelçiliği’ne hakaret içerikli pankartlar taşıyan grup; “Türkiye Büyükelçiliği defol Ukrayna’dan” şeklinde sloganlar attı. Önce Kiev Büyükelçiliği’ne girme talebinde bulunan daha sonrada büyükelçiliğin kapısını bloke eden eylemcilere polis engel oldu.

Emekli Albay Cihan Muhabirine saldırdı 

Eylemciler, Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabirinin görüntü almasını engellemeye çalıştı. Cihan muhabirini kamerasının objektifini Suriye bayrağı ile kapatan iki kişi muhabire sözlü hakaretler etti. Sovyetlerin eski albay üniformasını giyen yaşlı bir şahıs kameraya yumruk atarken, eylemin organizatörü de elindeki Esed posteri ile kameraya vurdu. Ukrayna polisi takviye ekip isteyerek basın mensubuna saldıran kişileri uzaklaştırdı. Eylemin yapıldığı sokağa bakan bir apartmanın güvenlik kamerası Esed destekçilerinin eylemini ve görevini yapamaya çalışan muhabire saldırıyı saniye saniye kayıt etti. Ukraynalı gazetecilere müdahalede bulunmayan fakat, Türk basın mensubunu tartaklayan ve Türkiye Büyükelçiliği aleyhinde sloganlar atan grup, polisin ikazı üzerine olaysız bir şekilde dağıldı.

Eylem yapmaya gelen Ukraynalıların hadiseleri bilmediği hatta bazılarının Esed’in halkı bombaladığı; tank ve uçakları Türkiye’nin verdiği söylemesi dikkat çekti.

Cihan’a konuşan Suriyeli Said Mahmud adlı gösterici, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı, Suriye’deki muhaliflere silah ve para vermekle suçladı. Türkiye’deki Kürtlerin ve Erdoğan’a muhalif büyük bir grubun Suriye konusunda kendilerini desteklediğini söyleyen Said Mahmud, NATO ve Batılı güçlerin elini çekmesi halinde Suriye’nin düzeleceğini ileri sürdü. İktidarların geçici halkların kalıcı olduğunu belirten Mahmud Türk halkına değil muhaliflere yardımcı olan iktidara karşı olduklarını söyledi.

Kaynak: sondakika.com – 28.11.2012

İran’ın Patriot tehdidine Erdoğan’ın cevabı

“Patriotlar Türkiye’ye gelirse Türkiye bedel öder” diyen Hamaney’in askeri danışmanın sözlerine Başbakan Erdoğan yanıt verdi…

Türkiye’nin NATO’dan patroit füze talebine yönelik İran’dan yapılan tehditvari açıklamaları değerlendiren Başbakan Erdoğan, “sorduğumuzda bu bizim resmi görüşümüz değil, o kişini görüşü diyorlar. Bir değil, iki değil hep aynı” dedi…

Senegal Başbakanı Abdoul Mbaye ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında soruları yanıtlayan Başbakan Erdoğan, İran’ın tehdit gibi açıklamalarına yanıt verdi.

İran yine kıvıracaktır…

İran tarafından yapılan açıklamalar konusunda Erdoğan, daha öncede buna benzer açıklamalar yapıldığını hatırlattı. Sorulduğunda ise “Bu bizim resmi görüşümüz değil o kişinin görüşüdür.” dendiğini aktaran Erdoğan, artık bunlara alıştıklarını vurguladı. Bunun bir değil iki değil hep aynı olduğunu anlatan Erdoğan, Dışişleri’nin konuyu İran’a soracağını belirterek yine “kendi görüşüdür bizim resmi görüşümüz değildir” deneceğini kaydetti.

Kaynak: aktifhaber.com – 29.11.2012

ABD’nin boşalttığı alanları dolduran bir İran var

(HASAN ÖZTÜRK/Haber7)          Gazeteci yazar “İran ilizyonu” başlıklı yazısında, dikkat çekici tespitlerde bulundu.

“İran’ın, kendi ulusal çıkarları için PKK terör örgütünü destekleyerek güçlü Türkiye’den rahatsız olduğunu, Maliki üzerinde Irak’ta Sünni düşmanlığını kışkırttığı, askeri güçleri ile Suriye’de Esad’a destek verdiğini, Türkiye’de ise kendi nüfuz alanı içinde kamuoyu oluşturmaya çalıştığını açıkladı.”

İşte o yazının tamamı;

Daha önce “Bülbülün dili başı belasıdır” diyerek kendisini eleştirdiğim İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin 23 Kasım’da TRT Haber’de dikkat çekici bir tespitte bulundu, bu kez!

Fakat sözleri yeterince dikkate alınmadı.

Neden acaba?

Muharrem ayı nedeniyle Müslüman dünya “Kerbela” trajedisini “vaveyla” yakarışlarıyla andı.

Aynı anda mutfaklarda dev tencerelerde pişen “aşure”nin sofraları süslemesi de vardı..!

Fakat aşurenin tadı damaklara tam yansımadı..!

Neden acaba?

Ve geçtiğimiz hafta Hz. Peygamber’in cenaze namazı üzerinden topyekun İslam tarihini hiçe sayan “çamur” bir görüş ileri sürüldü..!

Bu “çamur” düşünce, kamuoyundan yeterince eleştiri almadı..!

Neden acaba?

Amerika’nın boşalttığı tüm alanları hızla dolduran bir İran var..!

Ve İran ile Türkiye, nüfuz alanı açısından son dönemde “aracılar” vasıtasıyla kıyasıya bir mücadele içinde..!

Neden acaba?

***

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin TRT Haber’de hem de İran’dan önemli bir konuğun Türkiye’de olduğu bir tarihte “İran’ın PKK terör örgütüne destek verdiğini biliyoruz. Şemdinli’de Yüksekova’da çatışmalarda yaralanan PKK’lıların İran’daki hastanelerde tedavi edildiğini biliyoruz. Terör örgütü militanlarının ifadeleri de zaten bu bilgileri doğruluyor” dedi.

Bu söz üzerinden yürüyen bir kamuoyunun İran’ı Suriye, Irak ve terör örgütü PKK meselesinde nasıl zorda bırakacağı kesin.

Lakin Türkiye’de tahminimizden daha güçlü bir İran lobisi var.

İran karşıtı lobiyi de biliyoruz elbette.

Ancak Şahin’in sözleri birkaç istisna dışında kamuoyunda kendine yer bulmamışsa, bunun gerekçesini iyi düşünmek gerekiyor.

Tıpkı Kürecik Radar Üssü üzerinden İran’ı haklı gösteren zihniyet gibi…

Tıpkı, Irak Merkezi Hükümeti’nin Kerkük yakınlarına konuşlandırdığı 100 bin Şii Arap askerin Sünni Kürtleri yok etme tehdidini umursamayan zihniyet gibi!

Yine aynı minvalde Hz. Ali’yi överken, Hz. Ömer’e hakaret etmeyi adet edinmiş; Hz. Hüseyin’e ağlarken, Hz. Osman’a küfretme eğilimindeki zihniyet gibi…

İyi düşünmeliyiz..!

İran bizim komşumuzdur; evet!

Ama PKK terör örgütüne kendi “ulusal çıkarları” için destek vermektedir!

İran ile aramız kötü olmamalıdır; evet!

Lakin, güçlü bir Türkiye’den rahatsızlığı vardır!

İran’ın “nükleer mesele” yüzünden köşeye sıkıştırılmasına karşı çıkmak lazım; evet!

Lakin, Maliki üzerinden Irak’ta Sünni düşmanlığını köpürtmektedir.

İran ile köklü tarihi bağlarımız vardır; evet!

Lakin askeri güçleri Suriye’de Esad’a yoğun destek vermektedir!

İran’ın içişlerine karışmamak lazım; evet!

Lakin İran’ın nüfuz alanı içindeki “klikler” üzerinden Türkiye’de kamuoyu oluşturma mahareti vardır!

***

Dahası ve daha can yakıcı olanı sanırım şudur:

Cengiz Çandar’ın Mezopotamya Ekspresi isimli son kitabında merhum Turgut Özal’dan naklettiği bir anısı var.

Özal, Çandar’ı Celal Talabani’ye gönderir ve şöyle der:

“Onlara, Türkiye’ye güvenmelerini söyle. (…)Türkiye’nin onları hiçbir zaman aldatmayacağını söyle. İran’ın onlara yaptığını biz hiçbir zaman yapmayız. Onları hiçbir zaman satmayız.(…)

Bugünlerde “zehirlendiği” neredeyse kesinleşen merhum Özal’ın Çandar üzerinden Talabani’ye gönderdiği mesaj aynı zamanda İran’ın tarihi misyonunu da bize göstermesi açısından önemlidir.

İran ilizyonu nereye kadar bu memlekette “çamur” sıçratacak göreceğiz!

Kalın sağlıcakla.

27.11.2012

İran’dan “Patriot” tehdidi

Tahran’ın Suriye sınırına konuşlandırılması planlanan Patriot füzelerine gösterdiği tepkiler giderek tırmanıyor.

İran Dışişleri Bakanı Ali Laricani’den sonra şimdi de ülkenin dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in baş askeri danışmanı Tuğgeneral Yadullah Cavani, Türkiye’ye Patriot füze konuşlandırılmasının stratejik bir hata olduğunu öne sürerek, “Ankara şunu bilmelidir. Eğer Patriotlar Suriye’ye yapılacak bir müdahale için hazırlıksa, Ankara eskisinden çok daha fazla bedel öder ve büyük zarar görür” dedi.
Türkiye’nin Batı destekli Suriyeli muhaliflere yardım etmesinin başka bir büyük stratejik hata olduğunu savunan Cavani, “Suriye’deki krizin patlak vermesinden sonra Türkiye Batılı ülkelerde Siyonistlerin oyununa geldi ve Suriyeli yıkıcı gruplara yardım ederek alevlerin büyümesine yol açtı” diye konuştu.

Hamaney’in danışmanı, Patriotlar’ın Türkiye’nin güvenliğine bir katkısının olmayacağını iddia ederek, “Tam tersine, bu füzeler, zaten güney komşusuna ihanet etmekle suçlanan Ankara’nın Suriye halkının gözündeki itibarını daha da azaltacaktır” dedi.

Kaynak: Sabah Gazetesi – 28.11.2012

İran’ın gizli silahının belgesi mi?

İran’la dünya devletlerini karşı karşıya getiren bir numaralı neden olan nükleer silah iddiası bu gelişmeyle yeni bir boyut kazanacak gibi. Viyana’daki Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndan sızan bu grafik, İranlı bilim adamlarının Hiroşima’ya atılan atom bombasının üç katı gücünde bir nükleer silah geliştirdiğinin kanıtı olarak görülüyor.

Sır gibi saklanan belge sızdı

Grafikte güç, enerji ve zaman çizelgelerini kesen bir çan eğrisi görülüyor. Bu göstergelere göre geliştirildiği düşünülen silahın patlamasından iki milisaniye sonra 50 kiloton gücünde bir patlama yaratacağı belirtiliyor.

Bu verilere göre yapılan karşılaştırmada İran’ın olası silahı, Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Hiroşima kentine attığı atom bombasının üç katından daha güçlü. Modern nükleer silahlar bunun yüzlerce kat üzerine de çıkabiliyor.

İran ise gizli bir nükleer silah ürettiği iddialarına kesin bir dille karşı çıkıyor.

Kaynak: gazetevatan.com – 28.11.2012

BM’den İran’a sert tepki

Birleşmiş Milletler (BM), İran’daki insan hakları ihlalleri konusunda derin endişe duyduğunu belirterek, İran’ı insan hakları konusunda dikkatli olmaya çağırdı.

BM Genel Kurulu İnsan Hakları Komitesi tarafından oylamaya katılan ülkelerden 83′ünün kabul, 31′inin red ve 68′inin de çekimser oyuyla alınan kararda, hak ihlallerinin sonlandırılması ve barışçıl bir şekilde toplandıkları halde gözaltına alınanların serbest bırakılmasına yönelik çağrıda bulunuldu.

Komite, İran’daki işkence uygulamaları, idam cezası, azınlıkların öldürülmesi ile aralarında avukat ve gazetecilerin de bulunduğu insan hakları savunucularının giderek yükselen bir şekilde sistematik olarak hedef gösterilmesinden derin endişe duyduğunu belirtti.

İran’da gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında komite, bu yıl içerisinde gerçekleştirilen parlamento seçimlerinde adaylara yönelik yapılan kısıtlamalardan rahatsızlık duyulduğunu bildirerek, gelecek yıl yapılacak seçimlerin insanların arzularının yansıyacağı adil, özgür, şeffaf ve kapsamlı bir şekilde gerçekleşmesi gerektiğini kaydetti.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Özel Raportörü Ahmed Şahid tarafından geçen ay hazırlanan raporda, bu yılın Ocak-Haziran ayları arasında İran’da 141 infaz yapıldığına dikkat çekilmiş, ifade özgürlüğü ve insan haklarını çiğnememek ve barış sürecine katkıda bulunmak için Tahran’ın, toplum ve ülke güvenliğini tehdit eden suçların tanımını yapması gerektiği belirtilmişti.

Kaynak: Star Gazetesi – 28.11.2012

İran`lı PKK bombacısı İstanbul`u kana bulayacaktı

İstanbul ve Hakkâri polisinin ortaklaşa düzenlediği operasyonda, İstanbul`a amortisör içerisinde getirdikleri 3,5 kilogram plastik patlayıcı ile eylem hazırlığı yapan 2 bombacı yakalandı.

Bombaların, açlık grevlerinde ölüm olması halinde, sivil vatandaşları hedef alan 4 ayrı eylemde kullanılmasının planlandığı tespit edildi. Teknik takipte ortaya çıkan bu bilgi zanlıların sorgusunda da doğrulandı. Hakkâri Emniyet Müdürlüğü ekipleri, Esendere Sınır Kapısı`ndan Türkiye`ye giriş yapan İran uyruklu H.S. (40) isimli örgüt militanını Yüksekova ilçesinde yakaladı. Zanlı, önce uyuşturucu şüphesiyle durdurulup arandı. Ancak üzerinde bir cep telefonu, uzaktan kumandalı ve elektronik saatli olmak üzere üç ayrı bomba düzeneği bulundu.

Soruşturma derinleşince Hakkari`deki ifadesinde İranlı PKK militanının İstanbul`da bombalı saldırı yapılacağını itiraf ettiği öğrenildi. Halen PKK`nın cezaevlerinde sürdürdüğü ölüm oruçlarında ilk ölümlerin ardından bombalı saldırı planladığı ve İstanbul`u kana bulamak istediği ortaya çıktı. Hakkâri polisi tarafından sorgulanan H.S. ‘O.A. isimli bombacının Kuzey Irak`taki kamplardan amortisör içerisinde getirdiği 3,5 kilogram RDX ve A4 karışımı plastik patlayıcıyı İstanbul`a götürdüğünü ancak bombaların ateşleme sistemindeki bir arıza nedeniyle yeniden Kuzey Irak`taki örgüt kamplarına gitmek zorunda kaldığını, dönüşte de yakalandığını` söyledi. Bu gelişme üzerine Hakkâri polisi bombacı H.S.`yi hemen uçakla İstanbul`a getirdi. İstanbul Terörle Mücadele ekipleri H.S.`nin, Bahçelievler`deki kız arkadaşının evine gizlediği 3,5 kilogram plastik patlayıcıyı ele geçirdi. Ekipler, bombacı H.S. ile bombaları getiren O.A.`yı da yakalayarak gözaltına aldı.

 Soruşturmada, örgütün Öz Savunma Birlikleri üyesi olan H.S. ve O.A.`nın ülke genelinde yapılan açlık grevlerinde ölüm olması halinde, sivil vatandaşları hedef alan 4 ayrı bombalı eylem yapacakları tespit edildi.PKK`nın, cezaevlerinde yapılan ve BDP`li vekillerin de desteklediği açlık grevlerinde yaşanacak bir ölümün ardından bombalı eylem yapmayı planladığı ileri sürüldü. Operasyonlarda, 3,5 kilogram plastik patlayıcı A4 ve RDX karışımı, 3 adet elektrikli kapsül, 8 adet pil ve kablo, 2 adet kurusıkı tabanca, 31 adet kurusıkı fişeği, kesilmiş amortisör parçaları ve bol miktarda örgütsel doküman ele geçirildi. Yetkililer tarafından yakalanan bombanın tahrip gücünün 300 el bombasına eş değer olduğu belirtildi. Yakalanan bombacı O.A.`nın 17 Nisan 2012`de Kozlu Mezarlığı`nda ele geçirilen 11 kilogram plastik patlayıcı soruşturmasında tutuklanan Redur Aslan ile irtibatlı olduğu ve o operasyondan son anda kaçmayı başardığı öğrenildi. Ele geçirilen bombaların Kozlu Mezarlığı`ndaki bombalarla aynı özellikte olduğu belirlendi.

Kaynak: 724aktuel.com – 15.11.2012

Esad’a Rusya’dan banknot gidiyor

Esad yönetiminin, askerlerin ve memurların maaşım ödeyebilmek için Rusya’da para bastırdığı öne sürüldü. İngiliz basını, temmuz-eylül arasında Suriye’ye Rusya’dan 120 ile 240 ton ağırlığında banknot sevkiyatı yapıldığını belirtti. Sevkiyat, Türk hava sahası kapalı olduğu için İran ve Irak üzerinden yapılıyor.

Suriye’nin paralarını Rusya basıp yolluyor

İç karışıklığın sürdüğü Suriye’de, Esad yönetiminin askerler başta olmak üzere devlet memurlarının maaşını ödeyebilmek amacıyla Rusya’da para bastırdığı iddia ediliyor.

İngiliz basınında yer alan haberlere göre temmuz-eylül arasındaki 10 haftalık sürede Suriye’ye 120 ile 240 ton ağırlığında banknot sevkiyatı gerçekleştirildi. Avrupa’nın uyguladığı ambargo nedeniyle bir Avusturya bankasına para bastıran Suriye rejimi, bu anlaşmayı iptal ederek müttefiki olarak bilinen Rusya’ya yöneldi. İç karışıklık nedeniyle vergi ve diğer gelirleri kesilen Esad yönetimi, çareyi yeni para bastırmakta buldu ve bunun için de Moskova’yla anlaştı.

Maaş ödemeleri kesilmedi

Suriye Merkez Bankası, söz konusu haberleri yalanlasa da, pek çok kaynak, sevkiyatların yapıldığını, her bir uçuşta yaklaşık 30 ton ağırlığında banknotun Moskova’dan Şam havaalanına ulaştırıldığını doğrulayan kaynaklar çoğunlukta. Hatta aynı kaynaklara göre sevkiyatlar, Suriye uçaklarına hava sahasını kapayan Türkiye yerine İran ve Irak hava sahası üzerinden gerçekleştiriliyor.

Kaynaklar, Suriye rejiminin para kaynaklarının kesilmesine ve hazinenin zayıflamasına karşın, askerler ve devlet çalışanlarının maaşlarının aksatılmadan ödendiğine dikkat çekiyor. Aynı kaynaklar, yönetimin mali yükümlülüklerini yerine getirdiğini, kamu hizmetlerinde bir durağanlık yaşanmadığını vurgularken, “Bunun tek yolu ise, elbette para bastırarak piyasaya sokmak” ifadesini kullanıyor. İlk sevkiyatların başladığı yaz aylarında, Halep’teki işadamlarının, piyasaya tamamen yeni banknotlar sürüldüğünü söylediklerine de dikkat çekiliyor.

Kaynak: Milliyet Gazetesi – 28.11.2012

Dışişleri’nden Irak Başbakanına sert cevap

Dışişleri Bakanlığı: Irak Başbakanı Türk halkının beklentileri ile ilgili hayali tespitlerde bulunmak yerine önerilere kulak vermeli.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Selçuk Ünal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sadece Irak halkının esenliğini düşünerek dile getirdiği haklı endişelerin, Irak Başbakanı Nuri el Maliki tarafından Türkiye’ye yönelik mesnetsiz iddialar ortaya atmak için dayanak yapılmasını şiddetle reddettiklerini bildirdi.

Ünal, bir soruya verdiği yazılı cevapta, Irak Başbakanlık internet sitesinde 21 Kasım gecesi yayınlanan bir basın açıklamasında, Başbakan Erdoğan’ın aynı gün Pakistan’a hareketi öncesinde yaptığı basın toplantısında Irak’taki son gelişmelere ilişkin dile getirdiği samimi endişeler hakkında bazı hezeyanlara yer verildiğinin görüldüğünü belirtti.

Söz konusu açıklamanın, Irak Başbakanlığı’nın, en hafif tabiriyle, gerçeklik duygusundan koparak Irak’taki durumla Türkiye’deki durumu karıştırdığını gösterdiğini ifade eden Ünal, şunları kaydetti:
“Sayın Başbakanımızın, sadece Irak halkının esenliğini düşünerek dile getirdiği haklı endişelerin, Irak Başbakanı tarafından ülkemize yönelik mesnetsiz iddialar ortaya atmak için dayanak yapılmasını şiddetle reddediyoruz.

Irak Başbakanı’nın, Türk halkının beklentileriyle ilgili hayali tespitlerde bulunmak yerine, öncelikle ülkesindeki durum hakkında, Irak siyasi partileri tarafından da gündeme getirilen kaygıları dikkate almasını, ülkesinde gerginliği tırmandıran politikalardan vazgeçerek tüm Irak halkını kucaklayacak bir yaklaşım benimsemesini ve mesnetsiz suçlamalarla cevap vermeye kalkışmak yerine, bu konudaki önerilere samimiyetle kulak vermesini tavsiye ederiz.”

Türkiye’nin komşusu Irak ile ikili ilişkilerini her alanda geliştirip güçlendirme yönündeki iradesinin tam olduğunu vurgulayan Ünal, “Bu iradeye sahip olduğunu eylem ve söylemleriyle ispatlaması gereken taraf ise Maliki başbakanlığındaki Irak hükümetidir. Bu yapıldığı takdirde, Türkiye-Irak ilişkilerinin geliştirilmesinin önünde hiçbir engel kalmayacaktır” dedi.

Kaynak: rotahaber.com – 23.11.2012

PKK sorumlusundan İran’a şok itiraflar

Erzurum’da hakim karşısına çıkan terörist, PKK’nın İran’da ki faaliyetleri ile ilgili olarak şok itiraflarda bulundu. Terörist, 1996′da Şemdinli’de bir karakola düzenlenen saldırıda 40 askerin teslim olmamak için uçurumdan aşağı atladığını iddia etti.

İşte O “Şok” İtiraflar

Erzurum 2′nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘Silahlı terör örgütüne üye olmak’ suçundan hakim karşısına çıkan PKK terör örgütünün İran’daki kolu PJAK üyesi Ahmet Güreş, itiraflarda bulundu. Urumiye’de teröristlerin kendisini alıkoyduklarını ve Hakurk kampında zorla asker yapıldıklarını ifade eden Güreş, İran’ın Şehidin kampında 2-3 yıl kadar kaldığını söyledi.

‘Beni havaalanında İran istihbarat resmi görevlileri karşıladı’

PKK terör örgütünün İran’daki kolu PJAK üyesi Ahmet Güreş, İran Bazargan sınır kapısındaki yetkililerce, 24 Nisan günü Gürbulak Hudut İlçe Emniyet Amirliği’ne teslim edildi. Siyasi iltica ile Fransa’ya giden ve 2003 yılında Türk vatandaşlığından çıkarılan 51 yaşındaki Kahramanmaraşlı Ahmet Güreş, 1994 yılında İran’a gittiğini söyledi. Diyarbakır’da Fırat Dağıtım ve Gündem Denge Velat Dağıtım şirketlerinde yapılan aramalarda ele geçirilen DVD’de ‘Gerilla’ adlı klasörde örgüt mensupları arasında yer alan Ahmet Güreş’e ait örgütsel bilgiler Erzurum Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianameye eklendi. Kod adı ‘Şexo Tercan’ olarak gösterilen Ahmet Güreş’in örgütten ödül olarak bir silah ve terfi aldığı belirtildi. İran’da PKK’nın resmi evleri olduğunu anlatan Güreş, şunları söyledi:

“1994 yılında İran’a gittiğimizde beni havaalanında İran istihbarat resmi görevlileri karşıladı. Daha doğrusu, İran istihbaratı PKK örgütünden gelen tüm şahısları karşılıyor, ilgili yerlere götürüyordu.

‘İran’da PKK’nın resmi evleri vardı’

İran’da PKK’nın resmi evleri vardı. Irak’tan Türkiye’ye kaçak yollardan küçükbaş hayvan gelirdi. Büyük ve küçükbaş hayvanlardan örgüt yüzde 3 gümrük vergisi alırdı.

‘Karakoldan alınan Termal Kamera İran İstihbaratına verildi’

1996 yılında örgütün Avaşinde bulunurken oradaki güçlerden duyduğuma göre ve ‘Ekrem’ kod isimli kişinin anlatıma göre, Hakkari Yüksekova tarafında Kürtçe ismi ‘Vargeminan’ olan askeri karakola bir saldırı yapıyor. Bu karakoldan diğer eşyalar ile birlikte termal kamera alınıyor. Termal kamera o dönemde örgütün İran sorumlusu olan Mustafa Karasu’yu veriliyor. Bunu haber alan İran İstihbaratı bu kamerayı geri isteme talebinde bulunuyor. Bu termal kamera İran’a verilmeyince İranlı yetkililer ‘hastanenizi kapatırız’ diye örgütü tehdit etti. Hastane’nin kapanmaması için bu termal kamerayı İran İstihbarat Örgütü’ne teslim ediyor. Bildiğim kadarı ile İsrail malı olan termal kameranın aynısından İran’da da üretiliyor.

Benim PKK’nın Şehriban kampında bulunduğum dönemde Şemdinli bölgesinden Kuzey Irak’a yakın tarafta bulunan bir askeri karakola 1996 yılında ‘Ekrem’ kod isimli Hıdır Sarıkaya’nın talimatı ile bir saldırı düzenlendi. Ancak, bu saldırıyı kimlerin ayrıntılı olarak yaptığını bilmiyorum.
“şemdinli’de 40 asker uçurumdan atladı!” iddiası
Bu saldırıda 40 askerin kayıp olduğu söylenmişti. İran askerlerine verildiği belirtilmiş idi, daha sonra duyduğumuza göre, askerler teslim olmamak için uçurumdan aşağı atlayarak canlarını kıymışlar.

‘İran Devleti ile İstihbaratı bize ısrarla Ateşkes yapmayın’

1999 yılında Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra, PKK ile Türkiye arasında üstü kapalı olarak bir ateşkes ilan edildi. Ancak, İran Devleti ile İstihbaratı bize ısrarla ‘Ateşkes yapmayın. Türkiye ile savaşın tehditlerinde bulundu ve hatta kamplarımızın da dağıtılacağı talimatı geldi. Bu tehdit nedeniyle bin 500 örgüt üyesi Kuzey Irak’taki kamplara gitmek zorunda kaldı.

‘örgüt mensuplarına yaptırılan mezarlar, şirin görünmek için yaptırıldı’

İran’daki Şehidan kampını boşaltmadık. İran İstihbarat’ı siz iş yapmıyorsunuz diyerek kampa karşı savaş başlattı. Açıkça ‘bize savaşmayacaksanız kampları boşaltın’ diyorlardı. Bunun üzerine kampta 300 kişiden 60 örgüt elamanı kaldı. Ben de bu örgüt üyelerinin arasındaydım. Kamptan ayrılanları İran Devleti araçları ile Kuzey Irak’a kadar bizzat götürdü. Yine o tarihlerde örgüt mensuplarına ait mermerden yapılan mezarları İran Hükümeti tarafından Türkiye’ye şirin görünmek için yaptırıldı.

PKK’nın Ermenistan’da iki derneği ve iki katlı evi var

PKK’nın Ermenistan ülkesinde iki derneği ve birde satın aldığı iki katlı evi var. Burada Ermenistan İstihbarat Birimlerine ait binalara yaklaşık 5-6 metre mesafe uzaklığında bulunuyor. Bu evde genelde örgüt mensuplarının tedavilerine yönelik kullanılır. Tedavisi ağır olan örgüt üyeleri Ermenistan’da, durumu hafif olanlar ise Kuzey Irak’taki Mesut Barzani yönetimindeki hastanelerde yapılmaktadır.

‘İran ve Irak Hükümetleri bize silah ve malzeme konusunda yardımcı olurdu’

‘Ape’ Hüseyin kod isimli örgüt mensubu bize otomatik Doçkaların ne şekilde kullanılacağını ve uçaklara karşı nasıl isabet ettirileceğini konusunda bilgi veriyordu. Buna göre tüneller kazılarak, zikzaklar yapılıyordu. İran ve Irak Hükümetleri bize silah ve malzeme konusunda yardımcı olurdu. Mesut Barzani’nin alt kadrosunda çalışanlar Barzani’nin talimatı ile bizzat gelerek görüşürlerdi. İran İstihbarat Birimi bir kez 200-300 adet kaleşnikof silah, otomatik bixi, suikast silahı, kanas, roketatar ve mühimmatı, el bombalarını getirerek örgüte teslim ediyorlardı. Bu teslimatı Zınere kampına 10 kilometre yakınlarında PKK nizamiyesinde teslim ediliyordu. Para olarak da yaklaşık 500 dolar para alıyorlardı. Bu alışverişleri 1998-2003 yıllarında yine Zınere kampında gördüm, bu kampa geliyorlardı.

Bu kampların elektrik enerjilerini kendileri, üretirlerdi. Gıda ve yiyecekler ise İran hükümeti ve Barzani grubunca verirlerdi. Elektriği ise jeneratörlerle üretilirdi.

‘Hava saldırısının yapılacağı istihbaratı iki gün önce gelirdi’

PKK’lı Ahmet Güreş, hava saldırılarının yapılacağı istihbaratını iki gün önce aldıklarını belirterek, “2002 yılında Zinere kampında çok kez hava saldırısı oldu. Ancak, biz hava saldırılarının yapılacağını iki gün önce haber alıyorduk. Bizlere bu bilgileri ‘Botan’ kod Nizamettin Taş, isimli örgüt lideri getiriyordu. Biz uçakla bombalama olma ihtimali bulunan tarihten en az iki gün önce önlemimizi alıyor ve kayıp vermiyorduk. Bir gün bir saldırıda TSK’nın savaş uçakları çadırları vurdu, 12-13 sivil çoban öldü.

‘Biz haber aldık. Zayiat olmayacak. Bu nedenle uçaklara ateş etmeyin’

Hava saldırılarında Doçkacılar ateş açmazdı, ‘Botan’ kod Nizamettiş Taş, dockaları kullanan örgüt mensuplarına ‘Biz haber aldık. Zayiat olmayacak. Bu nedenle uçaklara ateş etmeyin’ uyarısında bulunuyordu. Bu dönemde ciddi sıkıntılara neden olmuştu.

Hava saldırıları haberini bizim yönetim kadromuzda bulunan örgüt yöneticileri bize yapmış oldukları açıklamalarda Kürt devleti içindeki ajan ile istihbaratçılardan aldıklarını söylüyorlardı. Gerçekten de önlemlerimizi alıp hava saldırılarında kayıp vermiyorduk.

‘İran hükümeti hiçbir zaman Türkiye ile dost olmadı’

İran hükümeti hiçbir zaman Türkiye ile dost olmadı ve devamlı olarak terör örgütlerine Türkiye aleyhine yardım eder, zaten verilen silahlar ve yapılan yardımlar bunu doğrulamaktadır. Örgüte en çok Türkiye’den katılım vardı. Van üzerinden sağlanır. Katılımların yüzde 80’i korucuların refakati ile gerçekleşmektedir. O dönem bağımsız milletvekillerinden örgüt hoşlanmış ben de hoşlanmazdım. Hiç de güvenmem. Örgüt kendisine içinden birini lider olarak görmek ister, siyasilere güvenmez.

2005 yılında örgütten ayrılarak 2007 yılına kadar İran’da kaçak olarak yaşadım. İran’dan çıkış yolu bulamıyordum. Bu nedenle kaldım. Bu yaşadığım süre içinde imam nikâhlı İranlı bir kadınla evlendim. Benim araçta yakalattığım silah, bomba ve şarjörden bilgim yoktur. Silahlar bindiğim araç sahibine aittir. Beni Tahran’a götürecekti. Bu silahların ‘Mako’ isimli bayana ait olduğunu düşünüyorum. Şoför silahların kendisine ait olduğunu itiraf etmişti.

Ben İran’da PKK’ya üye olmaktan yargılandım. Silahlar ve diğer ele geçen malzemeler konusunda herhangi bir yargılama konusu olmadı. Ancak, bunlarla ilgili bana ceza verilmedi. Benim olduğuma ilişkin mahkeme sonuca ulaşmış olsaydı en az 15-20 yıl ceza verirlerdi.

Ailem bana banka yoluyla para gönderirdi. Ben cezaevinde bulunduğum sırada görevliler kart verirlerdi, bir tane de bana verdiler. Diğerini ise tanıştığım biri kredi kartı ile birlikte şifresini verdi. Bu kart İran devleti bankalarına aittir. Ben cezaevineyken bu kartları kullandım. İran Cezaevi içinde dükkanlar vardı. Bu kart ile alışveriş yapardım.”

Kaynak:haber3.com – 23.11.2012

Suriye için Ahmedinejad’a Mesaj

Başbakan Tayyip Erdoğan, D-8 zirvesinde, “Bizler Müslümanız. Bizler şahsi beklentilerimizden, makamlarımızdan, diplomasiden öte öncelikle birbirimizin kardeşiyiz ve birbirimize karşı sorumluyuz. Hiç kimsenin veya hiçbir ülkenin, sırf kendi çıkarı için bölgede akan kana seyirci kalma, daha fazla masumun kanının akıtılmasına destek verme hakkı yoktur ve olamaz” dedi.

Erdoğan D-8 liderlerine Müslümanlık dersi verdi

Esad’a destek veren Ahmedinecad başta olmak üzere D-8 liderlerine Müslümanlık dersi veren Başbakan Erdoğan, “Daha fazla masumun kanının akıtılmasına destek vermeyin” dedi.

Başbakan Tayyip Erdoğan, D-8 zirvesinin oturumunda başta Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a destek veren İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad olmak üzere zirveye katılan liderlere Müslümanlık dersi verdi. Erdoğan, önce 5′li zirve sırasında Ahmedinecad ile görüştü, ardından da karşısında oturan İranlı lidere bakarak, “Hiç kimsenin veya hiçbir ülkenin, sırf kendi çıkarı için bölgede akan kana seyirci kalma, daha fazla masumun kanının akıtılmasına destek verme hakkı yoktur ve olamaz” dedi.

Erdoğan, zirve sonunda yayınlanacak bildiriler ile İsrail’in ve Suriye Devlet Başkanı Esad’ın kınanması için talimat verirken, İsrail’in kınanmasında hassasiyetini gizlemeyen Mısır heyetine de dolaylı bir eleştiri yolladı. Erdoğan, “Bölgesel savaşların, çatışmaların, terörün ve anlaşmazlıkların olduğu bir ortamda hiçbir ülke sadece kendi sınırları içinde refah, istikrar ve ekonomik kalkınmayı tam anlamıyla tesis edemez” dedi.

Nijerya’nın dönem başkanlığını Pakistan’a devrettiği D-8 Zirvesi’nin 2014′te yapılacak zirvesine ise Türkiye ev sahipliği yapacak. Zirvenin kapanış oturumunda Erdoğan, D-8 ülkeleri için ekonomik büyümenin yanı sıra demokrasinin de önemli olduğunu vurgularken, Müslüman olmanın gereğini de şöyle anımsattı: “Özellikle bizler Müslümanız. Bizler şahsi beklentilerimizden, makamlarımızdan, diplomasiden öte öncelikle birbirimizin kardeşiyiz ve birbirimize karşı sorumluyuz. Hiç kimsenin veya hiçbir ülkenin, sırf kendi çıkarı için bölgede akan kana seyirci kalma, daha fazla masumun kanının akıtılmasına destek verme hakkı yoktur ve olamaz.” Erdoğan’ın mesajları şöyle oldu:

İç savaşlar bitsin

Ekonomiyle demokrasiyi atbaşı götürmek zorundayız. Bölgemizi son yıllarda tehdit eden iç savaş veya çekişmeler bizim ekonomik performansımızı da aşağı çekmektedir. Özellikle D-8′i, bölgeyi ve bölgedeki tüm ülkelerin refah ve huzurunu tehdit eden konularda da etkin bir tutum almaya davet ediyorum.

Dünyanın içinden geçtiği bu küresel krizin sınırsız tüketim hırsının sonucu olarak ortaya çıktığı açıktır. Kanaat kavramının, hırs kavramıyla yer değiştirdiği böyle bir sistemde, bu tür krizlerin yaşanılması elbette kaçınılmazdır. Dünya üzerindeki her ülkenin tüketim, hırs ve bencillik üzerine kurulu ekonomik anlayışlarını gözden geçirmesi gerekiyor. 1 milyarın üzerinde yaklaşık bir nüfusa sahip D-8 olarak bu yeni anlayışın şekillenmesine ve benimsenmesine öncülük edebileceğimize inanıyorum.

D-8′in, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi, BM’nin ilgili ajansları, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Pasifik Adaları Forumu, Afrika Birliği gibi teşkilatlarla da temas içinde olması gerek. Bu çerçevede yapılabilecek çalışmaları belirlemek amacıyla bir çalıştay düzenlenmesini teklif ediyoruz.

Kaynak: Sabah Gazetesi – 23.11.2012

Esad için çember daralıyor

Suriye’de başta Halep ve çevresi olmak üzere Özgür Suriye ordusunun ilerleyişi sürüyor.

ÖSO başkent Şam’ın kırsalında bulunan ve ülkenin en büyük ikinci askeri birliği olarak kabul edilen 274 nolu üssü ele geçirdikleri duyurdu. 274 nolu askeri üssün Beşşar Esad’ın kardeşi Mahir Esad’a bağlı zırhlı birliklerin de önemli üslerinden biri olduğu belirtiliyor.  Muhalifler tarafından yayımlanan görüntülerde çok sayıda ÖSO askeri üs içerisinde tanklarla tur atarak tekbir getiriyor.

Öte yandan dün Şam’da da Ulaştırma Bakanlığı ve valilik binasının hedef alındığı bombalı saldırılar düzenlendiği bildirildi. Olayda ölen ya da yaralanan olmadığı açıklandı.

Muhalifler Esad’ın memleketinde

Bu arada Özgür Suriye Ordusu’na bağlı birliklerin, Esad’ın memleketi Lazkiye’nin Kardaha bölgesine girdiler.

Suriye’de rejim güçleriyle muhalifler arasındaki çatışmalar her geçen gün şiddetlenirken, muhaliflerin kritik bir zafer daha kazandılar.

Yerel kaynaklar, ÖSO’nun Hafız Esad’ın doğduğu Kardaha köyünün de bulunduğu dağlık bölgeye girdiğini aktardı. Kardaha, muhaliflerin kontrolüne geçen Lazkiye’nin Türkmen bölgesi Bayırbucak’tan sonra ikinci stratejik nokta olarak nitelendiriliyor.

Kaynak: Star Gazetesi – 23.11.2012

İran’ın Resmi Radyosu İRİB, Türkiye’ye iftiralar yağdırdı

İran’ın birçok dilde yayın yapan resmi radyosu İRİB, Türkiye ve AK Parti hakkında iftiralarla dolu bir haber yayınladı. Seyid Ali Gaemmagami isimli Şii’nin iddiasına göre, Türkiye ABD ve İsrail’le ittifak halinde Suriye ile mücadele ediyor.

Türkiye’nin Irak’ın içişlerine karıştığı iftirasında da bulunan Radyo, AK Parti iktidarının İslam dünyasını etnik ve mezhep temelli çatışmaya sürüklediğini de iddia etti.

Barzani yönetimiyle Nuri El Maliki yönetimi arasında yaşanan çatışmaya da Türkiye’nin mezhep temelli yaklaştığını iddia eden radyo, Türkiye’nin Barzani yönetimiyle yaptığı petrol anlaşmasından da oldukça rahatsız olmuş.

İşte İran radyosunun Türkiye ve AK Parti iktidarı hakkında ortaya attığı iftiralardan önemli satırbaşları:

Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Suudi Arabistan ile Katar’ın siyasi tekfirci ve selefi çizgisinin doğrultusunda Irak merkezi hükümetine ve özellikle başbakanı Nuri El-Maliki’ye ateş püskürüyor.

Türkiye hükümeti Irak’ın iç işlerine müdahale edip, bu komşu ve İslam ülkesinde etnik ve mezhebi çekişme ve çatışmaları körüklemeye çalışıyor.

Erdoğan Irak Kürdistan yerel yönetimi  başkanı mesut Barzani’ye güvendiğini ve resmen tanıdığını, fakat Irak başbakanı Nuri El Maliki hükümetine güvenmediğini ve resmen tanımadığını, Nuri El Maliki’nin diktatörlük kurmaya çalıştığını iddia etmişti.

AKP hükümeti ayrıca Irak merkezi hükümetinin meşru ve anayasal yetkilerine aykırı olarak Bağdat hükümetinin onayını almadan Irak yerel Kürt yönetimiyle petrol anlaşmaları imzaladı.

Erdoğan hükümetinin bu tutumu Irak toprak bütünlüğü ve milli hâkimiyet hakkının ihlali sayılıyor.
Erdoğan hükümeti Bağdat merkezi hükümetine karşı Irak’ta tekfirci ve selefi guruplarla hunhar Baas partisinin kalıntılarını destekliyor.

Buna ilaveten Irak Kürt bölgesi yerel yönetimiyle Bağdat merkezi hükümeti arasındaki çekişmeyi zirveye ulaştırmaya çalışıyor.

Türkiye hükümeti, Amerika, soykırımcı İsrail rejimi ve NATO ile birlikte Suriye hükümetini tehdit kaynağı olarak nitelendirmektedir.

Kaynak: irantehlikesi.com – 23.11.2012

Erdoğan’dan Maliki’ye iç savaş uyarısı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Irak Başbakanı Nuri Maliki ile bir telefon görüşmesi yaptı. Erdoğan’ın, görüşmede, koalisyon ortaklarına duyulan kuşkunun husumete dönüşmesinin, demokrasiyi olumsuz etkileyeceğini belirttiği öğrenildi.

Edinilen bilgiye göre, Maliki’nin Başbakan Erdoğan’a geçmiş olsun dileklerini ilettiği görüşmede, Irak’taki son gelişmeler de ele alındı.

Erdoğan’ın, Maliki’ye, ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesinden sonra ülkede gözlenen mezhepçi ve etnik kutuplaşmaların geri dönüşü olmayan bir kaosa dönüşmesinden endişe duyduğunu ifade etti.

Irak’ta hükümet ortakları arasında itidal, sağduyu ve suhulet ile hareket etmenin sağlanması noktasında Maliki’ye başbakan olarak büyük bir sorumluluk düştüğünü vurgulayan Erdoğan, “Koalisyon ortaklarına duyulan kuşkunun, husumete dönüşmesinin demokrasiyi olumsuz etkileyeceğine” de dikkati çekti.

Erdoğan, görüşmede, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’yle ilgili dava çerçevesinde gerilimi düşürecek adımlara ihtiyaç olduğunu belirtti.

Başbakan Erdoğan, Iraklı mevkidaşına, toplumsal barışın sağlanması ve Irak’ın dünyaya verdiği görüntü açısından siyasi şahsiyetlerle ilgili davaların siyasallaştırılmaksızın, baskı uygulanmaksızın ve objektif şekilde yürütülmesinin hayati önem taşıdığı hatırlatmasında da bulundu.

Erdoğan, Türkiye’nin Irak politikasının temel dayanak noktasının bu ülkenin egemenliğinin, toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin muhafazasından, Irak halkının barış, demokrasi ve refah içinde yaşamasından oluştuğunu da kaydetti.

Kaynak: gazeteboyut.com – 22.11.2012

İran destekli Esad rejiminin kanlı bilanço:101 ölü

Suriye diktatörü Beşşar Esed, halkını kıyıma devam ediyor. Esed ordusunun son saldırılarında ölü sayısı 101′e yükseldi. Özgür Suriye Ordusu’na bağlı birliklerle Suriye ordusu birlikleri arasında şiddetli sokak çatışmaları yaşanıyor.

Suriye’de Beşşar Esed yönetimine bağlı ordu birliklerinin çeşitli kentlerde muhaliflere yönelik hava destekli düzenlediği operasyonlarda ölü sayısının 101′e yükseldiği bildirildi.

Merkezi İngiltere’de bulunan Suriye İnsan Haklan Örgütü (SNHR), ordunun uçak ve tanklarla Şam’ın Hacer Esved, Madaye, Haresta, Mudamiye, Duma, Tadamun ve Deraya bölgelerine gerçekleştirdiği operasyonlarda 43 kişinin yaşamını yitirdiğini ve uçakların bombalaması sonucunda yıkılan evlerin enkazında çok sayıda yaralının çıkartıldığını belirtti.

Başkentin çevre mahallelerinde kullanılan ağır silahların sesinin şehrin tüm kesimlerinde duyulduğunu kaydeden SNHR, operasyonlarda Halep’te 18, Lazkiyede 12, İdlibide 8, Rakka’da 6, Hasebe ve Humusta 5′er, Deyru’z Zorda 3, ve Dera kentinde l olmak üzere ölü sayısının 101′e çıktığını duyurdu.

Sokak çatışmaları yaşanıyor 

Öte yandan Şam’ın en güvenli bölgesi olan ve birçok büyükelçiliğin bulunduğu Ebu Rumane bölgesinde bir parka havan mermisi düşmesi sonucu l kişinin yaralandığını aktaran Suriye Genel Devrim Konseyi (SRGC), kentin Haseke bölgesinde Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı birliklerle Suriye ordusu birlikleri arasında şiddetli sokak çatışmalarının yaşandığını kaydetti. Savaş uçaklarının Halep’in Mera beldesini bombaladığını belirten SRGC, savaş uçaklarının İdlib bölgesinde muhaliflerin kontrolündeki yerlere saldırılar düzenlediğini ve bunun sonucunda birçok yerleşim yerinin hasar gördüğünü bildirdi.

Halep’te 23 cumhuriyet muhafızının birliklerinde ayrılarak ÖSO’ya katıldığına işaret eden SRGC, bazı kentlerde halkın barınma, ısınma sorunu yaşadığını ve temel gıda malzemelerine ulaşmakta zorluklar çektiğini ifade etti.

Öte yandan, AB ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi El-Ahdar el-İbrahimi, Amman’daki Suriye ile ilgili temaslarının ardından Mısır’ın başkenti Kahire’ye gitti.

Kaynak: Milat Gazetesi – 22.11.2012

Kürtlerin yeni Saddam’ı Maliki’dir!

(AKİF BEKİ/Radikal Gazetesi)          Radikal yazarı Akif Beki, Şii Maliki’nin ve destekçisi İran’ın Irak üzerindeki emellerinin ve Maliki–Barzani arasında yaşanan çatışma sürecinin analizini yaptı. Beki, İran’ın ve Maliki’nin hesaplarını şu sözlerle tarif etti:

 “Kuzey Irak petrollerinin kontrolünü ele geçirmek değilse nedir bu Maliki’nin zoru? Yeraltı ve yerüstü varlıklarıyla Irak’ın tek maliki olmak değilse nedir bu Maliki’nin temel dürtüsü? Amerikalıları ‘Sünni korkusu’ ile kandırırken Kürtlerin bu yeni Saddam’ının gözünü ne bürümüştür aslında?” 

İşte o yazının tamamı;

Amerikalıları ‘Sünni korkusu’ ile kandırırken Kürtlerin bu yeni Saddam’ının gözünü ne bürümüştür aslında?

Yeni Osmanlılar geri döndü yıkmaya çalışan muhalifler İstanbul’a, Şam’ın üstüne de ağırlıklı olarak Sünni değil ise Emeviler yürüyor.

Sıra Bağdat’ta. Abbasilerin Kesin Sünniler geliyor. Emevide Bağdat’ı almak için sefere başlaması yakındır.

Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin en büyük korkusunu böyle anlatıyordu Amerikalı dostum.

Tarih tekerrür ediyormuş. Coğrafyanın eski hâkimleri, birer birer gelip anlı şanlı payitahtlarına yeniden oturuyormuş.

Abbasiler, Bağdat’ı elinden alıp Maliki’nin tahtına kurulacak. Düşüncesi bile uykusunu kaçırmaya yetiyor muş. Ve etrafına baktıkça gördüğü tek şey buymuş Maliki’nin.

İran’ın tarihsel rakibi olan Türkiye’de AK Parti muhafazakârlığı iktidarda. Suriye’de ise Sünni muhalifler Nusayri Şam’ı düşürmek için gün sayıyor. Yeni Osmanlılardan sonra Emeviler de hortluyor yani Maliki’ye göre.

Mazideki ihtişamlı günlerini arayan Sünniler, her taraftan kuşatıyor coğrafyayı. Ya bir sabah Abbasiler çıkıp Bağdat’ı da ele geçirmek isterse? Evhamı nasıl depreşmesin, nasıl hafakanlar basmasın Şii Maliki’yi?

Washington’m dış politikasına da etki edebilen, Ortadoğu uzmanı dostum yapıyor bu analizi.

Haklı olabilir mi diye düşünmedim değil başta. Maliki’yi Türkiye’ye karşı kışkırtan sebep her ne ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi’nin canına kastettiren de aynı şey olmalıydı: Sünniler geliyor korkusu.

Arap Alevisi Esad rejimini yıkmaya çalışan muhalifler de ağırlıklı olarak Sünni değil mi? Al sana kehanetin ispatı. Kesin Sünniler geliyor. Emeviler Şam’ı ele geçirdikten sonra Şii Bağdat’ın da sırası geliyor. Abbasi ruhu bir yerlerde saklanmış, gizli gizli palazlanıyor şimdi. Nasıl uykuları kaçmasın Maliki’nin?

Sünniler gelecek, Maliki’nin inşa etmeye uğraştığı Şii Bağdat’ı yerle bir edecek. Bu korku, Maliki’nin Bağdat’ı Sünnilerden temizleme güdüsünü izah edebilir diyelim. Farz edelim ki Tarık el Haşimi’yi bu yüzden imha etmek istedi, potansiyel tehlike oluşturduğu için etrafına baktıkça gördüğü tek Türkiye’ye cephe aldı.

İyi ama Kuzey Irak’a niye yöneldi? Kürtlerle alıp veremediği nedir? Barzani ile Talabani’yi de Sünni tehdit olar ak mı görüyor? Onun için mi Dicle Operasyon Birlikleri oluşturup yüz binlik bir kuvvetle Erbil’in, Süleymaniye’nin, Kerkük’ün üstüne gidiyor?

Bilebildiğim kadarıyla ne Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin ne de Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Bağdat’ı tarumar etmek gibi bir niyeti var. Abbasi hanedanıyla işbirliği yaptıklarına dair de hiçbir emare bugüne dek duyulmadı, görülmedi.

Kuzey Irak petrollerinin kontrolünü ele geçirmek değilse nedir bu Maliki’nin zoru? Yeraltı ve yerüstü varlıklarıyla Irak’ın tek Maliki olmak değilse nedir bu Maliki’nin temel dürtüsü? Amerikalıları ‘Sünni korkusu’ ile kandırırken Kürtlerin bu yeni Saddam’ının gözünü ne bürümüştür aslında?

21.11.2012

Acem aşıran mafyası

İranlı suçluların paraları İstanbul’a ‘Hawala’ndı. İran-Türkiye hattında organize işler… Polisin bastığı döviz bürosu, ‘Profesör’ lakaplı İranlı mafya lideri Bahrouz’un ofisi çıktı. Manzara korkunç: Bahrouz, Tahran’ın suç makinelerini servetleriyle birlikte İstanbul’a kaçırmış.

Zulada 300 bin lira

İstanbul Emniyeti’nin yeni gündemi, uyuşturucu satıcılığı, kaçakçılık, rejim karşıtlığı gibi suçlardan aranan İranlılar… Polis, suç makinelerinin izine bir döviz bürosu baskınıyla ulaştı. Zulasından 300 bin lira ile 5 kilo altın çıkan büro işletmecisi C. S.’nin uluslararası insan kaçakçısı Bahrouz’un İstanbul’daki gizli kasası olduğu ortaya çıktı.

Sen kaç. Paran gelir

İranlıların peşine düşen polis, mafyanın yöntemini saptadı. İşte ‘Profesör’ usulü kaçakçılık: Suçlulara sahte pasaport çıkarıyor. ‘Paranızı bana emanet edin. Komisyonumu alıp yollarım’ deyip kaçakları İstanbul’a gönderiyor. Para ‘Hawale’yle döviz bürosuna aktarılıyor, şifreli mesajla sahibine bildirilip teslim ediliyor.

İstanbul Mali Şube’nin operasyonunda Türkiye üzerinden yapılan uluslararası bir kaçakçılık ağı çökertildi.

Şebekenin İranlı suç liderlerini Türkiye üzerinden kaçırdığı, servetlerini de ‘Hawala’ dedikleri yöntemle İstanbul’a yolladığı ortaya çıktı.

İstanbul polisi ‘çok tehlikeli İranlıların peşinde… Ülkelerinde rejim karşıtı, organize suçlar ya da uyuşturucu kaçakçılığı gibi suçlardan dolayı aranan İranlıları Avrupa’ya sahte pasaportlarla gönderen İran uyruklu ‘Profesör’ lakaplı Bahrouz A’nın kurduğu çark, dudak uçuklattı. Şebekenin hareket kabiliyetlerini tespit eden polis operasyon düzenledi. Operasyonda Bahrouz A’nın Türkiye kasası olduğu iddia edilen C.S. ile birlikte 16 kişi gözaltına alındı. Bahrouz A. ve C.S.’nin aralarında bulunduğu 12 kişi tutuklandı. İşte çetenin çalışma yöntemi:

Takibe devam 

__Uyuşturucu, siyasi ve adli suçlara karışan İranlı suç örgütü liderleri çetenin yardımıyla önce sahte pasaportlarla Türkiye’ye geliyor.
__İran’dan kaçıracakları paralar ve altınları ise ‘Hawala’ denilen yöntemi kullanarak çetenin İran’daki döviz ve kuyumcu bürolarına bırakıyor.
__İstanbul’a gelince de yine çetenin döviz ve kuyumcu bürolarından komisyon karşılığı bıraktığı altın ve paraları geri alıyor.
__İstanbul’daki takas bürolarından 228 bin dolar, 25 bin 500 Euro ve 32 bin 500 lira ile 5 kilogram altın ele geçirildi.
__Polis bu yolla İran’dan kaçan birçok suçlunun yeni yapılanmalara girme ihtimaline karşı araştırma başlattı. Bir kısmı Avrupa’ya kaçan İran’lı azılı suçluların bir bölümünün İstanbul’da kaldığı ihtimali üzerinde duran polis suç örgütü üyelerinin peşinde takibi bırakmıyor.

Şifreli mesajla iletişim

Operasyonda şebeke liderinin yakalanmamak için örgüt elemanlarıyla şifreli konuştuğu ortaya çıktı. Müşterilerden ‘iş’ olarak bahseden şebekenin pasaportlara ‘defter’ vizelere ise ‘canlı-cansız’ dediği belirlendi. Profesör lakaplı Bahrouz A.’nın, sahte belgelerle geçişini sağladığı kişilerin yurtdışına çıkmasına sevindikleri an- çak yakalanan kişiler içinde “İş patladı. Polis şüphelenmiş. Nasıl olur orijinal yapmıştım’ dedikleri kaydedildi.

Kaynak: Akşam Gazetesi – 21.11.2012

Büyük buluşma


İran ve Çin yönetimlerinin baskısı sonucu Türkiye’ye girişleri yasak olan, Rabia Kadir ve Dr. Mahmutali Çehreganlı görüştüler.

Türkiye’ye girişleri yasak olan iki Türk büyüğü, Doğu Türkistan Türkleri lideri Rabia Kadir ve Güney Azerbaycan Türkleri lideri Dr. Mahmutali Çehreganlı, görüştüler.

İran ve Çin yönetimlerinin baskısı sonucu Türkiye’ye girişleri yasak olan Rabia hanım ve Çehreganlı bey Doğu Türkistan ve Güney Azerbaycan Türklüğünün bir ve aynı olduğunu vurgulayarak yardımlaşma ve birlikte mücadele etme sözü verdiler.

İki yasaklı liderin buluşma ve kucaklaşmaları duygulu anlara sahne oldu. Rabia Kadir hanım ve Dr. Çehreganlı bey büyük bir hasretle iki öz kardeş olarak sım sıkı kucaklaştılar ve verdikleri mücadele Güney Azerbaycan Türklüğünün Doğu Türkistan için ve Doğu Türkistan Türklüğünün de Güney Azerbaycan için göz kırpmadan düşmana karşı mücadele vereceği vurgulandı.

Zalim Fars ve Çin hükümetlerinin hiçbir zaman Güney Azerbaycan ve Doğu Türkistan Türklüğünü verdikleri hak, hukuk, ve insanlık mücadelesinden yıldırmayacaklarını söyleyen iki Türk büyüğü, 35 milyon Güney Azerbaycan Türk’ü ve 20 milyondan fazla Uygur Türk’ünün esaret altından kurtuluş ve hürriyetlerinin çok yakın zamanda gerçekleşeceğini tam inançla ve yürekten savundular.

Kaynak. Önce Vatan Gazetesi – 21.11.2012

Maliki, Türkiye’ye karşı PKK ile ittifak kurdu

İran yanlısı Irak Başbakanı Nuri El Maliki hükümeti yetkililerinin PKK terör örgütünün elebaşlarından Cemil Bayık ile Bağdat’ta görüştüğü ortaya çıktı.

Her fırsatta Türkiye’ye karşı hasmane tavır takınan Maliki yönetimindeki Bağdat hükümeti, Türkiye’ye saldıran PKK ile yakın ilişkiler içerisine girdi. Bu anlamda Ankara-Bağdat arasında yaşanan sorunlar nedeniyle Bağdat hükümetinin Türkiye ile çatışan PKK ile yakın ilişkiler içerisine girdiği ve bu anlamda bir süre önce PKK yöneticilerinin Bağdat’ta giderek Maliki hükümetinden bazı yetkililer ve İran’ın Bağdat Büyükelçisi ile görüştü.

Maliki ateşle oynuyor

Irak Kürdistan Yurtsever Birliği üst düzey yöneticisi Ferit Esesert, Maliki hükümetinin şu anda PKK ile ilişkilerinin iyi olduğunu ve Ankara’yı bu konuda sıkıştırmaya çalıştığını söyledi. Haberde, adını vermeyen KYB’li üst düzey bir yetkilinin Bağdat hükümetinin PKK’lı yöneticilere rahat dolaşmaları için Irak pasaportu verdiği ve bazı yaralıların tedavinin yapılmasına yardımcı olduğunu söylediği de öne sürüldü.

Maliki Türkiye ile ilişkileri geriyor

Maliki dahi önce de, TPAO’yu Petrol sondaj anlaşmasından çıkartı. Türk büyükelçiliğinin düzenlediği davet ve resepsiyonlarına da katılınmaması konusunda kendi bürokratlarını uyararak Türkiye ile ilişkileri iyice germeye çalıştı.

Irak halkını kötü günler bekliyor

Malikinin son olarak iddia edildiği gibi bölge halkına acıdan başka bir şey vermeyen PKK gibi terör örgütü ile yakınlaşması Irak halkını gelecekte çok kötü günlerin haberci olacağı görünüyor. Suriye’de akan kanlar yetmiyormuş gibi İran ile birlikte Esad rejimini savunarak Suriye’deki binlerce masum insanın acı ve zulmüne ortak oluyor.

Maliki, ulusal demokratik bir devlet anlayışından çok bölgede terörizmi tırmandırmaya çalıştı. Cumhurbaşkanı Talabani ile de gerginlik yaşayan Maliki bölgede Irak ordusundan ayrı olarak kurmuş olduğu “Dicle Ordusu” ile bölgeyi nasıl terörize ettiği açıkça ortada.

Kaynak: irantehlikesi.com – 20.11.2012

İran Suriye için çareyi Türkiye’nin muhalefet partilerinde buldu!

Binlerce Sünni Müslümanı katleden Esed yönetimine verdiği kayıtsız şartsız destekle bilinen İran, meselenin çözümü için Türkiye’nin muhalefet partilerine başvurdu. AK Parti iktidarı döneminde, Türkiye’nin İslam dünyasının gözbebeği olmasını bir türlü hazmedemeyen İran yönetimi, Ak Parti iktidarı ve Türkiye’ye olan muhalefetini pekiştirdi. Şia hilalinin kırılmaması için Esed yönetimine destek veren İran yönetimi, sözde toplantılarla göz boyayıp, İslam dünyasında yerle bir olan imajını düzeltmenin derdinde.

İran’da Saadetli, CHP’li Suriye toplantısı

Suriye Ulusal Diyalog’ toplantısı İran’ın başkenti Tahran’da devam ediyor. Toplantıya Suriye’den 130 kişi ve dünyanın farklı yerlerinden 40 kişi katılıyor. Türkiye’den toplantıya Saadet Lideri Mustafa Kamalak, CHP’ Bursa Milletvekili Aykan Erdemiz, Abdüllatif Şener, Namık Kemal Zeybek, ve Ahmet Hamdi Kepekçi gibi isimler katılıyor.

Katar’ın başkenti Doha’da “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu” adı altında bir araya gelen toplantıya alternatif olarak İran tarafından düzenlenen “Ulusal Diyalog Toplantısı” Tahran’da devam ediyor.İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi’nin açılış konuşmasıyla başlayan “Şiddete hayır, demokrasiye evet” başlıklı toplantıya Suriye yönetimi ve muhalefetinin temsilcileri katıldı.Toplantının basına açık olan ilk bölümünde Rusya ve Çin’in Tahran büyükelçileri ile Türkiye, Mısır, Lübnan, Irak, Nikaragua ve Brezilya’dan katılımcılar konuşma yaptı.

İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi,Suriye’de halkın tüm meşru taleplerinin karşılanmasının şart olduğunu belirterek, hükümetin diyalog çağrısına, tüm grupların cevap vermesi gerektiğini söyledi. Salihi, Tahran’da Suriye Hükümeti ve muhalifleri bir araya getiren “Ulusal Diyalog Toplantısı” sonunda açıklamalarda bulundu, gazetecilerin sorularını cevapladı.Toplantıya yönetim ve muhaliflerden her kesimi temsilen 130 ve yabancı ülkelerden de 40 kişinin katıldığını hatırlatan Salihi, “Tüm taraflar,Suriye’deki krizin barışçıl yollardan çözülmesini istiyor” dedi. “Suriye Hükümetinin, halkın meşru taleplerine cevap vermesi şart” diyen Salihi, “Suriye halkı da diğer halklar gibi özgürlük, çok partili sistem ve adil seçimler gibi temel haklara sahip olmalı” ifadesini kullandı.

Kaynak: timeturk.com – 19.11.2012

Katliam Esed için

İsrail katliamı Esed için Türk-Arap Araştırma ve Strateji Enstitüsü Başkanı Dr. Muhammed Adil, terör devleti İsrail’in Gazze’ye yönelik son saldırısında üç önemli sacayağı olduğunu söyledi. Adil, “İsrail’de yaklaşan seçimler, Suriye’deki Esed rejimin sonunun yaklaşması ve Golan Tepeleri gibi gelişmeler İsrail’in bu saldırıyı düzenlemesinin sebebidir” dedi.

Türk-Arap Araştırma ve Strateji Enstitüsü Başkanı Dr. Muhammed Adil, Arap dünyasındaki gelişmeleri değerlendirdi. İsrail’in son olarak gerçekleştirdiği Gazze saldırısında üç önemli sebebin olduğunu vurgulayan Adil, İsrail’de yaklaşan seçim, Suriye’deki baskıcı Esed rejiminin yaklaşan sonu ve Golan Tepeleri’nin etkili olduğunun altını çizdi. Esed rejiminin arkasında görünmez güç olarak İsrail’in bulunduğunu da vurgulayan Adil, “Suriye’deki baskıcı Esed rejimin arkasında görünen güçler İran, Rusya var. Bunun yanında gizli güç olarak ise İsrail var” diye konuştu.

Son saldırıda üç önemli sebep 

İsrail’in şimdiye kadar gerçekleştirdiği Gazze’ye yönelik saldırılarda hep bir sebep öne sürdüğünü, ancak son saldırıda gizli sebeplerin olduğunu söyleyen Dr. Muhammed Adil, “İsrail’in daha önceki saldırılarda görünür bir bahanesi vardı. Ancak bu saldırıda gizli nedenler bulunuyor. Bunlar, İsrail’de yaklaşan seçimler, Suriye’deki baskıcı Esed rejiminin yaklaşan sonu ve Golan Tepeleri etkili oldu. Unutmayın muhalifler Golan tepelerini işgalden kurtarmaya artık çok daha yakın” dedi.

İsrail, Arap baharını durdurmak istiyor 

Adil, “İsrail, Esed rejimine destek vererek, Arap baharının Suriye’den geçmesine engel olmaya çalışıyor. Esed rejiminin muhaliflere karşı direnmesini istiyor. Bunun için Esed’e silah veriyor. Eğer Suriye’de demokratik bir rejim gelir ve devrim gerçekleşirse İsrail, Golan Tepelerini kaybederim ve benim varlığım tehlikeye girer diye düşünüyor. Bu sebeple devrimin tamamlanmasına engel oluyor” diye konuştu.

Amerika, Irak’ı İran’a teslim etti 

İran, Amerika ve hatta İsrail arasında gizli bir ittifak olduğunu öne süren Dr. Muhammed Adil, “İran medyasında her zaman okuyoruz. İran Siyonist rejime karşı tepki gösterdi. Ancak arka planda baktığımızda İran’dan, İsrail’e hiçbir saldın hatta direniş olmadığını görüyoruz. İran, İsrail’in Gazze’ye yönelik birçok saldın düzenlemesine rağmen bu saldırılara herhangi bir fiili tepki vermedi. Amerika, Irak’ı İran’a teslim etti ve burada güç dengesi oluşturdu. İran’ın tepkisiz tutumu da arka planda önemli ittifaklar olduğunu ortaya koyuyor. Aslında ABD sürekli olarak bölge ülkelerine İran’ı bir tehdit olarak sunarak iyi de silah satıyor” şeklinde konuştu.

BM Dünyayı yönetmek için kuruldu 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’a ziyaretinin ve Kahire Üniversitesindeki konuşmasının çok isabetli olduğunu belirten Adil, “Birleşmiş Milletler, dünyadaki güçlü devletlerin, güçsüzler üzerinde kurduğu yönetim mekanizmasıdır. BM’ler Arap Dünyası’na yönelik gerçekleştirilen yanlı tutumuyla güvenirliliğini kaybetmiştir. Acizliği ortaya çıkmıştır” dedi.

Yeni Türkiye Arap dünyasına dönüyor

Arap dünyasının, Türkiye’yi çok yakından takip ettiğini söyleyen Muhammed Adil, “Türkiye’ Arap dünyasında artık eskisinden daha ilgili yaklaşıyor. Girişimlerde bulunuyor, çözüm yollan üretiyor. Bunu gören Araplar mutlu oluyor. Artık Türkiye’nin batılı ülkelerden çok daha fazlasını yaparak bizimle sadece ticari olarak değil, her alanda yakın ilişkiler kurmasını istiyoruz” şeklinde konuştu.

Dezenformasyona karşı Türk ve Arap medyası gelişmeli 

Dünya basınında çok önemli dezenformasyon yapıldığını da sözlerine ekleyen Adil, bu konuda Türk ve Arap medyasına önemli işler düştüğünü, bu konuda daha özel haberlere yer verilmesi gerektiğini söyledi.

Kaynak: Milat Gazetesi – 19.11.2012

İsrail Gazze’ye saldırırken İran zor durumda!

ABDURRAHMAN DİLİPAK/Yeni Akit Gazetesi)          “Bakmayın İran’ın laik, sosyalist/Şurevi, Esad’ın diktatörlük rejimine destek verdiğine, rahmetli Yazıcıoğlu, “Türkiye İran olmayacaktır” diye sokağa dökülen CHP yandaşı, Ergenekonculara karşı “Türkiye Suriye de olmayacaktır” diyordu. Gel gör ki bugün İran yönetimi CHP’nin tek parti zihniyetinin Arap dünyasındaki karşılığı olan Esad rejimi ile yan yana duruyor.. Bir bakıma AK Parti’ye karşı, CHP’yi destekliyor..” diyen yazar Dilipak’ın ilginç analizi ve işte o yazının tamamı;

Hareketli günler yaşıyoruz.

Önce iyi bir haber: Açlık grevleri sona erdi. Suriye’de rehin tutulan gazeteci CHP-TFC işbirliği ile kurtarıldı.

Bu arada ne terör bitti, ne de Suriye’de akan kan durdu..

Bu arada Gazze’ye yönelik İsrail saldırısı ile başlayan gerilim tırmanıyor.. İsrail birkaç günlük bir operasyonla Gazze’yi ortadan kaldırmayı planlarken, Mısır restini çekti. Erdoğan’ın Mısır ziyareti de tam zamanında gerçekleşti.. Türkiye de İsrail’e karşı net bir tavır ortaya koydu.. İran ise suskun..

İran gelişmeler karşısında zor durumda.. Suriye’nin İsrail sınırındaki Golan Tepeleri muhalefet güçlerinin eline geçti.. Gazze İhvan’ın kontrolünde. Mısır da öyle. Filistin davasını artık İhvan temsil ediyor. Ürdün’deki Filistinliler de Filistin diasporası da artık İhvan’ın liderliğinde bir araya geliyor..

İsrail tam anlamı ile bir İhvan kuşatması altında. Ve tabii ki, Filistin davasının kalbi Kudüs davasıdır..

İran, şimdi, bir yandan Esad’ın Nuseyri çeteleri ile İhvan’a karşı savaşırken, Filistin ve Kudüs müdafaasında nasıl İhvan’ın yanında yer alacak?.. İhvan’ın yanında yer almadan Kudüs davasını nasıl savunacak? Ahmedinejad, Müslüman Kardeşler’e karşı, Esad’ın yanında yer aldı. Eli kanlı bir diktatörlük rejimine destek verdi. Bu kanlı işbirliğine Lübnan Hizbullahı’nı da alet etti!

Ahmedinejad Esad için Filistin ve Kudüs davasından da vazgeçecek mi? İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları karşısında sessiz mi kalacak!

İran, devrimden bu yana ilk defa bu kadar büyük ve yaman bir çelişki içinde yalnız ve çaresiz bir duruma düştü. Sünni dünyadaki devrimin tüm kredisini hoyratça tüketti ve İsrail’in en büyük umudu olan Sünni-Şii ayrışması konusunda tarihi bir hata yaparak, bu günahın vebalini üslendi..

Ahmedinejad Irak’taki Şii-Sünni ayrışmasının da sorumluluğunu taşıyor, Türkiye’ye yönelik PKK terörünün de..

Bu arada Gazze-Özgür Suriye Ordusu arasında ilginç bir dayanışma söz konusu. Gazze’de direnişçiler, bir yandan İsrail’e karşı öz savunma çabasında iken, öte yandan Suriye direnişine destek veriyorlar. Özgür Suriye Ordusu da Cuma namazı sonrası Halep’te “Gazze’ye Selam” gönderirken, Gazze için toplu dualar ettiler.

Aslında bu insanların gözünde İsrail ve Suriye iki ayrı cephe değil.. İkisi de tek cephe! İslam dünyası bunu öyle görüyor. İran bu algının dışında başka yerlere savruluyor uyguladığı siyasetle..

Geçen gün İstanbul’da Ali Şeriati’yi anma toplantısı vardı. Şeriati’nin eşi, “eğer Şeriati yaşasaydı, onun ÖSO’nun yanında Esad rejimine karşı savaşmak için tereddüt etmeyeceği”ni söylüyordu forumda.. Sayıları giderek artan Şii mollalar ve İranlı vicdan sahibi münevverler de Ahmedinejad’ın uyguladığı politikaya karşı seslerini yükseltiyorlar..

İran ve İran’ın etki alanı içinde hareket eden Irak başbakanı siyaseten yanlış yerde duruyorlar. Lübnan Hizbullahı olup bitenler karşısında sesini çıkarmamakla bu yanlışa ortak oluyor.. Kum sessiz kalarak artık İran siyasetinde etkin olma iddiasını kaybediyor.. Artık kimse Kum’un görüşünü sormuyor, merak da etmiyor..

Geçen gün yazdım. Yine yazıyorum: İsrail’in bu saldırıları, korku ve panik içinde, ne yaptığını bilmeden yaptığı bir şey. ABD’yi ve batıyı tavır almaya zorluyor. Dünyayı ateşe vermekle tehdit ediyor. Her yeni doğan günün kendisi için daha büyük bir tehlikeyi beraberinde getirdiğini görüyor.. Korkusu umudundan büyük olduğu için böyle davranıyor.

Korkunun ecele faydası olmadığını bilmiyor..

Bize hayır gibi gelen şeylerde Allah bizim için hayır murat etmiş olabilir. Bunu bir kenara not edelim.
Onların bir planı varsa, bizim için bir tuzak kazmışlarsa, Allah’ın da bir planı vardır ve galib olacak olan O’dur. O, tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçirendir. Mekerallhu!..

İsrail, esbabı cefasın toplasın gelsin, Müslümanlar yollarından dönmeyecekler.. İsrail’in zulmümün şiddeti, kendini kahredecek ateşin şiddetini belirleyecektir. İsrail yönetimi, bu saldırgan politikası ile aslında İsrail halkını gömecek kadar büyük bir mezar kazmaktadır.

İsrail yönetimi saldırgan politikaları ile aslında kendi cehennemlerine kendi sırtlarında odun taşıyorlar.. Gazzeliler, Suriyeli mücahidler ise, kendi sırtlarında kendi cennetlerine tuğla taşıyorlar..

ABD ve batı eğer İslam’a karşı İsrail’in tarafını tutacaksa, buyursun o da safını belli etsin.. İsrail’in akıbetine ortak olsun..

Bu durumda batının durumu, Suriye konusunda Esad’ın tarafını tutan İran’dan daha iyi olmayacaktır..
Tamam, Çin’i de alsınlar yanlarına, Rusya’yı da.. Bu adamlara söyleyecek tek sözümüz olmalı: “Tak işbirlikçilerini koluna, herkes kendi yoluna.”

Bu süreçte herkesin çok dikkatli olması gerek. Unutmayalım ki, “Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmeyecektir.” Fasıklar bize bir haber getirdiklerinde dikkatli olmamız gerek.

Bakmayın İran’ın laik, sosyalist/Şurevi, Esad’ın diktatörlük rejimine destek verdiğine, rahmetli Yazıcıoğlu, “Türkiye İran olmayacaktır” diye sokağa dökülen CHP yandaşı, Ergenekonculara karşı “Türkiye Suriye de olmayacaktır” diyordu. Gel gör ki bugün İran yönetimi CHP’nin tek parti zihniyetinin Arap dünyasındaki karşılığı olan Esad rejimi ile yan yana duruyor.. Bir bakıma AK Parti’ye karşı, CHP’yi destekliyor..

Her şeye rağmen sabırlı olmalıyız. Merhametimiz gazabımızdan büyük olmalı. Sevgimiz nefretimizden büyük olmalı. Affedici olmalıyız.

Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikati öbür dünyada bize gösterilecek. Önemli olan o gün başları önlerine eğik olmamak..

Bugünlerde çokça dua etmemiz lazım.. Saflarımızı sıklaştırmamız gerek..

Selâm ve dua ile.

19.11.2012