İran‘dan öylesine karmaşık işaretler geliyor, her kafadan öylesine farklı sesler çıkıyor ki, anlayabilene bravo. Daha bir kaç gün öncesine kadar “İstanbul’dan vazgeçtik” açıklaması yapmışlar ve Başbakan’ın sert tepkisine yol açmışlardı. Ardından, İran Meclis’inden Türkiye‘nin dürüst hareket etmediğine dair yeni demeçlerle, kaynayan yaraya tuz biber ekilmişti. Birkaç gün daha geçti, şimdi nükleer görüşmelerin 13 Nisan’da İstanbul’da yapılacağı açıklandı.
Tamam anlıyorum, içerde, radikaller ile iktidarı elinde tutan güçler arasındaki iktidar mücadelesi var. Son söz daima hükümette oluyor, ancak bu çıkan sesleri hafife almak imkansızdır. İran’da kendine özgü bir demokrasi var, ancak Türkiye‘deki demokrasi düzeyinde değil. Bir yerlerde ateş yanmıyorsa, hükümet dışındaki güçlerden (Meclis veya Medya’dan) kolay kolay böyle tepkiler çıkmaz.
İran, seçimini yapmış görünüyor.
Türkiye’yi nükleer müzakerelerde etkin bir oyuncu olarak görmüyor. Yardımcı olabilecek bir komşu gözüyle bakıyor. Yani Ankara‘nın desteğini elde tutmak, o kadar da önemli değil. Buna karşılık Suriye konusunda Türkiye karar verici lider konumda. Çok daha etkili.
İran, hem Suriye konusunda gözdağı vermek, hem de Erdoğan‘ın hiddetini üstüne çekmemeye çalışıyor. Galiba sonunda Başbakan’ı tanımış olacaklar ki, gönlünü almaya çalışıyorlar.
Ne olursa olsun, Erdoğan- Davutoğlu ikilisinin yeniden dizayn ettikleri Türk-İran Vazosu bir defa çatladı. Bundan sonra da ilişkiler hiç bir zaman kopmayacak, hatta – dış görünüşte – yine dost-kardeş kucaklamalarıyla sürdürülecektir. Ancak bu ikilinin kafasındaki Türk-İran iş birliği, ideal çizgisine gelemeyecektir. Karşılıklı, kerhen, birbirinden nasıl bir oyun geleceğinin hesaplarıyla geçecek.
Tahran hiç alınmamalı… Ankara‘nın ve Türk toplumunun dış politikaya yaklaşımı böyle… Kimi zaman çok duygusal, kimi zaman çok aceleci-sinirli, hatta kırıcı olabiliyor. Bu ilişkileri bugünkü duruma da bir yerde kendileri getirdiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder