Safevi Devleti döneminde, İran – Pers yayılmacılığını gerçekleştirmek amacıyla, Şiiliğin resmi din ve ideoloji olarak kabul edildiğini daha önce teferruatlı olarak izah etmiştik. İran günümüzde de, yayılmacılık ve istihbarat maksadıyla, bir yandan Ülkemizde ve Ortadoğu’da yaşayan radikal grupları kullanmaya çalışırken, diğer yandan Ehl-i Beyt sevgisini yaşatan Alevi vatandaşlarımızı hedefleri arasına almıştır. Şiilik ideolojisini oluşururken Ehl-i Beyt sevgisini suiistimal eden İran, aynı suiistimali Alevi vatandaşlarımız üzerinde uygulamak istemektedir.
İslamın ana kaynaklarını temelde inkar ettiği halde sözde şeriatçı tavırlar sergileyerek radikal grupları etkilemeye çalışan İran’ın Şii mollaları, bir yandan da Ehl-i Beyt sevgisini suiistimal ederek Alevi vatandaşlarımıza şirin gözükmeye çalışmaktadır. Yayılmacılık faaliyetleri için kendilerine özgürlük alanı açmak maksadıyla, dini özgürlükler kapsamında Sünni ve Alevi yurttaşlarımızın özgürlük alanından yararlanmak istemektedirler.
İran ve Fars yayılmacılığı idealinin ürettiği Şiilik ideolojisi ile Türk Kültürüyle yoğrulmuş Ehl-i Beyt sevgisinin sentezi olan Alevilik arasında hiçbir benzerlik yoktur. Şiiler ne kadar Sünni Müslüman iseler, ancak o kadar Alevidirler.
Şiilik ile alevilik arasındaki farkları açıklamak gerekirse;
Alevilik İslam’ın içinde Türk kültürü ile şekillenmiş bir tasavvuf yoludur; Müslüman Türk ve Anadolu kimliğini yansıtır. Oysa Şiilik, İran Fars yayılmacılık ideolojisinin, İslam’a alternatif olarak kurguladığı bir dindir ve Pers İran kimliğine dayanır.
Alevilerin Ehl-i Beyt’e bağlılığı insan, din ve tabiat ilişkilerini daha somut olarak kavramak içindir. Oysa Şiiler, İslam’ın ana kaynaklarına düşmanlık ederken kendilerine bir dayanak bulmak için ehl-i Beyt’e yapılmış zulümleri suiistimal ederler.
Aleviler, Ehl-i Beyt’e yakın durarak ve onları örnek alarak İnsan-ı Kamil’e ulaşma amacı güderler. Oysa Şiiler, siyasi olarak nüfuz elde etmek için Ehl-i Beyt’i suiistimal ederler.
Alevilik şeriat, tarikat, marifet, hakikat aşamalarını kabul eden bir tasavvuf yoludur. Şiilikte ise tasavvuf tamamıyla reddedilir, İran’da tasavvuf ekolleri yasaktır. Ehl-i küfür olarak suçlanan Aleviler, İran’da dini özgürlüklerini yaşayamadıkları gibi, canları ve malları da tehdit altındadır.
Aleviliğin “eline, beline ve diline sahip olma” şeklinde özetle tarif edilen üstün bir ahlak anlayışı vardır. Oysa Şiilikte, hem halkın kazancına göz dikilmektedir, hem mut’a nikahı adı altında para karşılığı fuhuş yapılmaktadır, hem de yalan ve ikiyüzlülük adeta dinin esası haline getirilmiştir. Hiçbir Alevi vatandaşımız bu aşağılık eylemleri kabul etmez.
Aleviler geçmişini Ahmet Yesevi’lere, Hacı Bektaş-ı Veli’lere, Yunus Emre’lere, Mevlana’lara dayandırır. Şiiliğin temelini ise Yemenli Yahudi dönmesi İbn-i Sebe atmıştır.
Aleviler, Horasan’ın ve Anadolu’nun İslamlaşmasında rol oynamış ve Haçlılar’a karşı koymuşlardır. Şiiler ise, Kabe’yi basıp Hacer-ül Esved’i çalmış (Şii Ebu Tahir, yıl 930) ve Müslümanlara karşı Haçlılarla işbirliği yapmışlardır.
Alevilikte Kur’an’a, sünnete ve Ehl-i Beyt’e bağlılığı ifade eden ikrar, biat ve teslimiyet vardır; dünyadan vazgeçmekle (ölümden önce ölümü bilmekle), hakikata uymakla ve teslimiyetle insanlar ruhi ve kalbi açıdan özgürleşirler. Oysa Şiilikte, ruhban sınıfı oluşturan ve dini kafalarına göre değiştirme hakkına sahip imamlara körü körüne bağlılık vardır ve insanlar menfaatlar ve korkular karşısında köleleştirilirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder