Milletlerin ana stratejileri
Tarihte büyük milletlerin –onların- karakterlerini belirleyen temel eğilimleri ya da stratejileri vardır. Bu stratejiler bazen coğrafya, bazen kültür, bazen din, bazen de başka sebeplerle dönemin şartlarına göre şekil kazanabilir; ancak ana strateji ve eğilimler genellikle baki kalır.
Mesela Çin, kapalı bir coğrafya olarak dünyanın geri kalanına karşı gelişmiş alternatif bir uygarlık görünümü vermiştir. Rusya, yüzyıllar boyunca soğuk ve verimsiz steplerden, sıcak sulara ve verimli topraklara ulaşmak için hareket etmiştir. İngiltere, Avrupa’dan izoledir; ağırlık birimine kadar Avrupa’dan farklı olmak ve güç odağını elinde tutmak ister. Almanya, muktedir olduğu her dönem tüm Avrupa’yı istilaya eğilimlidir. Türkler, tarihin en büyük göçünü İslamiyet’in verdiği misyon için değerlendirmiş muhafız / savaşçı bir millettir.
Yukarıda sayılanlar bu ülkelerin ana stratejileridir. Kurdukları devletlerin ya da rejimlerin, adı ya da şekli ne olursa olsun, ana stratejileri değişmemektedir. Mesela Rusya, dindar Çarlık Rusya’sında da, dinsiz / komünist SSCB döneminde de, bugünkü liberal Federasyon Rusya’sında da aynı politikayı yürütmektedir. Almanya, iki defa dünya savaşına neden olmasına ve bu savaşlardan mağlup çıkmasına rağmen, Avrupa Birliği’ni zorlamasının arkasında yine aynı güdü yatmaktadır.
İran'ın ana stratejisi
İran da en az bu milletler kadar tarihi ve coğrafi derinliği olan stratejiye sahip bir millettir. Beş bin yıla uzanan İran tarihinde Pers nüfuzu sürekli kalıcı olmuştur. Bu coğrafya, her dönem Hindistan kökenli Aryan (Ari) ırkından ve Pers (Fars) olarak anılmıştır. Rejimin Pehlevi yönetimi, Molla rejimi, cumhuriyet veya teokratik diktatörlük olması, İran’ın Persçilik politikasında bir değişikliğe neden olmaz.
İran, 1935’e kadar Pers Ülkesi olarak anılmış, 35’te yani Pehlevi rejiminde bu isimle birlikte Aryan halkı anlamındaki İran ismi kabul edilmiştir. Ne kadar ilginçtir ki, Şii devrimi de Aryan ırkının ülkesi anlamına gelen “İran”ı ülke ismi olarak kabul etmiştir. Devletler ve rejimler gelip geçmiş; ama Persçilik baki kalmıştır.
Bu bağlamda örneğin, İran’ın kadim dinlerinden olan Mecusilik İran’da ehl-i kitap dinleri ile aynı statüde kabul edilerek yüceltilir. Ama Azerice’nin Farsça’nın bozuk bir şivesi olduğu ileri sürülür ve Azerilik reddedilir. Bu iki uygulamanın, ne İslam’la, ne de ümmet anlayışıyla izah edilebilir tarafı yoktur. Bu durumun tek izahı, İslam ile 1300 yıl önce muhatap olmalarına ve ülkelerinde sözde dini bir rejim kurulmasına rağmen, aslında İran’ın Persçilik politikasının içten içe yürüdüğü gerçeğidir. Pers stratejisinin, İslam öncesi dönemdeki gücünden ve kararlılığından hiçbir şey kaybetmediği ortadadır.
İslam’ın fethettiği milyonlarca kilometrekare topraklarda yaşayan onlarca millet içinde, İslami değerleri istismar ve tahrif ederek kendi ulusal dinlerini üreten tek milletin Persler olması, İran’ın yürüttüğü stratejinin bir başka göstergesidir.
İran, İslam öncesinde askeri güçle ulaşabildiği sınırlara, İslam sonrasında ürettiği Şiilik diniyle tekrar ulaşmıştır. Yani geçmişte Med, Ahameniş, Sasani imparatorluklarının silahlı güçle denetim altına almaya çalıştığı coğrafyada bugün, İran’ın temsilcisi haline gelmiş (Şiileşmiş/Şiileştirilmiş) kitleler bulunmaktadır. Şüphesiz bu durum Pers Yayılmacılığı açısından bir zaferdir. Persler, binlerce yıl öncesinin askeri karakolları yerine, artık bölgeye Şii peykleri üzerinden hükmetme yolunu seçmiştir.
Pers yayılmacılığı vasıtası: Şiilik
İran, M.Ö. 3000 yılına kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Tıpkı Çin gibi coğrafi olarak korunaklı bir havzada bulunan İran’ın tarihinde, Pers (Fars) kültürüne dayanan ve birbirinin devamı niteliğinde birçok devlet kurulmuş ve yıkılmıştır. İskender dâhil, İran coğrafyasını fetheden hiçbir kral, bu topraklardaki Perslerin kültürel hegemonyasını kıramamış ve kalıcı olamamıştır. Örneğin, Selçuklu Devleti, bu coğrafyayı uzun süre elinde tutabilmek için İran kültürünü sarayda baskın hale getirmek zorunda kalmıştır.
İran’ın İslam’la olan ilişkisi de, Pers yayılmacılığı maksadıyla İslam’ı istismar etme kurnazlığına dönüşmüştür. Kendisini, Sahabe orduları tarafından yıkılan Sasani İmparatorluğu’nun varisi olarak gören İran, Müslümanlara kaptırdığı eski topraklarına Şiilik üzerinden tekrar hakim olmaya dayalı bir ana strateji yürütmektedir.
Şiilik, İslam’a direnmenin ve Pers kalabilmenin bir yolu olarak, Acem aklı tarafından üretilmiş batıl bir dindir. Pers kültürü ve Acem siyaseti, İslam fethinin ardından önce Şiiliği üretmiş, sonra da Şia üzerinden yayılma politikasına devam etmiştir. Zira tamamen Müslümanlaşan bölgede, Persler için, artık eski dinlere dayanarak nüfuz sağlama ve eski topraklarına kavuşma imkânı kalmamıştır.
İran, Persçi yayılma stratejisini günümüzde siyasi, ekonomik, askeri, dini, demografik, lengüistik (dilcilik) ve sosyolojik aygıtlarla yürütmektedir. İsrail’le karşılıklı olarak birbirlerine nüfuz kazandıran İran, bölgede İsrail’i bahane ederek sürekli olarak diğer İslam ülkelerinin aleyhine alan kazanmaktadır. Gerilimli ortamdan beslenerek, komşu ülkelerdeki Şii ve radikal İslamcı grupları kendi emelleri doğrultusunda kullanmaktadır.
İslam dünyasının küresel ölçekte aktör olamadığı günümüzde, Persçilik Stratejisi altın çağını yaşamaktadır. İslam dünyasında, dini, tarihi ve milli bilinçten yoksun biçimde İran’a yaklaşanlar, kaçınılmaz biçimde yörüngesine girmektedir. Pers yayılmacılığının temel dinamiklerini anlamak, Acem oyununu çözmek anlamına gelmektedir. Site olarak, İran’ın bölgede alttan alta yürüttüğü demografik, siyasal, teolojik devşirme stratejileri ile yeraltı faaliyetlerini ele alacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder