Şia dininin özü propagandadır ve amacı siyasi Pers yayılmacılığı stratejisine hizmet etmektir. Günümüzün propaganda uzmanlarının, Şii mollalardan öğreneceği çok şeyler vardır. Bütün Müslümanların saygı duyduğu Ehl-i Beyt’in, İslam’a saldırmak için bir kılıf ve gerekçe olarak kullanılması bile, tek başına, Pers propagandacılığının gücünü ve kıvraklığını ortaya koyar. Hz. Ali ve torunlarının acılarını istismar eden Şiilik, bu istismarı, asırlarca Müslüman milletlere karşı kullanabileceği politik bir enstrümana dönüştürmüştür.
Siyasi karakteri sebebiyle Şia’da, iman, ilim ve irfan yerine, propaganda ve slogan kültürü öne çıkar. Şiiliğin tarihi süreci içinde, propaganda amaçlı yüzlerce söylem, ritüel ve tören tasarlanmıştır:
Şiiler günde üç vakte indirdikleri namazlarında, kısa bir girişten sonra, ellerini kaldırıp başta Hz. Ebubekir, Ömer, Osman ve Aişe olmak üzere büyük sahabelere lanetler okumaya, hakaretler etmeye başlarlar. Namaz Allah’ı hatırlamanın ve O’na yönelmenin değil, adeta büyük sahabelere lanet ve hakaret etmenin aracı haline getirilmiştir.
Şiiler namazlarında secde yerine Kerbela toprağından yapılmış bir tuğla parçası koyarak ona secde ederler. Üzerine secde edilen bu Kerbela taşıyla, Şiilerin Allah’ı değil, Müslümanlara duyulan kinlerini hatırlamaları sağlanır; adeta siyasi bir nefret üzerine secde edilir.
Şia ezana, gerçek ezanda olmayan bazı cümleleri sonradan eklemiştir ve ezanın sözlerinin arasında Kerbela olayına ilişkin ağıtlar okunur. Bu şekilde ezanın mahiyeti değiştirilmiş, tevhide, dine ve namaza davet yerine, günde üç vakit okunan Şia propagandasına dönüştürülmüştür. Zaten Şiiler İran’da ezanı kendine mahsus lahuti makamıyla değil, Kerbela’yı hatırlatan bir ağıt havasında okurlar.
Şia’da zikirlerin, tespihlerin ve duaların yerini, Şii ibadethanelerinde yumruklar sıkılarak söylenen siyasi içerikli sloganlar ve lanetlemeler alır. İbadethanelerde ve molla sohbetlerinde, iman, ibadet ve ahlak kuralları yerine, sürekli olarak Şia imamlarına yapılan zulümler işlenerek dinleyicilerin nefretleri körüklenir.
Şii ibadethaneleri, müminlerin huşu ile ibadet ettikleri camilerden çok farklıdır. Müslümanları / sahabeleri lanetleyen siyasi içerikli vaazlar, sık sık dinleyici Şiilerin öfkeyle savrulan sloganlarıyla bölünür. İbadethanelerin duvarlarını liderlerin posterleri ve siyasi içerikli pankartlar süsler.
Şii ibadethane ve türbelerine bakıldığında, manevi olarak ulaşılamayan etkileyiciliğin maddi olarak sağlanması için, inşasında ve süslemelerinde bol miktarda altın ve gümüş kullanıldığı göze çarpar. Halk fakirlik içinde yüzerken, türbeler altın ve gümüş kaplamalarla donatılmıştır.
Şii ibadethaneleri arasında ağırlığı teşkil eden Şii türbelerine, dinimizdeki haccın yerine periyodik ziyaretler yapılması da propagandasının bir parçasıdır. Düzenli aralıklarla bu türbeleri tavaf eden Şiiler, her defasında Şiiliğe ve İran’a bağlılıklarını tazeler. Türbe ziyaretleri Ayetullah fetvalarıyla hacdan daha üstün tutulmuştur. Öyle ki, ziyareti aksatan Şiiler, gidemedikleri türbenin yanı başındaki santrale telefon ederek, ahizeyi türbeye doğru uzattırır ve kendilerince seslerini türbeye duyurmaya çalışırlar. Aslında salt bu örnek bile, aklı gözüne inmiş Pers anlayışının ürünüdür. Oysa Hakk’a edilen ve arşa ulaşan samimi duaların, ne telefona, ne de ahizeye ihtiyacı yoktur.
Türbeler üzerinden bir diğer propaganda yöntemi ise, Şiileştirilecek coğrafyalarda, gerçekte orada defnedilmiş bir Şii büyüğü varmış gibi söylenti çıkararak türbe inşa ettirmektir. Bu türbe zamanla gerçek türbe olarak algılanmaya başlar ve Şiiler daha sonra o topraklarda hak iddia ederler.
Kişisel hata ve günahlar için üzülme ve ağlama yerine, azınlık psikolojisini pekiştirecek ağlama ve dövünme törenleri yapılır. Kitlesel mazoşizmin tavan yaptığı bu törenler, Şiilerin ideolojik aidiyet duygularını artırmaya ve diğer bütün Müslümanları kendilerine kastetmek isteyen birer “Yezit” gibi görmelerine hizmet eder.
Müslüman düşmanlığının zamanla azalmaması için, kanlı Aşura törenlerinde kendilerine her yıl işkence yapan Şiilerin, periyodik olarak acı hissetmeleri ve kinlerini canlı tutmaları temin edilir. Diğer ideolojik rejimlerde olduğu gibi, Şiilikte de hemen her hafta, propaganda maksatlı üretilmiş bir dini tören ve kutlamaya rastlamak mümkündür.
Kara propagandanın temelini oluşturan yalan, hilekârlık ve iki yüzlülük, Şiilikte takiyye kültürü çerçevesinde kutsallaştırılmıştır. Şia’da maksada ulaşmak için, hele muhatap kafir olarak görülen Müslüman kişiler ise, yalan söylemek ve takiyye yapmak ibadet gibi görülür.
İslam’ın esasını olan ayetler ve hadisler çürütülmeye teşebbüs edilir; yerlerine Pers ve Şii olmanın faziletini işleyen ayet ve hadisler uydurulur. Bu uyduruk ayet ve hadisler bazı destansı hikâyelerle birlikte örgülenir ve halk arasında yaygınlaştırılır.
Şia’da, inançlar ve kültür, gerçeğe dayanmayan, kurgusal ve masalsı efsanelere dayalı inşa edilir. Mitolojik bir anlatım diliyle söylenen destanlar ve abartılı hikâyeler, Şia inancının önemli bölümünü oluşturur. Aslında Şia, tarihsel süreç içinde semavi dinlerin nasıl zamanla Yunan mitolojisi veya Budizm gibi batıl inançlara doğru tahrif edildiğinin yaşayan örneğidir. Pers siyasi aklı, halk yığınlarını etkilemenin yolu olarak bu efsane kültürünü keşfetmiştir.
Şiilerin propaganda üreten sisteme bağlılığını artırmak için, muta nikâhı adı altında, halkın erkekleri bilhassa gençler fuhşa itilerek ödüllendirilir. İran’da özellikle rejimin militeri olarak kullanılan muhafızlar ve terörize eylemleri organize eden militanlar muta ile ödüllendirilirler.
Suiistimal edilen Ehl-i Beyt sevgisi, propagandalar sonunda yerini Müslüman ve Sünni düşmanlığına terk eder. Bu açıdan geneline bakıldığında, Şia’nın bir propaganda dini olması yanı sıra, bir “nefret dini” olduğu da söylenebilir.
Yukarıda ve diğer yazılarda zikredilen bazı hususlar için Şiiler “Ne var bunlarda? Bunların benzeri bazı davranışları Sünniler yapmıyor mu?”, mesela “Siz muta hakkında olumsuz konuşuyorsunuz, oysa sizin ülkenizde genelevler var, onu niye konuşmuyorsunuz” derler. Buradaki temel ayrım şudur: Eğer bir Müslüman, dine uymayan bir davranış, inanış veya günah içindeyse bu sadece o şahsı bağlar. Çünkü Müslüman âlimleri ve Müslüman halk, bu davranışı kabul etmez, günah olarak görür ve dine uydurmaya çalışmaz. Oysa Şiilikte yukarıda ve diğer yazılarda saydığımız sapkınlıklar, Şiilik dinine mal olmuş ve Şii din adamları ve İran halkı tarafından din adına kabullenilmiş hususlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder