(KENAN ALPAY/Yeni Akit Gazetesi) Başkent Şam ve ülkenin en büyük şehirleri Halep, Hama, Humus, Lazkiye başta olmak üzere Suriye
topraklarını ateş topuna dönüştüren Esed-Baas canavarını kim besleyip
büyüttü? Bu sorunun cevabı için Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un şu
sözlerine bir bakalım: “Sovyetler dâhil, son onlarca yılda bölgeye
Amerikan ve Fransız savaş uçakları satıldı. Burada tüm ülkelerden alman
savaş uçakları kullanılıyor. Buna bombardıman uçakları dâhil. Burada
mantıklı olmalıyız.
Lavrov, bu sözleri geçen hafta
Moskova’yı ziyarete gelen Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’la
yaptığı görüşmesinden sonra düzenlenen basın toplantısında sarf
ediyordu. Fransız ve Rus dışişleri bakanlarının ortak vurgusu Suriye’ye
askerî operasyon seçeneğine karşı olduklarını bir kez daha deklare
etmekti.
SSCB’nin Ruhu Rusya’da Yaşıyor!
Şaşılacak bir şey yok. Çark bilindiği
üzere dönüyor. Kendi halkına kan kusturan despotik iktidarlara savaş
uçağı ve helikopterleri satarken yarışan emperyal devletler Müslüman
halkların adalet ve özgürlük arayışına karşı barikatlar kurarken rekabet
değil dayanışma sergiliyorlar elbet. Suriye’de Esed/Baas rejimi
tarafından dökülen kanların uluslararası statüko tarafından belirlenen
teamüllerin dışında seyrettiğini düşünmek yanlış olur. Baas rejimini
tepeden tırnağa silahlandırıp Suriye halkının üzerine salan Rusya’nın
Dışişleri Bakanı Lavrov, ‘soğuk savaş dönemi’ teamüllerinin nasıl devam
ettiğini şu cümleyle ne de güzel izah ediyor aslında: “Suriye hükümetine
Sovyetler Birliği zamanında yapılan anlaşmalar kapsamında silah
satıyoruz.
SSCB’nin mirasçısı olarak Rusya’nın
Suriye’deki Baas rejimi tarafından işlenen katliamlardaki ağırlıklı
rolünü görmezden gelmek siyasal çözümleme değil, olsa olsa bedeli çok
ağır bir illüzyon numarasıdır. Bir de bunun üzerine eklenen “Muhalifleri
ayaklandıran ABD bölgeyi işgale hazırlanıyor!” söylemi eklenince
cinayetleri meşru müdafaa, halkı işbirlikçi ajanlar olarak lanse etmek
daha bir kolaylaşıyor.
ABD’nin ne yapıp ettiğini Hillary
Clinton’dan değil de ortalıkta binlercesi dolaşan komplo teorilerinden
öğrenmeye pek hevesli aydınların Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un
beyanatlarına kulak tıkama ısrarının kaynağı nedir acaba? Lavrov’un 40
bine yaklaşan ölümün ardından sarf ettiği “Eğer Esed hükümeti devrilirse
her şey devrilir!” sözünün anlamı üzerinde düşünmemiş olmak normal
midir?
Lavrov’un söylediği gibi Rusya, Esed’i
“Hıristiyanların, azınlıkların ve Rus vatandaşların yaşamlarının
garantisi” olarak mı görüyor acaba? Nasılsa Suriye’nin ana gövdesini
oluşturan halkın yaşam garantisi çok da önemli değil. Çünkü muhalif
savaşçılar yasadışı yollarla silahlanıyorlarmış. Üstelik bu silahların
el Kaide’nin eline geçme olasılığı çok yüksekmiş.
Görüldüğü üzere psikolojik harp unsuru
olarak devreye sokulan “ABD işgali, el Kaide tehlikesi, Hıristiyan
azınlıkların tehdit altındaki yaşamları” gibi muhayyel sorunlar Rusya
desteğiyle Baas rejimi eliyle işlenen sistematik katliam ve yıkımlardan
daha büyük bir önem arz ediyor. Suriye’de on binlerce insan ABD
silahlarıyla öldürülmedi. Halep, Hama, Humus gibi yüzlerce şehir ABD
silahlarıyla yakılıp yıkılmadı. Katil Şebbihalar ve işkenceci Muhaberat
CIA kamplarında eğitim görmedi. Ama yine de “Katil ABD Suriye’den
Defol!”
Suriye’deki 50 yıllık despotizm de 19
aydır devam eden katliam ve yıkım da ensesinde boza pişirilen halk da
emperyalistler tarafından kurgulanan bir aldatmacadan ibaretti. Akan kan
suni, yaşanan acılar sahte, harabeye çevrilen şehirler kaçaktı. Kim
demiş Moskova’nın kıble edinilmesi tarihte kaldı diye? Görün bakalım
nasıl eskimez bir kıbleymiş orası!
Amcası Putin’den Füze, Dayısı Hamaney’den Hacı
Suriye’de yaşanan büyük trajedinin
tümünü Rusya’dan temin edilen silahların maharetine bağlamak gerçekçi
olmaz. Putin-Lavrov yönetimi milyar dolarlık füze sistemleri,
bombardıman uçakları, savaş helikopterleriyle Esed/Baas rejiminin
bekasını temine çalışıyor tabii ki. Lakin İran’ın Baas/Esed rejiminin
bekası adına giriştiği fedakârlıkların hesabını tutmak hiç de kolay
değil. Düzenli aralıklarla konvoylar eşliğinde Hz. Zeynep Türbesini
ziyarete giden İranlı ‘hacılar’ sadece ibadetlerini ifa edinmekle
yetinmeyip bir de asayişin berkemal olması adına seferber oluyorlar.
Seferber oluyorlar dedikse lafın gelişi değil elbet. Kutsal yerlere
duydukları aşkı bir türlü bastıramayan Devrim Muhafızlarının ve ordu
mensubu subayların İran Millî Yüksek Güvenlik Konseyi Sekreteri Said
Celili’nin deyişiyle ‘direniş ekseninin “hiçbir biçimde parçalanmasına
izin vermemek” üzere hac vazifelerini deruhte ettiği biliniyor.
Daha çok can alsın diye Suriye vampiri Esed’e Putin amcası füze gönderir de Hamaney dayısı hacı göndermez mi?
Evet, Füzeler ve Hacılar! Baas rejimin
bekası adına maddi ve manevi unsurların birlikte seferber edilmesinin ne
kadar büyük bir önemi haiz olduğunu işaretliyor.
08.11.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder