(ARDAN ZENTÜRK/Star Gazetesi) Türkiye’nin Kurdistan özerk yönetimi ile kurduğu çok özel ilişkisinin dört farklı cephede rahatsızlık yarattığını,
gelişmeden İran rahatsızlığının nedeni olarak Irak’taki Sünni’lerin
yanında pek çok aklı başında Şii siyasetçi ve liderinde Türkiye ile
bağlarını güçlendirmesi olarak belirtirken, bu gelişmelerin İran’ın Irak
üzerindeki planlarına ağır darbe niteliğinde olduğunu belirtmiştir .
Aynı bölgede yerleşik olmaya kararlı İsrail’in huzursuz, Avrupa
Birliği’nin soğuk, en ilginç tepkinin ise Amerika’dan gelen, “bu
politikanız Irak’ı bölebilir” yönündeki uyarı ve tepkilerine karşılık
yazar Zentürk; Türkiye’nin “Kürt Sorunu”nu çözme yönünde attığı kararlı
adımların da ne ölçüde önemli olduğunu bir kez daha gösterdiğine dikkat
çekmektedir.
Yazının tamamı;
Yaşadığımız bölgede, çok ciddi bir
sorunla karşı karşıyayız: “Arap dünyası” içinde bir dönem güçlü devlet
yapılanmaları ve ordularıyla gelişmelere yön verme yeteneğine sahip üç
devlet buharlaşıyor
Suriye’deki durum bellidir. Ülke,
yaşadığı ağır yıkımla birlikte, iç savaşın sonucu ne olursa olsun, uzun
yıllar kendini toparlayamayacak hale geldi.
“Demokrasi” hedefli Amerikan dış müdahalesi ile karşılaşan Irak, bir Sünni Şii savaşına adım adım ilerliyor.
Herkesin büyük umutlar ile takip ettiği Mısır, yaşadığı bölünme ile “yok olma” tehlikesiyle karşı karşıya…
Irak’ta İran yanlısı Şii Başbakan Nuri
el Maliki’nin, Sünni ve Kürt gruplar ile tüm bağlantısı kopmuş durumda.
Stratejik Felluce’de Sünni aşiretlerin üyeleriyle hükümet ordusu
arasındaki çatışmalar tırmanıyor, Sünni’ler, Maliki’nin gitmesi için
başlattıkları gösterileri sürdürüyorlar. Sünni dini ve aşiret
liderlerinin son dönemlerdeki açıklamalarında Maliki’yi, İran tarafından
atanmış bir kukla olarak değerlendirmeleri, bu ülkedeki köprülerin
atıldığının en önemli işareti…
İsrail devrede
Suriye’de Amerikan, Avrupa Birliği,
Rusya ve Çin’in işbirliği ile sergilenen katliam, sonunda, Baas
ordusunun elindeki kimyasal silahların kimin eline geçeceği sorusuna
geldi, dayandı. İsrail en yüksek düzeyde alarmda, kimyasal silahların,
Lübnan’daki İran yanlısı Hizbullah’ın eline geçmemesi için gerekirse
askeri müdahalede bulunacağını açıkladı. İddialar, 12 İsrail savaş
uçağının bu müdahalelerden ilkini gerçekleştirdiği yönünde. Batılı ve
İsrailli istihbarat kaynaklarına dayanan haberlerde ise söz konusu
kimyasal silah depolarına, El-Kaide savaşçılarının çok yaklaştıkları
belirtiliyor. Suriye artık yok, ama kimyasal silah depolan orada. Bu
silahlar yanlış ellere geçip, bırakın kullanılmayı, kullanılma riski
doğduğu anda bölge bir cehennemdir!. .
Mısır’da korkunç senaryo
Mısır’da, “laik” liberal/sol kesimin,
Müslüman Kardeşler’in temsilcisi olarak makamda oturan Cumhurbaşkanı
Mursi yönetimine karşı başlattıkları sokak gösterilerinde akan kan,
demokrasiye geçiş sürecindeki ülkeyi “olağanüstü hal” uygulamasına kadar
getirdi. Süveyş, Port Said, İsmailiyye gibi kentlerde ilan edilen
sokağa çıkma yasağına halkın bilinçli olarak uymaması, Mısır’ın
yaşamakta olduğu kaosu göstermesi açısından önemli. Ekonomi batmış,
sefalet yükselmiş durumda. “Ağır senaryoyu” ise en yüksek makamlar,
“Mısır devletinin ortadan kalkmak üzere olduğu” uyarılarıyla yazıyorlar.
- Bu gelişmeler, İsrail’in, Arap
Devrimi sürecinde yaşadığı güvenlik endişelerini rahatlatan, Batı
Asya’yı İran-İsrail hattında şekillenen bir hesaplaşmaya yönelten yapı
taşıyor. Akan kan, esas olarak Arap ulusunun kanıdır. Bu kandan
faydalanmak isteyenler bölgeyi, sonunda kendilerinin de büyük yıkımlar
yaşayacağı çılgınlığa sürüklüyorlar.
Türkiye’nin durumu Türkiye’nin Kurdistan
özerk yönetimi ile kurduğu çok özel ilişkinin, dört farklı cephede
rahatsızlık yaratması ilginç: Bu gelişmeden İran’ın rahatsız olması
Ankara’da doğal karşılanıyor, çünkü Irak’taki Sünni’lerin yanında pek
çok aklı başında Şii siyasetçi ve lider de Türkiye ile bağlarını
güçlendiriyor, gelişme, İran’ın Irak üzerindeki planlarına ağır darbe
niteliğinde. Aynı bölgede yerleşik olmaya kararlı İsrail, huzursuz.
Avrupa Birliği soğuk. En ilginç tepki ise Amerika’dan gelen, “bu
politikanız Irak’ı bölebilir” yönünde olan. Bu tepkiler, Türkiye’nin
“Kürt sorunu”nu çözme yönünde attığı kararlı adımların da ne ölçüde
önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor.
SANGAY BEŞLİSİ: Tabii ki, bir
NATO üyesi ve AB tam üyelik sürecindeki ülke olarak Türkiye’nin bir anda
rota değiştirmesi söz konusu olamaz. Başbakan Erdoğan’ın “bari Şangay
Beşlisi’ne üye olalım” şeklinde özetlenebilecek son açıklamasını Avrupa
Birliği’ne sert uyan olarak değerlendirmek gerekiyor. Avrupa başkentleri
Ankara’nın yaşadığı rahatsızlığı not aldılar. Açıklamayı biraz, dönemin
ABD Başkanı Johnson’un 1964 yılında Kıbrıs konusunda Türkiye’ye
gönderdiği kaba mektuba dönemin başbakanı İnönü’nün, “dünya yeniden
kurulur ve Türkiye o dünyadaki yerini alır” yanıtı kıvamında görmekte
yarar vardır. “Müttefiklerin kabalıkları karşısında” bu üslup, aslında
bir gelenektir.
31.01.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder