(FATİH ALTAYLI/Habertürk Gazetesi) Terör örgütüne yakın televizyonlarda örgüt sözcülüğü yapanlar, dünden beri 2 kişiye ağır hakaretler ediyorlar.
Bu 2 kişiden biri bendeniz oluyorum.
Sövgülerde bir numarayım.
İkincisi ise Yalçın Akdoğan.
Akdoğan’a muhtelif nedenlerle çok kızmışlar.
Bana ise dünkü yazımda Paris’teki
infazların PKK tarafından gerçekleştirilmiş olma ihtimalini dile
getirmem ve PKK’nın geçmişteki “infaz sicilini” afişe etmem nedeniyle
öfkeliler.
İyi de, doğrulara niye kızıyorlar ki!
Yazdıklarım yalansa yalan deyin.
Değil. Kendileri de biliyorlar.
Eksiği var fazlası yok. Benden iyi biliyorlar.
Gelelim bir kez daha Paris’teki infazlara.
Kürt siyasetini yakından takip eden,
Fransa’da mukim bir arkadaşım, Fransız polisinin üzerinde durduğu ve
muhtemel bir “suikast gerekçesini” aktardı dün.
Fransız polisinin emin olduğu bir şey var: Bu infazlar Türkiye’nin veya Türk gizli servislerinin işi değil.
Olayın gerçekleştiği daireye girişin
şifreli ve kontrollü olması ve cinayetleri işleyen kişiye kapının
içerideki 3 kişi tarafından açılması ihtimaline karşı, Fransız polisinin
bir başka tezi varmış.
“Belki de, cinayetleri işleyen kişi
sonradan gelen birisi değil. Belki de, katil veya katiller de başından
beri o odanın içindeydi. Yani içeride 3 kişi değil, en az 4 kişi vardı.”
Bu olasılığı güçlendiren neden ise
Fransa’daki PKK temsilciliğine karşı Fransız makamlarının daha önce
başlattığı ve yargılaması devam eden soruşturma.
PKK’nın Fransa’daki temsilciliklerinde
birtakım mali suçların işlenmesi nedeniyle başlatılan ve yargıya intikal
eden bu soruşturma nedeniyle Kürt Enformasyon Bürosu’nda bir toplantı
düzenlenmiş olması, Cansız’ın bu toplantıya katılmak için Paris’e gelmiş
olması ve bu toplantıya katılanlardan birinin, bu 3 kişiyi vurmuş
olması ihtimali de hayli güçlü görünüyor.
Fransız polisi bu cinayetleri çözeceğinden emin görünüyor.
Örgütün en büyük korkusu ise bu suikastların örgüt mensupları tarafından işlenmiş olması ihtimali.
Çünkü eğer böyle bir şey ortaya çıkarsa, örgüt içinde büyük ve kanlı bir hesaplaşmaya gidilmesi kaçınılmaz.
İlginç bir detay
Fransa’nın başkenti Paris’te 3 PKK
temsilcisinin öldürülmesinden bir gün önce, Fransa’nın Ankara
Büyükelçisi, Ankara’daki büyükelçilikte bir yemek verdi.
Yemeğin konukları AK Parti ve BDP’nin 5 Kürt milletvekiliydi.
Büyükelçi bu yemekte Kürt
milletvekillerinden “yeni açılımın” kodlarını ve Öcalan’la başlatılan
müzakere sürecinin nereye doğru ilerleyeceğini öğrenmeye çalıştı.
Bu yemeğin ertesi günü 3 PKK’lı kadın Paris’te infaz edildi.
Doğru sözü konjonktür belirler
Konjonktür denilen şey ne kadar önemli oluyor.
PKK’nın biri çok önemli 3 ismi Paris’te öldürülüyor.
İktidar partisinin iki numaralı ismi, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “bu yargısız infazı ve vahşeti telin ediyor”.
BDP’nin aynı konumdaki milletvekili
Aysel Tuğluk ise bu cinayetleri, “Bazı güç odakları, güçlü bir Türkiye
olmasını engellemeye çalışıyorlar” diye değerlendiriyor.
İkisi de doğru söylüyor ve ikisi de samimiyetleriyle bilinen politikacılar.
Yani bu sözleri gerçek düşünceleri, gerçek inançları.
Ben de her ikisine katılıyorum.
Konjonktür dediğim de tam burada işte.
Bu cinayetler bundan 20, hatta 10 gün önce işlenmiş olsa, bu iki milletvekili böyle mi konuşurdu!
BDP’lilerin dokunulmazlıklarının
tartışıldığı günlerde bu cinayetler işlenmiş olsaydı Arınç,
“Türkiye’deki huzura, vatandaşlarımıza silah doğrultan, 30 yıldır
Türkiye’yi acılara gark edenlerin sonu böyle olur” derdi büyük
ihtimalle.
Aysel Tuğluk ise “TC’nin karanlık
güçleri, Kürt halkının özgürlük mücadelesi için yıllardır onurlu bir
mücadele yürüten arkadaşlarımızı katletmiştir” ifadesini kullanırdı.
“Her şey bir konjonktür meselesidir” diyorum bazen, kızıyorlar.
Ama öyle işte.
12.01.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder