(AZİZ ÜSTEL/Star Gazetesi) PKK
biraz palazlanıp, altı patlardan Kaleşnikof’a geçti geçeli para verenin
uşağı oldu. Önce uyuşturucu
baronlarının Afganistan’dan getirip Batı’ya pazarladığı eroinin “sağ
salim” Türkiye sınırına ulaşmasını sağlamak karşılığında milyonlarca
dolar kazanan PKK, daha sonra Türkiye’nin büyümesini önlemek isteyenlerin uşaklığına soyundu.
Bunun en somut kanıtı her yakalanan ya da öldürülen dört PKK’lıdan
ikisinin Suriye, Irak, İran ya da arada bir de olsa İsrail uyruklu
olması.
Esad yönetimi, giderayak halkına karşı
giriştiği katliama dur diyen Türkiye’nin canını acıtmak için hem
roketatardan uzun namlulu silahlara kadar ne varsa PKK’lılara veriyor,
hem de örgüt artık Güneydoğu’da kimseyi kandıramadığından, eli silah
tutan adamlar yolluyor.
İran’ın durumuysa tam içler acısı. Ahmedinejad
hükümetiyle Hamaney ve mollaların Esad’a yaklaşımlarındaki faklılık
sürekli kendini gösteriyor. Hamaney’in seçtiği Genelkurmay Başkanı
Firuzabadi, “Sıra Türkiye’ye gelir” demecini
patlattığı sırada İran Hükümeti, kaçırılan hacılarını kurtarması için
Ankara’ya gelmişken, Dışişleri Bakanı Salihi’nin ağzından “Bu açıklama resmi görüşümüz değildir!” dese de Başbakan Erdoğan’ın zılgıtını yiyor o saat. Başbakan’ın dediği gibi İran önce kendini “hesaba çekmelidir!”
Sen binlerce Müslüman’ın kanını içen bir diktatöre sözüm ona mezhepsel
tercih ve kuklan olması nedeniyle destek verecek sonra dinden, Allah’tan
söz edeceksin. Bugün dünyanın sırt çevirdiği İran’ın, hala
yanında duran Türkiye’ye dört elle sarılması gerekirken Firuzabadi gibi
kendini bilmezler yüzünden hem Tahran köşeye sıkışıyor hem de bir başına
kalma tehlikesiyle yüz yüze kalıyor.
Bu arada Türkiye yeni savunma hattının
kendi sınırları değil Kandil olacağını üstü kapalı biçimde de olsa
açıklamaya başladı. Terör örgütünü Türkiye sınırlarını geçtikten sonra
yok etmeye çalışmak yerine Kandil-Avaşin ekseninde etkisizleştirmek çok
daha akılcı görünüyor, hele de Barzani’nin desteği sağlandıktan sonra.
Zaten Barzani, Maliki Hükümetiyle kanlı bıçaklıyken Türkiye’ye sırt
vermek için can atıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin girişimlerine ya ses
çıkarmayacak ya da omuz verecektir. Bu arada Apo nerede, diye soran
varsa onun devre dışı kaldığını söylemek gerek. Bu BDP’nin de gelişimler
karşısında sus-pus olmasından da belli. Çünkü PKK artık Suriye’nin ha
gitti ha gidecek yönetiminin uşağı ve de Türkiyeli Kürtlerin hiçbir
çıkarıyla ilgilenmiyor. Esad’dan sonra Suriye’de tutunamayacağını
kestirdiğinden bu kez İran’a rampalamanın yollarını arayacak. Böyle bir
denklemde Apo’nun yeri yok besbelli.
Bütün bunlar olurken Hillary Clinton,
Türkiye’nin yolunu tutuyor. Cumartesi Türkiye’ye gelecek Clinton, ABD
kaynaklarına göre Irak’taki hataları yinelemek istemiyor. Yani Esad
gitmeli derken Suriye’deki devlet yapısı bozulmasın istemini masaya
koyacak. Irak’ta orduyla polis dağıtıldığı, devlet darmaduman olduğunda
oluşan boşluğu terör doldurmuştu. Ayrıca Türkiye’nin mezhepsel kıyama
yani sünnilerin şiilere yönelik bir katliama girişmelerine de engel
olmasını istiyor. Bu isteğini belirtmesine gerek yok. Çünkü Türkiye,
Suriye’de var olan Müslüman’ından Hıristiyan’ına herkesin inancına
sonuna kadar saygılı olunması gereğini her fırsatta dile getiriyor.
ABD’den AB’ye, İran’dan Irak’a kadar herkes kapıda sıraya girdi ve
soruyor, “ne olacak Esad sonrası Suriye’de”. Cevabı çok da zor değil.
Esad sonrası Suriye’nin yeniden
inşa edilmesinden tutun kurulacak düzenin belirlenmesine kadar her
aşamada baş oyuncu Türkiye’dir artık. Bunun da mimarı Tayyip Bey ve dış
siyasetin yönlendirilmesindeki en yakın yardımcısı Ahmet Bey’dir.
Kısacası, Türkiye’yle kol kola girmeden kimse Suriye’de oluşacak yeni
düzenle bir masaya rahatça oturamaz.
09.08.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder