25 Aralık 2012 Salı

Maley dünyasında Şiî yayılmacılık (2)

(SERDAR DEMİREL/Yeni Akit Gazetesi)          Şiîlik sahip olduğu mesajı kendi dışındaki kitlelere ulaştırmanın zaruretine inanan bir fırkadır. Bu yüzden de tek hakikat olarak belledikleri kurumlaşmış ve sistemleşmiş Caferîliği, Müslümanlığın kahir ekseriyetini teşkil eden Sünnîlere aktarırken dînî bir vâcibeyi yerine getirdiklerine inanırlar.

Denebilir ki; fikir hürriyetinin olduğu bir yerde insanlar dînî inançlarının propagandasını serbestçe yapabilmeli değil midir? Kulağa hoş gelen bir savunma. Evet ama uluslararası ilişkilerde mütakabiliyet esas olduğuna göre inançların özgürce dillendirilmesi ve bunun gereği olan amellerin serbest olması taraflar için karşılıklı olması gerekmez mi? Ama durumun böyle olmadığını konuyla ilgili olanlar bilir.

Şia için inanç ve amel hürriyetini savunan İran, ülkenin aslî sahiplerinden olan Sünnî vatandaşlarına aynı hakları vermiyor meselâ..

Kaldı ki Maley dünyasındaki Şiî yapılanma İran’daki Sünnîlikle eşdeğer tutulamaz, zira Şiîler o coğrafyada İran Devrimi sonrası yayılmaya çalışırken, İran’daki Sünnîler Hz. Ömer döneminden beri burada mukîmdirler. 500 yıl öncesine kadar İran, Safeviler eliyle zorla Şiîleştirilene kadar, Sünnîliğin merkez bölgelerindendi. Bugün 1 milyon Sünnînin yaşadığı Tahran’da resmi olarak bir Sünnî câminin açılmasına bile izin vermeyenlerin inanç ve amel hürriyetine vurgu yapmaları ne kadar inandırıcıdır?

Hâlbuki Maley dünyasına yayılan Şiî’liğin bu coğrafyada 30 yıllık bir geçmişi vardır. Yani Şiîlik, Sünnîliğin İran’da olduğu gibi, bu bölgenin tarihî bir realitesi değildir ve ne yazık ki Malezya’da bir bölen işlevi görmektedir. Bunu açalım:

Malezya çok kültürlü, çok dinli ve çok etnikli bir yapıya hâiz bir coğrafya. Yüzde 60′ını Müslümanlar oluşturuyor. Müslümanlar ise homojen bir yapı sergilememekte; siyasi tercihlerinde ve din tasavvurlarında farklılaşmaktalar.

Din tasavvurundaki ayrışmalar genel anlamda Eş’arîlik karşısında modern ve Suud selefiliği gibi Ehli Sünnet içi bir ayrışmayı ifade etmektedir. Bir de İslâm’la sekülerizmi buluşturma sevdalıları ve toplumda pek etkileri olmayan hadis karşıtları gibi guruplar var.

Müslümanların ortak bir İslâm idrakinden beslenmesi bu ülke için hayatîdir. Bu müşterek idrak dînî inanç ve ameller açısından bir vahdeti ifade etmiyor sadece. Bu idrak gayrimüslüm toplum karşısında siyasi birliği ve dolayısıyla siyasi iktidarı sürdürmenin imkânını da ifade ediyor.

Nüfusun yüzde 60′ını oluşturan Müslümanlar eğer bir de Şiî-Sünnî merkezli bölünürse, bunun Müslümanların siyasi birliğini zayıflatacağına, bundan da evvelemirde ekonomik gücü elde tutan ve nüfusun yüzde 33′ünü oluşturan Çinlilerin, sonra da Hintlilerin istifade edeceğine kuşku yoktur. Bu yüzden Şiî yayılmacılık özellikle de hükümeti tedirgin etmektedir. Bir şey hükümeti tedirgin ettiğinde muhalif yapılar o konuda sessiz kalmayı tercih ederler.

Eş’arîlik ve selefilik en azından kaynak birliğine sahip iki ekoldür. Eş’arîlik ve Şiîliğin ihtilafları ise; itikad, kaynak ve metod itibarıyla iki yakası bir araya getirilemeyecek cinstendir. Bu yüzden Şiîlikle selefi nüfuzun bölgede yayılması aynı anlama gelmez.

Son olarak Şiî etkisinin Maley Müslümanları nasıl böldüğüne dair bir örnek verelim. Bölge Müslümanları Suriye Baas rejiminin katliamlarına uzun süre tepkisiz kaldı. Hâlâ önemli bir kesim sessizliğini sürdürmekte. Bunun en önemli sebeplerinden birisi, İran’ın ve bölgedeki Şiî nüfuzunun etkisidir.

13.12.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder