(FATİH ALTAYLI/Habertürk Gazetesi) Terör sorununun sona ermesine imkân sağlayacak yeni “müzakere süreci” ile ilgili her gün yeni bir şeyler öğreniyorum. Öğrendikçe de şaşırıyorum.
Terör örgütünün İmralı’daki lideri Abdullah Öcalan ile “devletin” yürüttüğü görüşmeler, “açlık grevleri” sırasında başlamış.
Açlık grevlerini sona erdirmek için
denenen bütün yollar tıkanınca, grevleri bitirmek üzere gidilmesi
gereken tek adres olarak “Öcalan” kalmış.
Örgütün ve açlık grevlerinin de temel amacı zaten Öcalan’ı yeniden devreye sokmakmış.
Öcalan, İmralı’da gelişmelerin tamamen dışında kalınca, yeniden devreye girebilmek için açlık grevlerini tek yol olarak görmüş.
Açlık grevlerinde yollar tıkanınca, Öcalan’la görüşmeler yeniden başlamış.
Ancak görüşülen tek konu açlık grevlerinin bitirilmesi olmamış. Bu yöndeki teklif de zaten Öcalan’dan gelmiş.
Öcalan, “Sadece açlık grevlerini değil, savaşı bitirecek süreci başlatmak istiyorum” demiş ve müzakereler başlamış.
Bu görüşmelerde belirli bir aşamaya
gelindiği zaman Öcalan, “Bunlardan Kandil’in de haberi olması lazım.
Onların da fikirlerini alıp sürece dahil etmemiz gerekir” demiş ve
PKK’nın Kandil’deki yöneticilerine bir mektup kaleme almış.
Öcalan’ın mektubunu 4 MİT üst düzey mensubu Kandil’e götürmüş.
4 MİT elemanı birkaç gün Kandil’de
“misafir” edilmiş ve Öcalan’la yapılan müzakerelerin devamı
sayılabilecek görüşmeler Kandil’de yürütülmüş.
Kandil’deki gelişmeler anı anına MİT ve MİT aracılığıyla İmralı ile paylaşılmış.
Daha sonra Öcalan, sağlanan gelişmeleri
paylaşmak ve “talimatlarını iletmek üzere” BDP eşbaşkanlarının İmralı’ya
getirilmesini istemiş.
Devlet adına görüşmeleri yürütenler buna karşı çıkmış.
Öcalan’ın söylediği isimlerin pek çoğu
çeşitli gerekçelerle veto edilmiş ve ancak Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın
gelmesine izin verilebileceği söylenmiş Öcalan’a.
Öcalan bu duruma hayli bozulmuş, “Her
şeye bir kulp takarsanız süreç ilerlemez” demiş ama sonunda Türk ile
Akat’ın gelmesine razı olmuş.
Ama sürecin ilerleyen günlerinde diğer BDP’lilerle de görüşmek koşulunu dayatmış.
Üzerinde anlaşılan en önemli konu,
Kandil’deki yönetici kadronun Avrupa ülkelerine gönderilmesi, diğer
PKK’lıların ise Türkiye’ye dönmesi ve siyasete katılabilmeleri.
Kandil’deki yöneticiler ise burada bazı itirazlarda bulunmuşlar ve Türkiye’ye dönmek istediklerini iletmişler.
Bunun 200′e yakın isim için imkânsız olduğu kesin bir şekilde kendilerine iletilmiş.
Bu aşamaya gelmeden önce Türkiye’de örgüt hemen bir ateşkes ilan edecek. Ardından PKK’lılar Türkiye sınırı dışına çıkacaklar.
Daha sonra beklenen gelişmeler olursa PKK’lılar silah bırakacaklar.
Yöneticiler Avrupa’ya gidecek.
Diğerleri Türkiye’ye gelecek ve Kuzey Irak’taki kamplar boşaltılacak.
Öcalan’ın Kandil’e ilettiği en “kritik mesaj” ise “İran’a dikkat” olmuş.
“Provokasyonlar olacaktır ama en önemlisi İran’dan gelebilecek provokasyonlar. Bunu engelleyin” demiş.
Taraflar olası provokasyonların süreci durdurmaması konusunda da anlaşmışlar.
Öcalan kendi durumuyla ilgili hiçbir şey konuşmamış.
“Konuşmadı, çünkü bugün serbestsin
dense, bir yere gidemeyeceğini biliyor. Önce Türkiye’yi normalleştirmesi
gerektiğinin, terörü bitirmesi gerektiğinin farkında. İmralı’dan çıkış
bileti burada. Bunun için elinden geleni yapacaktır” dedi bana bunları
aktaran kaynak.
Bu süreç bir şekilde tıkanmadan ilerlerse hem çok hoşumuza gidecek, hem de kabul etmekte zorlanacağımız çok şey göreceğiz.
Ama kabul etmekte zorlanacağımız şeyler bile uzun vadede Türkiye’nin yararına olacaktır.
Türkiye bu fotoğrafı nasıl okur?
Dünün en önemli mevzuu CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun kardeşinin fotoğraflarıydı.
Her yerde bu konuşuldu.
Siz o her yere dahil değilseniz hatırlatayım.
Kemal Bey’in küçük kardeşi, İzmit’te belediye işçiliğinden emekli olmuş. Daha sonra annesine bakmak için Tunceli’ye dönmüş.
Annesi ölünce yeniden İzmit’e gitmiş.
Oğlunun aldığı kredinin 500 TL’lik taksitlerini ödemek için çalışmak istemiş.
İzmit’te iş bulamayınca İzmir’e gitmiş ve bir inşaatta bekçiliğe başlamış.
“Bu haber ve fotoğraflar Kemal
Kılıçdaroğlu’nun ne kadar düzgün bir adam olduğunu, ailesine ve
yakınlarına gücünü kullanarak imkân sağlamadığını gösteriyor” diyenler
çoğunlukta.
Normal bir ülkede bu fotoğraflardan bu algının çıkması çok normal.
Ama Türkiye’de bu fotoğraflardan bu algı çıkmaz.
Rahmetli Turgut Özal’ın yıllar önce gazetecilere söyledikleri aklıma geldi bu fotoğrafları görünce.
Özal’ın iktidar günleriydi.
Semra Hanım da büyük bir şaşaa içinde yaşıyordu.
Takılar, kılık kıyafetler, balolar.
Yanlış hatırlamıyorsam Semra Özal’ın pırlantalarla süslü olduğu söylenen bir çorabının fotoğrafları çıkmıştı gazetelerde.
Biz de Turgut Bey’e sormuştuk, “Bu zenginlik görüntüleri size ve partinize zarar vermiyor mu?” diye.
Rahmetli, “Yok canım, niye versin. Bizim
Türk halkı zengini sever. Zenginliği sever. Fukara görüntüsü versek
‘Bunların kendilerine faydası olmamış, ülkeye millete ne faydası olacak
ki’ der. Zenginlik iyidir” demişti.
Turgut Bey haklıysa Türkiye’de bu fotoğrafların etkisi şu olur:
“Adamın kardeşine faydası yok, bize mi olacak.”
Not: Turgut Özal bize bunları dedi ama sonrasında oyları yüzde 22′ye indi.
Ne zaman adam oluruz?
İçini göremediğiniz kabın ne zaman taşacağını anlayamayacağınızı bildiğiniz zaman.
10.01.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder