Taraf Gazetesi yazarı Akın Özçer bugünkü yazısında İran’daki reformcu muhalifleri ele alarak, o muhaliflerin 2005 ve 2009 yıllarında yapılan seçimlerde inanılmaz hilelerle nasıl saf dışı bırakıldıklarına dikkat çekti.
İran’ın Hamaney’in köktendinci
ve Ahmedinejad’ın ılımlı muhafazakarlarının birbirinin alternatifi
olduğu mevcut düzenle uluslar arası yükümlülüklerinden daha uzun süre
kaçınmasının mümkün olmadığının altını çizen Özçer, yaşam hakkı
verilmeyen reformcu muhalefetin önünün bir kez daha seçim hilesiyle
kesilmemesinin, aslında beklenen değişimin yolunu açmak için yeterli
olacağına vurgu yaptı.Ve yapılacak bir daha ki seçimlerde BM’ye bir kez
daha dikkat çekti.
O yazının tamamı:
Bir önceki yazımda Esed rejiminin
arkasında duran ve Türkiye dâhil bazı ülkeleri bundan sonra sıranın
kendilerine geleceğiyle tehdit eden İran rejiminin demokrasi ve insan
hakları alanındaki hâl-i pürmelâlini hatırlatmış ve bölgede kıvılcımı
çoktan çakılmış olan değişim sürecine siyasi manevralar ve alaturka
kurnazlıklarla daha uzun süre direnemeyeceğine dikkat çekmiştim. Bu
bağlamda muhalefete yönelik baskı ve sindirmenin hileli ya da en azından
tartışmalı 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana arttığına işaret
etmiştim.
Anımsayacak olursak, 12 Haziran 2009′da
yapılan seçimleri, beklentilerin aksine reformcu muhalefetin lideri
Hussein Musavi’ye karşı yüzde 62, 6 oyla ılımlı muhafazakâr Mahmud
Ahmedinejad’ın kazandığının açıklanması bütün toplumu ayağa kaldırmıştı.
Musavi ve eski Meclis Başkanı
Kerrubi başta olmak üzere diğer adaylar seçimlerde inanılmaz hileler
yapılmış ve sonuçların tahrif edilmiş olmasından şikâyetçiydiler. Bu
oldubitti karşısında muhalifler sokağa dökülmüş, Tahran ve diğer
kentlerde, hatta yurtdışında protestolara başlamıştı. Gösterilerin
organizasyonu, ileri ki yıllarda Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda da
görüleceği gibi, sosyal medya üzerinden yapıldığı için bu toplumsal
tepki “Twitter Devrimi” olarak adlandırılmıştı. Zira böylesine büyük bir
kitlesel harekete İran’da 1979 devriminden bu yana hiç rastlanmamıştı.
Seçimlerde hile ve tahrifat iddiaları
mevcut rejime desteğin azalmasıyla ters orantılı olarak giderek ciddiyet
kazanıyor. Ahmedinejad’ın eski Cumhurbaşkanlarından Rafsancani’yi saf
dışı bıraktığı 2005 seçimlerinin ilk turunda muhafazakâr aday Muhammed
Galibaf da benzer iddialarda bulunmuş, anketlerde ikinci geldiği halde
sandıktan üçüncü çıkmasını seçim hilelerine bağlamıştı. Ama
Cenevre Üniversitesi profesörlerinden Muhammed Rıza Celali’ye göre hile
ve tahrifatın boyutları bu defa çok daha büyüktü. Seçim bürolarını ele
geçiren devrim muhafızları bazı merkezlerde sonuçları o kadar tartışılır
hâle getirmişti ki. Mesela katılım oranının seçmen sayısının yüzde 70
ila 140 oranında üstüne çıktığı seçim bölgelerine rastlanırken,
Kerrubi’ye, 90 bin seçmeni bulunan doğduğu kent Aligudar’dan sadece bir
tek oy çıkabilmişti. Bu durum karşısında eski Cumhurbaşkanları
Rafsancani ve Hatemi ve rejimin bazı siyasi şahsiyetleri oyların yeniden
sayılması talebinde bulunmuştu.
Liberation 16 Haziranda haber kaynağı olan İçişleri Bakanlığı uzmanlarına dayanarak (bunların dördü sonra tutuklanacak, biri de öldürülecekti)
Musavi’nin yüzde 45 oyla ilk, Kerrubi’nin yüzde 31 ile ikinci sırayı
aldığını, Ahmedinejad’a sadece yüzde 13, 6 oy çıktığını açıklamıştı.
WikiLeaks belgelerine göre ABD’nin Aşkabat’taki Büyükelçiliği’ne
Musavi’nin bu seçimlerde 26 milyon oy aldığı (yüzde 6ı)
Ahmedinejad’ın beş milyon civarında oyla son sırada geldiği
bildirilmişti. 30 Haziranda Musavi seçimlerin yenilenmesini istiyor,
Kerrubi ise bu sonuçları tanımadığını açıklıyordu.
Ne var ki İran rejiminin
iplerini ellerinde tutanlar için seçimler hiç kaybetmeyecekleri bir oyun
olmalıydı. Sonuçları günlerce protesto eden milyonların üzerine ateş
açılmasına bile izin vermişlerdi. Gösterilerde resmen 21 kişinin öldüğü
öne sürülüyordu ama bu sayının 150 civarında olduğunu bilmeyen yoktu.
Ölümler ne kadar saklanırsa saklansın bir devrim muhafızının kurşununa
hedef olarak yaşamını yitiren Nida Ağa Sultan isimli Musavi taraftarı
genç kızın kameraya kaydedilen o masum görüntüsü dünyayı ayağa
kaldırmaya yetmişti ama İran rejimini serbest ve dürüst seçimler
konusunda yinede ikna edememişti.
Musavi ile Kerrubi üzerindeki baskılar
bu seçimlerden sonra da sürdü. Kerrubi 2009′da köktendincilerin
saldırısına uğrarken, iki reformcu lider geçen yıl da Mısır ve Tunus’ta
başlayan Arap Baharı ile birlikte rejime karşı gösteri çağrısında
bulundukları gerekçesiyle bir ara ev hapsine alındılar. İran’da
başlatılan “Yeşil İsyan” muhalefet hareketinin başına geçen Kerrubi
geçen 2-4 Mart genel seçimlerini ise “göstermelik” olduğu gerekçesiyle
boykot etti. Hâl böyle olunca seçimler ılımlı Ahmedinejad ile ondan daha
katı bir çizgiyi savunan köktendinci Hameney arasında geçti ve ruhanî
liderin başarısıyla sonuçlandı. Ama İran yasama organının bugün halkı ne oranda temsil ettiği, yanıtı pek kolay olmayan bir soru elbette.
BM Genel Kurulu’nun geçen yazımda atıfta
bulunduğum 17 Şubat 2012 tarihli kararının 5. paragrafı, İran
hükümetini genel seçimleri serbest, eşit ve herkese açık ve taraf olduğu
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve BM sözleşmeleri hükümlerine uygun
şekilde yapmaya çağırıyordu. İran hükümeti reformcu muhalefetin
boykotunun da etkisiyle bu paragrafın gereğini yerine getirmedi. Ancak
İran, toplam 16 işlem paragrafından oluşan bu kararın bazılarını geçen
yazımda aktardığım hiçbir hükmünü yerine getirmiyor ki.
İran‘ın
Hameney’in köktendinci ve Ahmedinejad’ın ılımlı muhafazakârlarının
birbirinin alternatifi olduğu bu düzenle uluslararası yükümlülüklerinden
daha uzun süre kaçınması mümkün değil. Reform hareketinin
entelektüel lideri Abdülkerim Surush’un altını çizdiği gibi, Şeriat
çağdaş toplumların sorunlarını çözmeye yeterli olmadığı için İran hukuku
da önünde sonunda evrensel demokrasi ve insan hakları ölçütleriyle
uyumlu hâle getirilecek. Yaşam hakkı verilmeyen reformcu
muhalefetin önünün bir kez daha seçim hileleriyle kesilmemesi aslında
beklenen değişimin yolunu açmak için yeterli olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder