13 Ekim 2012 Cumartesi

İran Türkiye’yi niçin tehdit eder?

Yeni Akit Gazetesi yazarı Serdar Demirel bugünkü yazısında İran’ın Suriye’de yanlış tarafa oynadığını ve katı laik ırkçı Baas rejimini masum halkların kanı pahasına desteklediğine vurgu yaptı.

İran’ın, şimdi oynadığı tarafın kaybetmesini gördükçe doğru tarafa oynayan Türkiye’yi kantarını yitirmiş bir dille suçlayarak hedef almasının büyük sebebinin ise bu çapta ilk kez kaybediyor olmasına ve panik psikolojisiyle hareket ettiğine dikkat çekti.

O yazının tamamı:

Çok kanlı bir hesaplaşmanın sürdüğü Suriye’de garip olaylar oluyor. 48 İranlı erkek –nedense kendilerine hacı deniyor!- türbeleri ziyaret etmek üzere buraya geliyor ve muhalifler tarafından kaçırılıyor. İran, bunların ibâdet amacıyla Suriye’de olduğunu iddia ediyor.

Bu iddiaların alıcısı yok tabiî. Kıyâmetin koptuğu bir yerde hac ibâdeti bile tehir edilirken, bunlar nedense her şeyi göze alarak kabir ziyaretine koşarak geliyorlar!

İran bu olaydan özellikle de Türkiye’yi sorumlu tuttu. Bu da gergin olan iki ülke ilişkilerinin daha da gerginleşeceğinin habercisiydi. İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabâdî işi Türkiye’yi tehdit etme boyutuna vardırdı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı da sert bir cevapla karşılık verdi.

Bu gerginliğin kendini ilk hissettireceği alan PKK’nın merkezinde olduğu niyabeten yürütülen savaşın çapının artması olacaktır. Peki İran neden hırçınlaşıyor?

İran Suriye’de yanlış tarafa oynadı, katı laik ırkçı Baas rejimini masum halkların kanı pahasına destekledi. Şimdi oynadığı tarafın kaybetmesini gördükçe doğru tarafa oynayan Türkiye’yi kantarını yitirmiş bir dille suçluyor.

İran’ın Türkiye’yi açıktan hedef almasının en büyük sebebi bu çapta ilk kez kaybediyor olmasıdır. Panik psikolojisiyle hareket ediyor. Arap Baharı’nın İran’a ulaşmasından korkuyor. İsrail ve Batı’nın nükleer tesislerine yönelik saldırı yapmasından ürküyor. Zaten bunları önlemek için Suriye halkını feda etmişti.

Hâlbuki İran son 20 yılda bölgedeki büyük savaşlardan hep kârlı çıkmıştı. Suriye’den de kârlı çıkacağını umut ediyordu. Şiî hilalini pekiştirmenin ve böylece bölgenin en büyük oyun kurucu ülkesi olmanın hayallerini kuruyordu.

Değil mi ki İran, Körfez Savaşı’nın adı konmamış gâliplerindendi. Saddam rejiminin dişleri Birinci Körfez Savaşı’nda sökülmüş, ikincisinde de alaşağı edilerek idam edilmişti. Bu sureçte İran hem önemli bir düşmanından kurtulmuş hem de yeni Irak’ta kendi nüfuzundaki Şiî hiziplerin iktidara gelmesiyle İran, Irak, Suriye ve Lübnan hattını kurmuştu.

Amerika’nın Taliban hükümetini düşürmek için Afganistan’ı işgal etmesine de dolaylı yollardan destek vermişti. Önce rakip gördüğü Sünni bir devletin oluşumu çökertilmiş, arkasından da Taliban’ın Amerikan güçlerine karşı savaş vermesiyle de Amerika’nın bölgede manevra alanı daratılmıştı. Savaşmadan kazanan İran olmuştu.

İran’ın Filistin politikası ise, tâ başından beri genel hatlarıyla başarılıydı. İsrail’in Filistin halkına uyguladığı her türlü baskı ve katliam bu politika sebebiyle İran’ın bölgede nüfuzunu artırmıştı. Burada İran’ı kimse suçlayamaz elbette. İran yapılması gerekeni yaptı, haklı olarak da bölge halkları İran’a sempati beslediler.

Ama ilk kez İran kaybediyor… 

Suriye’de kaybetti… Önce Suriye halkını, sonra Müslüman dünya halklarını. Şimdi de Suriye katı laik Baas rejminini kaybediyor.

Suriye Başbakanı Riyad Hicab’ın Baas rejiminden kaçarak muhaliflerin safına geçmesi, Türkiye’deki Baas rejimi propagandacılarının iddiasını aksine, çok önemli bir gelişmeydi.

4 aydır bu kaçışı planladığını açıkladı Hicab. Rejim içinde üst düzey kadroların arasında kaçmayı planlayan ama kendileri ve aileleri için korktuklarından bunu yapamayanların azımsanamayacak sayıda olduğu biliniyor. Fırsat bulan generallerin, subayların rejimden nasıl kaçtığı herkesin malûmu. Bütün göstergeler bu rejimin ayakta kalamayacağı yönde.

Hâlbuki İran, Suriye rejimi ve halkı arasında âdil bir arabulucu olabilirdi. Türkiye ile beraber hareket etseydi bu ülke yerle bir olmaz, yine kazançlı çıkan İran olurdu. Ama bu şansı maalesef yitirdi, bedeli de ümmete çok ağır oldu.

Sözün özü, bu çapta kaybetmenin travmasıdır İran’ı hırçınlaştıran.

09.08.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder