(HASAN CELAL GÜZEL/Sabah Gazetesi) Gecen yıldan beri yazıp duruyorum: Suriye’de BAAS dikta rejimi devrilecek ve Beşar Esad gidecektir.
Bu kaçınılmaz sonuç bu yılın başında alınabilir ve yüzbinlerce insan
katliamdan, zulümden ve mülteci olmaktan kurtarılabilirdi. Lâkin BM’nin
pasif kalması, Rusya’nın engellemesi, ABD’nin başkanlık seçimini
beklemesi ve AB ile NATO’nun çekingenliği bu facianın uzamasına sebep
oldu. Bu arada, biz, doğru bir politika takip ettik; Suriye muhalefetini
destekledik ve Suriyeli mültecilere kucak açtık. Ancak, bence daha
aktif ve cesur davranabilseydik, hem bu katliam bu kadar uzun sürmezdi,
hem de dikta rejiminin sonunu getirme şerefi tamamen bize ait olurdu.
Gene de Suriye’deki eli kanlı dikta
rejiminin ve katil diktatör Esad’ın yıkılmasında en büyük pay
Türkiye’nin olmuştur. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu,
Şebbiha milislerine taş çıkartan bizim şaşkın muhalefetin tezviratına
rağmen, BAAS rejimine ve Esad’a karşı fakat Suriye halkından yana
politikalarını ısrarla uygulamaya devam etmişlerdir.
Putin’in son ziyaretinde Erdoğan’ın Esad
konusunda onu ikna etmesiyle Suriye’deki kanlı diktatörlüğün sonuna
gelinmiştir. Bu bakımdan da dikta rejiminin sona ermesinde Türkiye’nin
rolü büyüktür.
Şimdi artik en önemli husus, Esad’dan
sonra Suriye’de iç savaşın bitirilmesi ve yeni yönetimin
düzenlenmesidir. Bu konuda, krizin başlangıcından beri açıkça
Suriye’deki muhalif güçlerin yanında yer alan Türkiye’nin söz sahibi
olması normal karşılanmalıdır. ‘Yeni Suriye’nin doğumunda, Suriye Ulusal
Konseyi’ni oluşturan Türkiye’nin ebelik yapması tabiidir.
Geçen hafta İstanbul’da yapılan “Suriye
Türkmenleri Platformu Toplantısında Dışişleri Bakanı Davutoğlu,
‘Arzumuz, halkıyla barışık, halkına zulmetmeyen, halkını hakkıyla temsil
eden yeni bir Suriye’nin doğmasıdır(…) Bütün Suriye halkı, hiçbir ayrım
gözetmeden bizim kardeşimizdir ve kardeşimiz olarak kalacaktır’
demiştir.
Türkiye’nin Suriye politikası,
Suriye’nin toprak bütünlüğü esasına dayanmaktadır. Dolayısıyla,
Suriye’de ayrı bir Nusayri ve Kürt devleti kurulmasına izin
verilmeyecek; Arapların, Türkmenlerin, Kürtlerin, Hıristiyanların.
Sünnîler ve Nusayrilerin hakları korunacaktır.
Suriye’de nüfusun yüzde 15′ine tekabül
eden 3. 5 milyon Türkmen yaşamaktadır. Ayrıca, kimliklerini unutmuş olan
en az 3 milyon civarında Türk asıllı Suriyeli vardır. Bugün Suriye’de
Araplardan sonraki ikinci büyük nüfus çoğunluğu Türkmenlerdedir.
Suriye’deki muhalefetin ‘Özgür Suriye Ordusu’ndaki öncülüğünü Türkmenler
yapmaktadır. Türkmenlerin, Fatih Sultan Mehmet ve Sultan Abdülhamid
tugayları, hürriyetleri için aslanlar gibi çarpışıyorlar.
Bugüne kadar Suriye Türkmenleri hep
ezilmişler, asimile edilmeye çalışılmışlar ve hiçbir hakka sahip
olamamışlardır. Suriye Türkmenlerinin bugünkü hedefleri, yeni oluşumda
haklarının -hiç değilse 1921 Ankara Antlaşmasında olduğu gibi- anayasa
çerçevesinde korunmasının sağlanmasıdır. Ortaya çıkacak sivil ve
demokratik bir siyasî sistemde Suriye Türkmenlerinin de haklı
beklentileri vardır.
Türkiye, bu defa Suriye Türkmenlerini
ihmal etmemeli; her türlü siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel haklarını
alabilmeleri için bütün gücüyle gayret göstermelidir.
18.12.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder