10 Nisan 2012 Salı

"İran-İsrail dengesi Esed'in ömrünü uzatıyor"

Mustafa Özcan: Bölgedeki zıtlıklara oynayan Esad, Tel-Aviv ve Tahran arasında kendisine bir yaşam boşluğu yaratmış durumda. İsrail de İran etkisindeki Baas rejiminden gayet memnun, o yüzden Batıyı bloke ediyor.

Arap Baharı diğer ülkelerde kısa sürelerde diktatörler devirirken Suriye’de tavsadı. Suriyeli muhalifler Esad’ın ağır silahlarla yaptığı yıldırma politikasına direnmeye çabalıyorlar ve ne yazık ki her gün onlarca insan ölüyor. Türkiye, komşusundaki gelişmelerle haliyle yakından ilgili. Suriye halkına “sizinleyiz”, Esad rejimine ise “halkına saygı göster” demeyi sürdürüyor. Suriyeli muhalifler, sığınmacılar ve durum değerlendirmesi yapan “Suriye dostları ülkeler” için de Türkiye ilk adres. Peki gidişat nereye? Türkiye’deki sayılı Ortadoğu uzmanlarından gazeteci Mustafa Özcan ile konuştuk.

Babasına göre çok daha ılımlı olan Beşar Esad halkının talepleri doğrultusunda ülkesini demokratikleştirmek yerine niye silah doğrulttu?

Geçen yıl Mart ayında bir kadın profesör arkadaşıyla telefonda Mübarek’in devrilmesini konuşuyor ve “darısı Suriye’nin başına” diyor. O hanımı içeri alıyorlar. 15 yaşlarındaki bir grup çocuk da okul duvarına Esad düşmeli yazdı diye içeri alınıyor, tırnakları sökülüyor ve galeyan başlıyor. Halk taleplerini dile getiriyor.

Karşılanamaz talepler miydi bunlar, niye bu kadar sert karşılık buldular?

Radikal değişim talepleri bile değildi. Önce reform-ıslahat sonra değişim, rejimin yıkılması ve yargılanma. Ama rejim kendi arasında bir mütalaa yapıyor; halkın dedikleri yapılacak mı yapılmayacak mı? Talepler karşısında ne yapılacak? Beşar’ın annesi Enise Esad ve diğer aile üyeleri, halka ne kadar özgürlük verirsen fazlasını ister, biz güvenlik seçeneğiyle bu talepleri bastıralım diyorlar.

Yani şiddet muhalefetin sertliğinden dolayı değil daha en başından bir politika olarak seçiliyor?

Evet, Dera olaylarıyla birlikte güvenlik seçeneği vahşi şekilde işlemeye başlıyor. Zaten Beşar Esad, halk istiyor diye rejimlerin reform yapabileceğine inanmıyor ve bunu da ifade ediyor. O yüzden de Suriye rejimi reformu hep vakit kazanmak için kullanıyor, sahte reformlar yapıyor.

Dünya Suriyeli muhalifleri açıkta bıraktı

İstanbul’da 80’den çok ülkenin katıldığı Suriye Halkının Dostları toplantısıyla görüldü ki uluslararası camia Suriye konusunu ne yapacağını bilmiyor: 1) Annan Planı yürürlüğe giriyor ama bu Esad’a şans tanıyan bir plan ve üstelik yaptırım ve tarih kesinliği yok. 2) Suriye Ulusal Konseyi muhaliflerin çatı örgütü olarak tanındı ama tek muhatap olarak değil. 3) Suriye halkının kendilerini savunma hakkı kabul edildi ama bunu neyle nasıl yapacağı söylenmedi. Dünyanın kararsızlığı Suriyelileri umutsuzluğa düşürdü mü?

Uluslararası camia Suriye muhalefetini ortada bıraktı açıkçası. Bir yıl oldu az değil. Ölenler 9 bin civarında. Başbakan Erdoğan sayının daha fazla olabileceğini söyledi İstanbul toplantısında. Suriyeliler de “Arap Birliği bizi yalnız bıraktı. Dünya bizi yalnız bıraktı” diyorlar. Cuma sloganlarını takip ederseniz Suriyelilerin hissettiği yalnızlığı anlarsınız. Zaten Esad rejimi de erkenden zaferini ilan etti. Dışişleri Sözcüsü Cihad Makdisi “Devletin çökertilmesi imkan ve ihtimali ortadan kalkmıştır. Bundan sonra ancak siyasi çözüm olur” dedi. Onlar rejim değil devlet diyerek kendilerini daha meşru göstermeye çalışıyorlar. Ve onlar için siyasi çözüm de muhalefetin teslimiyeti.

Uluslararası kamuoyu Suriye konusunda neden bu kadar çekinceli ve ağır? BM güvenlik konseyinde Rusya ve Çin faktörü var engelleyici olarak ama ABD de Esad’a müdahale konusunda hiç istekli değil. Neden sadece Obama’nın seçime hazırlanması mı?

Rusya ile Çin ile ortaklığı var, başka şeyler var ABD açısından. Bir de Suriye çok önemli değil onun için. Petrol olmaması nedeniyle, İsrail’e yakın olması hasebiyle. Oradaki yapıyı çözdüğünde yeni yapının İsrail’e zarar verip vermeyeceği belirsiz. Dolayısıyla Nasrallah 1) Amerikan müdahalesi olmayacak 2) Araplar müdahale etmeyecek. 3) Arap Birliği’nin Bağdat zirvesinde muhaliflerin silahlandırılmasının önü açılmadı. Yani muhalefete yardım edilecekse de askeri kanada yardım anlamında açık ifadeler yok. Dolayısıyla “rejim kalacak, bu böyle gider” diyor Nasrallah. Maliki de İstanbul’da hem S. Arabistan’a hem Katar’a sözlü olarak saldırdı ve “Suriye rejimi kalacak” dedi. Yani, Uluslararası camianın seyirci kalması nedeniyle rejimin yerini sağlamlaştırdığı kanaatinde.

Arap Baharı yaşayan diğer ülkelerde süreç çok daha net ve hızlı yaşandı. Suriye’de niye böyle olmadı?

Suriye’de sürecin uzamasının nedeni işin çapının daha büyük olması, dünya dengelerini etkileyecek olması.

Beşar Esad belli bir ölçüde öldürüyor

Tamam bir taraftan Esad rejimi çok daha sağlam, farklı bir denklemle kurulmuş. Bir taraftan muhalifler daha düne dek zayıf ve dağınıktı. Öte yandan Suriye bir Libya değil, petrolü yok, doğalgazı yok, suyu bile yok ve Batı için müdahaleyi hızlandıracak bir şeye sahip değil. Ama insanlar ölüyor her gün. Bosna’daki durum Suriye’de tekerrür mü edecek?

Hangi rakam, hangi zayiat, tahribat Batı’yı harekete geçirebilir? Aslında bunun bir ölçüsü var, Suriye rejimi de bu ölçüyü biliyor. Ölçüyü bildiği için böyle davranıyor.

Nedir o ölçü?

Küçük yoğunluklu bir savaş yaşanıyor Suriye’de. İnsanlar rejimle karşı karşıya ama düşük yoğunlukta. Bazıları Suriye’de iç savaş var diyor ama… İç savaş ne demek? Bosna’daki gibi yüz binlerin ölmesi.

Dünya o limitin dolmasını mı bekliyor?!

Maalesef öyle bir şey var. Esad da bunu biliyor ve bir şekilde ölüm yoğunluğunu düşük tutuyor. Halbuki insan cinsine bir saldırı bu. Kur’an-ı Kerim, Tevrat’ın ayetini teyit ederek söylüyor “bir insanı öldürmek insanlığı öldürmek gibidir” diye. Ondan dolayı Batılıların hareketsizliğini şöyle özetlemek mümkün: 1) Suriye’de fazla iştah açıcı bir şey yok Batı açısından. 2) Libya’yı olayların Suriye’ye gelmemesi için yavaşlatıcı bir unsur olarak gördüler. İran aslında Kaddafi rejimiyle içli dışlı bir ülke değil ama el altından Libya’yı destekledi. Arap Baharını frenlemesini umdu, öyle de oldu. Suriye de Libya’yı kullandı, hatta ilk günlerde dendi ki Suriye’den pilotlar var Kaddafi ordusunda. Hatırlayın Suriye Müftüsü Ahmet Hassun Türkiye’ye gelip Diyanet İşleri Başkanı’yla görüştüğünde, daha Suriye’de olaylar başlamamışken “Kaddafi haklıdır, desteklenmesi lazım” diye açıklama bile yaptı. Kaddafi direnirse olayların Suriye’ye intikali gecikir diye düşündüler.

Ama Batı Libya konusunda gayet acul davrandı?

Uluslararası camia Libya’da petrol ve başka nedenlerden dolayı farklı davrandı. Zaten Suriye’de rejimin kendi içinde bütünlüğü var, bir şekilde azınlıklara dayalı. Kaddafi’nin ise bir kabilesi vardı fakat kabile geçişli değil. Suriye’deki azınlıklar ise geçişli. O yüzden gerçekten nevi şahsına münhasır. 3) Stratejik nedenlerden dolayı.

Peki, İsrail tüm bu denklemlerin neresinde?

Strateji bahsinde. İki boyutu var, biri İran, diğeri İsrail. İki rejim de Suriye noktasında aynı düşünüyorlar.

Halbuki İran ve İsrail düşman rejimlerdir?

Öyle ama şöyle: İran projesi Humeyni iktidarıyla İslam dünyasına açıldı. 50-100 yıl içinde İran’ın İslam dünyasına hakim olma planından bahseden kitaplar var malum. Fiilen Suriye üzerinden böyle oldu. Hafız Esad ile Humeyni arasında mutabakat sağlandı. Irak da aynı yapı içine girdi ve Hizbullah’la bu genişledi, Lübnan üzerinden Akdeniz’e açılmış oldu. Orada ciddi bir Şii hattı oluştu. İran’ın arkasında Rusya ve Çin var. İsrail de bir şekilde Batıyı bloke ediyor. Ortadoğu uzmanı William Hale “Suriye, İsrail, Türkiye, Irak, İran var bölgede, bölge hassas, Suriye’ye müdahale edilmez” diyor. Zaten BOP’un revize edilmesinin nedeni İslamcılardı. İsrail dedi ki “Liberalizm İslam dünyasında kök salmadan üstünkörü demokrasi getirirseniz sandıkları camiye koymuş gibi olursunuz. İsrail düşmanı İslamcılar iktidara gelir ve aralarında birleşmek isterler”. Bugün İsrail aynı kanaati Suriye için de taşıyor ve Batıyı bloke ediyor. Hâkim görüş “Beşar Esad rejiminin yıkılması İsrail’in sonunu getirir” şeklinde.

Bir elinde Tel-Aviv, bir elinde Tahran

Aynı Batı, özellikle ABD İran’a karşı hamleler yapıyor. Suriye İran’ın güvenlik hinterlandında bir ülke. Dolayısıyla Batı için İran’ı zayıflatmanın önemli ayaklarından biri de Suriye’de Esad’ı yıkmak değil midir?

İsrail’in tezat tehditleri var. 1) İran’ın silahlanması İsrail için tehlikelidir. Lakin Irak ABD ile hala ihtiyaç ilişki içinde ve İran’la da ilişkileri yüksek seviyede 2) Suriye dahil Şii hattın İsrail’e tehdit olduğunu söylemek yanlış değil ama Suriye rejimi 40 yıldır İsrail acısından bir istikrar unsuru. 3) Baas rejimi İsrail’in varlığına tehdit değil siyasi pazarlığa açık. İstediği Golan Tepelerinin verilmesi. Dolayısıyla Suriye rejimi, zıtlara oynayan ve zıtların üstünden hayatını devam ettirmek isteyen bir rejim. Bunu da gayet iyi oynuyor. Bir eli Tahran’da bir eli Tel-Aviv’de.

Uluslararası kamuoyu açısından netleşen bir plan yok anlaşılan. Sizce Türkiye ne yapmak istiyor?

Askeri müdahale seçeneği geri plana düşmüş durumda. Ekonomik olarak Esad rejiminin boğulması planlanıyor. Ekonomik ambargo Esad üzerindeki siyasi şemsiyenin çekildiği anlamına gelir. Bu yöntem, rejimi gerçekten zayıflatıyor ama uzun vadede. İran Rusya Çin Hindistan gerçekten güçlü ülkeler ve bir şekilde Suriye buralardan besleniyor. Türkiye de bu seçeneğe bel bağlamış durumda. Zaten Abdullah Gül de, İngiliz gazetecilere “Ekonomik ambargoya şans tanınması lazım” dedi.

Kürtler Suriye’de kazan kazan oynuyor

Suriye konusu Türkiye için PKK bahsinden, Kürt meselesinden bağımsız değil. PKK’nın büyük Kürdistan hedefi, KCK’nın soyut düzlemde böyle bir örgütlenmesi var. Esad-PKK işbirliği malum. Suriye Kürtlerinin Esad sonrası dönemde K. Irak’taki gibi özerk bir Kürt bölgesi yaratmak hedefi de. Türkiye, Irak’ta olanın bir de Suriye’de olmaması için tedbir almaya mı çalışıyor? Suriye politikasını bu mu belirliyor?

Türkiye’nin kaygıları dikkate alınmalı. Kürtler “kazan kazan” oynuyor. Muhalifler kazansa da, Esad kalsa da kazanmaya ayarlılar. Daha şimdiden “Suriye bir Arap devleti midir değil midir diye tartışmaya başladılar. Bu istek muhalifleri zayıf düşürüyor. Ama nihai amaçlarının gerçekleşmeyeceği kanaatindeyim. Türkiye de baştan biraz yalpalar gibi görünse de konuya sadece Suriye halkının hakları ve özgürlükleri açısından bakıyor. Bu en başından beri böyleydi. Başbakan hep “Biz Suriye halkının yanındayız” diyor.

Arap Baharı suskun muhalifleri uyardı

Suriyeli muhalifler nihayet birleşti ama yine de çok zayıf değiller mi?

Suriye’de değişim umudu olmadığı için şimdiye dek aktif muhalefet yoktu. Tek muhalefet Müslüman Kardeşlerdi. Diasporadakiler rejimle uzlaşmanın yollarını arıyordu. İçeridekiler Arap Baharı ile kendilerini ortaya koydular. Bunun dışında potansiyel vardı ama herkes kendi sesini bastırıyordu. Eyleme geçtiğinde ölüm kaçınılmazdı çünkü. Arap Baharı işte bunu değiştirdi. Bundan dolayı bölük pörçük bir muhalefet vardı, bir araya gelmeleri zordu. Birbirlerini gerçekten tanımıyorlardı. İstanbul’da tüm muhalifler Suriye Ulusal Konseyi’nin altında toplandı ve bir deklarasyon yayınladı, demokratik çoğulcu sistemi öneren, öngören. İster kadın, Hıristiyan, bir Müslüman mezhebinden veya farklı dinden, herkes eşit şansa sahiptir, cumhurbaşkanı, milletvekili, başbakan adayı olabilir şeklinde. Müslüman Kardeşler buna sıcak bakmaz sanılıyordu lakin çoğulcu sistem İslami referanslarda zaten var.

Esad Suriye’yi çiftlik halkı ırgatları sanıyor

Muhalifler içinde özellikle güçlü damar hangisi? Müslüman Kardeşlere karşı Batının çekincesi vardır ama durum böyle mi hakikaten?

Yok. Müslüman Kardeşler içeride çok baskın değiller ama dışarıda daha teşekküllüler. Üç grup var İslami kesimde; Müslüman Kardeşler, Selefiler ve İmaduddin Reşit’in liderliğindeki İslami Demokratik Cephe. Ama omurga bağlantısız kitleden oluşuyor. Bir de seküler Arap milliyetçiler var tabi.

Beşar Esad diğer Arap diktatörlerin başına nelerin geldiğini gördü. Kaddafi’nin nasıl öldüğünü, Mübarek’in nasıl yargılandığını, Bin Ali’nin nasıl kaçtığını. Korkuyor olmalı?

Mümkündür. O duygu gerçekle arasında perde olabilir. Bu adamlar ülkelerini çiftlik içindekileri de ırgat olarak görüyorlar. Asıl hataları bu. En başından halkının taleplerine karşı durmayacaktı. Kademeli kansız bir geçişe razı olsaydı, şu noktaya da gelinmeyecekti.

Star Gazetesi-9 Nisan 2012

Fadime Özkan’ın röportajı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder