(İSMAİL KAPAN/Türkiye Gazetesi) Suriye politikasına dair yoğun tartışmalar devam ediyor. Her zamanki gibi, “dönemsel uzmanlar”
mantar gibi türemiş durumda. TV ekranlarında ha bire konuşuyorlar. Ne
söyledikleri pek de önemli değil. Önemli olan, tartışmalara katılmış
olmaları, daha doğrusu görüntü vermeleri.
Öyle ki, tatlı su sosyalistleri ve bir
kısım ulusalcılar, meseleyi baro seçimlerinin yapıldığı zeminlere de
taşıdılar. Bu ileri görüşlü vatandaşlar, Türkiye’nin en uzun kara
sınırıyta (911 km) komşu olduğu ülkeden; kendisine yönelen güvenlik
tehdidini yok sayıp, “SURİYE’DEN ELİNİ ÇEK” diye hükümete yükleniyorlar.
Ama bunlar, Suriye ile doğrudan komşu bile olmayan İran’ın, insanlık
suçu işleyen Baas rejimini; bizzat asker göndermek dâhil, her türlü
arkalamasına ses çıkarmıyorlar. Suriye’den binlerce km uzakta olan
Rusya’nın, dünyanın öbür ucundaki Çin’in, uluslararası sistemi
kilitleyerek, Beşar Esad’ın katliam yapması için imkân sunmasına bir şey
demiyorlar.
Bu çok sayın vatandaşlar, ağızlarını her
açtığında, hükümetin ülkeyi savaşa sürüklediğini tekrar ediyorlar. Oysa
hükümet, savaştan kaçmak için azami gayret sarf ediyor. Lakin hükümet
aynı zamanda, uluslararası ilişkiler jargonundaki ifadesiyle, “GÜÇ
POLİTİKASI” uyguluyor. Kimi monşer ve lümpenlerin, anlamak istemediği
veya hazmedemediği durum bu!
Türkiye durup dururken bu noktaya
gelmedi. Öncelikle yumuşak gücünü kullanarak, Suriye’de masum insanların
katledilmesine mani olmaya çalıştı. Bunu yaparken yeterince sabırlı
davrandı. Ne yazık ki, halkını hunharca öldürmekten çekinmeyen Baas
rejimi, Türkiye’nin bütün iyi niyetli girişimlerini, elinin tersiyle
itme cür’etini gösterdi.
Onbinlerce insanın, canını kurtarmak
için topraklarına sığındığı; sınır güvenliği ve stratejik menfaatleri
büyük tehdit altına giren Türkiye, elbette, Beşar Esad ve şürekâsının
küstahlığına karşı kayıtsız kalamazdı. Sınırdaki top ateşinden tutun da,
Suriye havayollarına ait uçağın Ankara’ya cebren indirilerek kargosunun
kontrol edilmesi, burada açık bir kararlılık ifadesidir. Bu hareket,
sadece Suriye Yönetimine değil, onun arkasında duran İran, Rusya ve
Çin’e de çok net bir mesajdır. Esasen bu tavır, iddiaların aksine, bir
savaşı önleme çabasıdır.
Daha önce burada yazdık: Suriye
ordusunun savaş yapacak gücü yok. Ama aynı ordu, silahsız-savunmasız
halka karşı gaddar bir saldırı içinde. Dünyanın bu zulüm ve katliama
kayıtsız kalması, Türkiye’nin de aynı ilkesizlik, ikiyüzlülük ve
duyarsızlığa ortak olmasını gerektirmez. Bilakis, samimi ve kararlı
tutumu, Türkiye’ye büyük itibar kazandırmıştır. Bazılarının bu gerçek
karşısında rahatsız olması, neticeyi değiştirmez.
Evet, Türkiye doğru yoldadır.
Malum kesimin iddia ettiği üzere, fazla aceleci ve atak da
davranmamıştır. Tam aksine, meselenin gerektirdiği gibi hareket
etmiştir. Dış politikada ihtiyatlı davranmak icap eder. Ama bu ihtiyat,
hiçbir zaman pasiflik ve ürkeklik demek değildir. Şunu herkesin anlaması
gerekir: Kesinlikle ne Suriye’nin, ne de ona destek veren İran ve
Rusya’nın, bugünkü hareket tarzı, sürdürülebilir politikalar değildir.
Ama Türkiye, mevcut politikasından mutlaka sonuç alacaktır. Bunu bir
kenara yazınız!
16.10.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder