(MUSTAFA ÖZCAN/ Yeni Akit Gazetesi) Humeyni sonrası İran, Safevilik yolunda dolu dizgin ilerliyor. Arap Baharı ve Suriye köşesiyle birlikte
Türkiye’nin birinci düşmanı haline gelmiştir. Halbuki, Türkiye
uluslararası mahfillerde İran’ın hamiliğini yapmıştır. Buna mukabil,
Tahran bize her gün tehdit üzerine tehdit savuruyor.
Velinimetine nankörlük ediyor. İran
neden böyle? Bu sorunun tek bir cevabı var. İran’ın kimyası budur ve
başkasını yapamaz. ‘Adım Hıdır, becerdiğim budur’ tekerlemesinde olduğu
gibi kimyası gereği İran’ın elinden gelen budur.
Halis Çelebi İran’ın pozisyonunu şöyle
izah eder: “Hizbullah ve İran, Suriye devrimi konusunda müspet ve yapıcı
davransaydı belki de Sünni dünya ile yeni bir siftah yapabilir ve köprü
kurabilirlerdi. Tarihi yarık, ayrık ve mesafe kapanabilirdi. Sıffin’den
beri olan tarihi yarık ve mesafe aşılabilirdi. Safevilerle tarihi bağı
kesebilirlerdi.
Halbuki, onlar İslam adına dünyanın en
katı laik rejimlerinden birisine (direniş bahanesiyle) sahiplendiler ve
arka çıktılar. Böylece tarih üzerinden tarihi bir fırsatı heba ettiler
ve teptiler. “Şimdi de bu destek nedeniyle açığa düşmenin sıkıntısıyla
arsızlığa başvuruyorlar. Suriye halkına karşı yaptıkları bir
arsızlıktır.
Türkiye’ye karşı yaptıkları artı bir
arsızlıktır. Bahreyn’e karşı yaptıkları da ayrı bir arsızlıktır. Hala
Ali Ekber Salihi gibi adamlar Suriye ve Bahreyn’de meselenin reformla
çözülmesi gerektiğini savunuyorlar.
Bahreyn ile Suriye arasında tek
benzerlik, Şiilik adına birinde muhalefete diğerinde iktidara sahip
çıkmalarıdır. Başka hiçbir benzerlik yoktur. Kaybeden tarafta yer almak
İranlıları çıldırtıyor. Hazımsızlıkları bundandır.
Nejad, Başbakan Erdoğan’ı Çin’e giderken
ve gelirken uğradığı İran’da hastalık numarası yaparak karşılamamış ve
görüşmekten kaçınmıştı.
Sonra Başbakan Erdoğan Suriye halkının
hatırına Nejad ile Bakü’de görüşmüş ve Suriye konusundaki tavırlarını
tadil etmelerini telkin etmiştir. Lakin bu İran yanlısı basına farklı
bir şekilde aksettirilmiştir.
Lübnan’da Hizbullah’a yakın El Ahbar
gazetesinde yazan Eli Şahlup adlı düzenbaz ve paralı kalem Erdoğan’ın
Suriye’de kaybettiği çıkarlarını korumak ve Beşşar rejimiyle kanal
kurmak için Nejad ile görüştüğünü ileri sürmüştür. Sıfır komşudan sonra
sıfır imtiyaz ve çıkarla karşı karşıya kalan Türkiye’nin imtiyazlarını
korumak için Nejad’ı aracı yaptığını ileri sürüyordu. Bu yorumunu da
İranlı yakın kaynaklara dayandırıyordu!
Bu hem paralı hem de efendileri gibi
palavracı olan Eli Şahlup, üstelik Erdoğan’ın Esat’ın çatısı ve vesayeti
altında muhaliflerle Suriye rejimi arasında diyalog çatılmasına razı
olduğunu yazmıştır
(http://www.tartous2day.com/news/show_news.php?id=3426 ). İran böyle bir
ülkedir.
İran ne tarihte ne de bugün yapıcı ve
güvenilir bir ülke değildir. Gücü yıkıcılığından gelmektedir. Bunu en
iyi tahlil edebileceklerden birisi olan tarihin duayenlerinden Halil
İnalcık ne dün ne de bugün İran’ın güvenilir bir ülke olmadığını
söylemektedir. Halil İnalcık hiçbir şekilde İran’ın güvenilir bir ülke
olmadığını ortaya koymaktadır (http://www.todayszaman.com/
newsDetail_get NewsById. action?newsId=297291 ). Birileri de, Türkiye’de
bu tarihi birikime rağmen hala İran’a ortak gözüyle bakmakta ve onu
ortak olarak bellemektedir.
Bu politika çoktan iflas etmiştir. Yavuz ve Kanuni, İran tehlikesi geçene kadar hiçbir İran elçisini huzuruna kabul etmemiştir.
Hiç açık kapı ve hiçbir menfez
bırakmamıştır. Ali İzzetbegoviç ‘tarihte kalma tarihi de unutma’
demiştir. İran tarihte ve sınıfta kalmıştır ve Halis Çelebi’nin
deyimiyle tarihin olumsuzluklarını yeniden yüklenmiş ve diriltmiş ve
güncellemiştir. Bize düşen de Aliya’nın tavsiyesi doğrultusunda tarihi
güncellemek değil, unutmamaktır. Türkiye’de birileri İran’a çok fazla
bel bağlıyor.
Bu bir yanılsamadır. Şeb-i Arus vesile
yapılarak Nejad Türkiye’ye çağrılmıştır. Mevlana bile onlara göre ortak
bölen değil ayırandır. Mevlana bile İran ile aramızda köprü olamaz.
Çünkü onların Mevlana’sı bizimkisine benzemez. Ya da Mevlana’ya kulak
vermek yerine onu kullanma eğilimindedirler.
Yine bir istiskalle Nejad önce kabul
ettikten sonra neden göstermeden ziyareti iptal etmiştir. Onların
yaptığını Putin bile yapmamıştır. Türkiye ile ne konuşacaktır? Sözleri
bitmiştir ve kendilerine güvenleri de bitmiştir.
Kaybedecekleri bir şeyleri kalmadığından
ve sıfırı tükettiklerinden dolayı Beşşar gibi önüne gelene tehdit
savurmaktadırlar. Bu yüzden ‘kazan kazan’ değil ‘kaybet kaybet’
politikası izlemektedir. Çünkü bu güne kadar izlemiş olduğu politikalar
onu çıkmaza sürüklemiş ve İslam dünyası önünde özelikle Suriye
politikalarıyla birlikte savunulamaz bir pozisyona düşürmüştür. Yeis
girdabında çırpınmaktadırlar.
Tarihin haritası bellidir. Salahaddin
Eyyübi hattı Fatimileri tasfiye ettikten sonra Kudüs’e yönelmiştir. İran
tarihteki eski rolüne (Fatimi) dönerken Suriye yeni bir Salahaddin
çizgisine gebedir. İran ve İsrail’in Esat sonrasından korkusu bundandır.
İddiaları da varlıkları da tehlikededir. ABD ile gizli dostluk ve aleni
düşmanlıkla büyüdükten sonra kum saati gibi eriyip gidiyorlar.
18.12.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder