13 Nisan 2012 Cuma

İran: İslam Cumhuriyeti mi, Fars Cumhuriyeti mi?

(FARUK KÖSE/Yeni Akit Gazetesi)

Yeni akit gazetesinden Faruk Köse, İran’ın bir İslam ülkesi değil bir Fars Cumhuriyeti olduğunu analiz etti

“İran’ın desteklediği herhangi bir Sünni İslami hareket yoktur. Hatta, nerede bir İslami hareket varsa, orayı önce kendi kontrolüne almaya, “Şii kültürünün hakimiyeti”ni kabul ettirmeye çalışmış, bunu sağlayamamışsa oradaki İslami hareketin başarısızlıkla sonuçlanmasına yönelik çalışmalarda bulunmayı ihmal etmemiştir.

Bana öyle geliyor ki İran, başlangıçta belki İslami bir devlet olarak kurulmuş olabilir, ama bugün gidişatı Fars Cumhuriyeti olmaya doğru hızla ilerliyor.”

İşte Faruk Köse’nin Yazısının Tamamı

İran Anayasası, “İran devletinin yönetim şekli İslâm Cumhuriyeti’dir” der. Ardından, İslam Cumhuriyeti’nin hangi inançlar üzerine kurulu olduğu sıralanır. Bunların başında “La ilahe illallah” yer almaktadır. Madde-3’te ise, 2. maddede zikredilen gayelere ulaşılması amacıyla gerçekleştirilecek hususlar sayılır. İşte bu hususlardan üç tanesine, İran’ın bugün yürüttüğü iç ve dış politika ve tutum açısından dikkat çekmek istiyorum:

1- “Her türlü diktatörlük, keyfi idare ve tekelcilik ruhunu kaldırmak.”

Anayasasının aksine İran, Suriye’deki Alevi-Nusayri diktatörlüğünü alenen destekliyor, hatta diktatörü ayakta tutmak için cepheye silah ve adam gönderme düzeyine varacak kadar yardım veriyor. Bu, anayasada vurgulanan “La ilahe illallah” ilkesine de aykırı. Çünkü kendini ilah olarak gören ve genel Şia ekolü içinde olsa da, gulat kesimden olup, “liderin ilahlaşabileceği inancı”na sahip bir anlayış taşıyan zümrenin önderi olan Esed zaliminin desteklenmesi, hatta yaptığı kıyımlarda ona yardım etmesi başka neyle izah edilebilir?

2- “İslâm kardeşliğini ve genel yardımlaşmayı bütün halk arasında yaygınlaştırmak ve sağlamlaştırmak.”

Her ne kadar İslam kardeşliğinden söz edilse de İran’da Şahlık döneminden bu yana bir devlet politikası olarak, Fars olmayan halkların kimliklerini izhar etmeleri tehdit sayılmış, kendi kimliğini ve dilini koruma talepleri “yönetime sadakatsizlik” olarak algılanmış ve Farslaştırmaya devam edilmiştir. Yine, Azeri kimliğinin giderek kuvvetleneceği endişesiyle, kendileri gibi Şii Müslüman olan Azerbaycan’ın bir kısmını işgal eden Hıristiyan Ermenilere maddi ve manevi destek verilmiştir. İran’da Şia dışındaki diğer Müslüman topluluklara tanınan haklar siyasi değil, kültürel düzeydedir. İran’da yaşayan dini azınlıklardan Zerdüşt, Musevi, Asuri ve Keldani Hıristiyanları ile Ermenilerin parlamentoda birer temsilcisi olduğu halde, Şiilik anayasada devletin resmi mezhebi olarak belirlendiğinden, İran Sünnileri azınlık da sayılmaz, temsil hakkı da tanınmaz. Yani İran’ın uyguladığı “İslam kardeşliği”, aslında etnik olarak Farslılaştırmayı zorunlu kılan “Şii kardeşliği” şeklinde tezahür etmektedir.

3- “Dış siyaseti; İslâmi ölçüler ve bütün Müslümanlarla kardeşlik taahhütlerine bağlılık ve dünyanın bütün mustaz’aflarını himaye temelleri üzerine tanzim etmek.”

İran, anayasasındaki bu ilkeyi de uygulamıyor. İran’ın desteklediği herhangi bir Sünni İslami hareket yoktur. Hatta, nerede bir İslami hareket varsa, orayı önce kendi kontrolüne almaya, “Şii kütürünün hakimiyeti”ni kabul ettirmeye çalışmış, bunu sağlayamamışsa oradaki İslami hareketin başarısızlıkla sonuçlanmasına yönelik çalışmalarda bulunmayı ihmal etmemiştir. Örnek verelim:

Cezayir’de İslami hareket başarıya kavuştuğunda İran hemen “İslam Devriminin sedası”ndan ve başarısından söz eden beyanatlara başladı. Zaten İran’a tahammül edemeyen Avrupa, hemen dibinde “İranvari bir devlet” daha kurulacağı korkusuyla harekete geçti ve Cezayir’de İslami yönetimin kurulması önlendi.

Afganistan’daki İslami hareket bugün bu noktaya gelmişse, bunun baş sorumlusu İran’dır. Oradaki Gulat Şii varlığını başat unsur haline getirmeye çalışan İran, bunu başaramayınca, Ehl-i Sünnet bir İslam devletinin kurulmasına engel olacak politikalar yürütmüştür.

İşte Yemen… Halk yönetimi devirme noktasına geldiğinde, oradaki Şii varlığını harekete geçiren İran, İran etkisinin yayılmasını istemeyen ABD ve Batı’nın etkin müdahalesine sebep oldu ve Yemen’deki Ehl-i Sünnet varlığı yönetim karşısında başarısız kaldı.

Lübnan’da Ehl-i Sünnet ile ittifaktan ısrarla kaçındı. Suriye’deki Sünni İslami hareket karşısında Gulat Şii ekolü içinde bulunan Alevi-Nusayri yönetimi açıkça destekliyor. İran’ın bölgedeki etkisinin genişlemesini istemeyen güçler, gözden çıkardıkları Esed’i şimdi başta tutmanın formüllerini arıyorlar.

Bütün bunlara bakıldığında denebilir ki, herhangi bir yerde Şii varlığı varsa, İran’ın müdahalesi sonucu oradaki İslami hareketin başarı kazanma şansı kalmamakta. Yani İran nereye el atsa, oradaki Ehl-i Sünnet varlığı başarısızlığa uğruyor. Üstelik İran, anayasasına da aykırı olarak, tevhid inancı dışındaki Gulat Şii ekollerini desteklemeyi, Ehl-i Sünneti desteklemeye tercih ediyor.

Bir başka husus: Geçtiğimiz haftalarda İran, “zina ve livata suçlarına uyguladığı recm cezası”nı kaldırdığını ilan etmişti. Şunu sormak lazım: Eğer recm İslami bir hüküm değil idiyse, bu zamana kadar “İslam Cumhuriyeti”nde niçin uygulandı? Yok, eğer İslami bir hüküm ise, nasıl olur da bir “İslam Cumhuriyeti” İslami bir hükmü kaldırır?

Bana öyle geliyor ki İran, başlangıçta belki İslami bir devlet olarak kurulmuş olabilir, ama bugün gidişatı Fars Cumhuriyeti olmaya doğru hızla ilerliyor.

Yanılıyorsam, biri izah etsin!

11.04.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder