10 Şubat 2012 Cuma

Şia ezanı

Şii Ezanı’na siyaset karıştı

Dinin direği namaz gibi bir ibadeti tahrif eden Şiiler, İslam’ın sembollerinden ezanı da tahrif etmekten geri durmadılar. Namazı üç vakit olarak kılan Şiiler, doğal olarak ezanı da 3 vakit olarak okurlar.

Şii ezanını normal ezanlardan ayıran ikinci fark, Şii ezanında “Eşhedü enne Aliyyen Veliyyullah” veya “Eşhedü enne Aliyyen Huccetulah” yani “Şahadet ederim ki Ali Allah’ın velisidir / delilidir” demeleridir. Bu şekilde Allah, Muhammed ve Ali üçlemesi yapılarak, Şii teslisi ezana yansıtılmıştır.

Şiiler ezanı ağıt şeklinde okumaktadır; ezanın ulviliği ve derinliği, yerini anlaşılması güç bir sızlanışa bırakmıştır. Aynı zamanda, okunurken arasına ezanda bulunmayan bazı Şii ağıtları da katıştırılan Şii ezanı, namaza davet olmaktan çıkmıştır.

Oysa usulüne uygun okunan ezanın, birçok gayrimüslimin Müslüman olmasına vesile olduğu bilinmektedir. Örneğin Cat Stevens, ezan sesini duyduktan sonra İslamiyeti araştırmış ve Müslümanlığı seçerek Yusuf İslam ismini almıştır. Şiilerin ağıt şeklinde ve araya farklı sözleri katarak okuduğu ezan, dinleyenlere ulviyet ve uyanış duygusu vermekten çok uzaktır.

Sünni camilerin açılmasının yasak olduğu Tahran, İsfahan, Yezid ve Kerman gibi büyük şehirlerde Sünni ezanını duymak imkansızdır.  İran bugünkü durumuyla, işgal altındaki bir Müslüman ülke görünümü vermektedir.

 

Ezanın dinimizdeki yeri ve Hz. Ömer

Sünnet-i müekked olan ezan, Müslümanlığın şiarı (göstergesi) haline gelmiştir. Ezan aracılığıyla halka, hem namaz vaktinin girdiği ilan edilmekte, hem de Allâh’ın büyüklüğü, Peygamberimizin O’nun kulu ve elçisi olduğu ve namazın kurtuluş yolu olduğu ilan edilmektedir.

İslam ve iman esaslarını içine alan ezan, bunların herkese ilan edilmesini sağlamaktadır. Bildiğimiz şekilde ezanın meşru olmasında Hz. Ömer’in rolü büyüktür. Nitekim Şiilerin ezanımızı tahrif etme gayretlerinin altında, yine Hz. Ömer düşmanlığı yatmaktadır. Çünkü ezan, Hz. Ömer’in bir rüyası ve Peygamberimize önerisiyle dinimizdeki yerini almış, bugünkü şekliyle okunmaya başlamıştır:

Hz. Peygamber, bir gün ashabını toplayarak Müslümanların namaza nasıl çağrılması gerektiğine dair fikir alışverişinde bulundu. Kimisi Mecusiler gibi ateş yakmayı, kimisi Hıristiyanlar gibi çan çalmayı, kimisi ise Yahudiler gibi boru çalmayı teklif etti. Hz. Peygamber bu tekliflerden hiçbirini beğenmedi.[1]

Bu sırada Hz. Ömer söz alarak, “Ya Resullullah, neden halkı namaza çağırmak için bir adam göndermiyorsun” dedi. Hz. Peygamber, Hz. Ömer’in teklifini uygun görerek, Hz. Bilal’i bu işte görevlendirildi. Hz. Bilal, bir müddet Medine sokaklarında dolaşarak ve “Essela, Essela!” “Buyrun namaza, Buyrun namaza!” diye seslenerek Müslümanları namaza çağırdı.[2]

Aradan geçen zaman içerisinde bir gün sabah Hz. Abdullah bin Zeyd, Hz. Peygamber’e gelerek rüyasında ezanın kendisine öğretildiğini anlattı. Bunun üzerine Resullullah “İnşallah gördüğün rüya doğrudur. Bilal’le birlikte kalk ve gördüğünü ona öğret” buyurdu. Hz. Bilal, Mescid-i Nebevi’nin yüksek bir yerine çıkarak bu ezanı okudu. Hz. Ömer bu ezanı işitince koşarak Resullullah’ın huzuruna geldi ve bu ezanı aynen rüyasında gördüğünü kendisine bildirdi. Hz. Peygamber’e vahiyle, ayrıca sayıları yirmiye kadar ulaşan sahabeye rüyalarında bugünkü ezanın şekli öğretildi. Böylece Hz. Ömer ve Abdullah bin Zeyd’in ortak rüyası ve Hz. Peygamber’e inen vahiy sonucunda ezan bugünkü şekli ile okunmaya başlandı.



[1] Buhari, c.2, s.3
[2] Buhari, c.1, s.114

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder