Türkiye’nin Ortadoğu nezdinde izlediği proaktif dış politika Irak merkezli olarak ciddi bir dirençle karşılaşmış durumdadır.
Bu direncin kaynağı ise İran destekli Nuri El Maliki yönetimidir. Nuri
El Maliki’nin izlediği diktatoryal ve çatışma tabanlı politikalar
Türkiye’yi Irak’tan dışlamayı hedeflemekte ve İran’ın bölgesel hedefleri
ile uyumlaşmaktadır.
Giresun Üniversitesi İİBF Uluslararası
İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi Göktürk Tüysüzoğlu Yenişafak
Gazetesi için yazdığı yazıda İran’ın Irak üzerinden bölgesel emellerini
deşifre etti.
Yenişafak 3 Mayıs 2012
ABD’nin sürdürdüğü
işgali sona erdirmesinin ardından tarihi Mezopotamya toprakları derin
bir siyasal krizin içerisine sürüklenmiş gibi görünüyor. Nitekim mevcut
konjonktürde Şii kökenli Başbakan Nuri El Maliki’nin yönetiminde derin bir siyasal ayrışmaya doğru yol alan Irak’ta,
etnik ve dinsel ayrımlar üzerinden şekillenen ve bölgesel güç
mücadelelerine de eklemlenmiş olan siyasal-yönetimsel krizi sona
erdirebilecek nitelikte içsel ya da dışsal bir aktör henüz ortaya
çıkabilmiş değildir. Irak’ın yaşadığı kriz demokratik ülkelerde görülen
ideolojik-siyasal ayrımlardan ya da farklılıklardan değil de
etno-kültürel ve mezhepsel ayrım çizgilerinden beslendiği ve bu unsurlar
da Irak ulusal kimliğinden çok daha güçlü bir şekilde ifadesini bulduğu
için sorunun çözümü oldukça güçtür. Üstelik Şii kökenli siyasal parti
ve grupların oluşturduğu Ulusal İttifak’ın lideri olarak başbakanlık
koltuğuna oturmuş olan Nuri El Maliki’nin dikta rejimlerine öykünen ve
otoriter bir görünüm arz eden yönetim anlayışı da başta Sünniler ve
Kürtler olmak üzere Irak’ta yaşayan ve farklı grup kimliklerini
içselleştirmiş kesimleri de merkezi Irak Yönetimi’ne
yabancılaştırmaktadır. Nuri El Maliki’nin son dönemde ortaya koyduğu
Türkiye karşıtı tutuma da bu çerçevede yaklaşmak ve özellikle Şii kesim
ile İran arasındaki organik bağı da göz önünde bulundurmak
gerekmektedir.
Türkiye’nin Irak’a bakışı
Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünden
yana olan ve federal bir düzlemde de olsa birleşik Irak’ın yaşatılmasını
savunan bir aktör olarak bilinmektedir. Demokratik, çoğulcu ve taraflar
arasında siyasal eşitliğe dayalı bir Irak’ın yapılandırılması
Türkiye’nin en büyük hayalidir. Zira Türkiye, Irak’ın bölünmesi halinde
kendi güneydoğusuna komşu bağımsız bir Kürt Devleti’nin ortaya
çıkmasından endişe etmektedir. Kendi toprakları içerisinde yaşadığı Kürt
Sorunu’na anayasal ve siyasal-yönetimsel temelde geniş kapsamlı bir
çözüm bulamamış ve ayrılıkçılık temelinde ortaya çıkan terör
eylemlerinden bir türlü yakasını kurtaramayan Türkiye, Irak’ın kuzeyinde
ortaya çıkabilecek bağımsız bir Kürt Devleti’nin kendi toprakları
içerisinde de siyasal yansımalar yaratabileceğinden endişe etmektedir.
Bu minvalde, Türkiye’nin federal eksenli de olsa Irak’ın bütünlüğünden
yana olması anlaşılır bir durumdur. Nitekim son dönemde Kuzey Irak’taki
bölgesel yönetim ile siyasal bağlarını sıkılaştıran Türkiye’nin en
önemli hedefi, başta Mesud Barzani olmak üzere Iraklı Kürt liderleri
bütünleşik bir Irak içerisinde kalmaları yönünde cesaretlendirmek ve
onların başta PKK olmak üzere Türlkiye içerisindeki ayrılıkçı Kürt
hareketlerine destek olmasını engellemektir.
Türkiye’nin Irak’ın bütünlüğünün
korunması yönünde temasta bulunduğu bir diğer grup da Sünnilerdir. Zira
Irak’ta Şiiler ile Kürtler arasındaki toprak tabanlı ve siyasal yönü
ağır basan krizin sonlanabilmesi yönünde inisiyatif alacak en önemli
grup Sünnilerdir. Eğer Sünni Iraklılar da Irak’ın toprak bütünlüğüne
olan desteğini keserse, ortada Irak diye bir devletin kalmayacağı
ortadadır. Irak’ın dağılması ve bu ülkeyi oluşturan 3 temel unsurun
(Şiiler, Sünniler ve Kürtler) kendi başlarının çaresine bakmak üzere
toprak tabanlı bir siyasal mücadeleye başlamaları durumunda,
Ortadoğu’nun göbeğinde Arap Baharı’nın yarattığından çok daha büyük bir
krizin ortaya çıkması olasıdır. Bu tarz bir mücadelenin ortaya çıkması,
başta Türkiye olmak üzere, Irak’a komşu olan ülkeleri çok kötü bir
şekilde etkileyeceği ve Türkiye’yi Irak merkezli olarak İran ile büyük
çaplı ve görünür bir bölgesel mücadelenin içerisine sürükleyeceği için, Türkiye
Irak’taki mevcut siyasal krizin noktalanması için çabalarını
yoğunlaştırmış durumdadır. Ne var ki, Nuri El Maliki ve onun en önemli
bölgesel destekçisi olan İran, Türkiye’nin çabalarının önüne taş koymaya
çalışmaktadır.
İran Arap Baharı’ndan rahatsız
Türkiye’nin Arap Baharı’na destek
vermesi ve hatta bu süreç ekseninde ortaya çıkan siyasal dönüşümü
yönetmek istediği yönünde irade beyanında bulunması, Arap Baharı
çerçevesinde yaşanacak siyasal dönüşümün ardından Türkiye’nin Ortadoğu
halkları nezdindeki meşruiyetinin daha da artmasından çekinen İran’ı
belli manevralar yapmaya itmiştir.
İran’ın Suriye’de Beşşar Esed’e destek vermesi, İran-Suriye-Hizbullah eksenli ittifakı korumaya yönelik bir girişimdir.
Rusya ve Çin de İran’ın arkasında durarak Ortadoğu’da Avro-Atlantik
Dünyası’nın ve Türkiye’nin etkinliğini sınırlama yönlü çabalara zarar
vermeyi ve uluslararası sistemin yapısını oldukça yakından ilgilendiren
Ortadoğu’da İran merkezli bir muhalif blok yaratmayı amaçlamaktadırlar.
Rusya ve Çin’in uluslararası sistem
tabanlı desteğinin farkına varan İran, oluşturmak istediği bölgesel
bloğa Irak’ı da katabilmek amacıyla faaliyetlerini sıklaştırmış ve
nüfusunun %60′tan fazlası Şii olan Irak’ta, başbakan Nuri El Maliki
eliyle siyasal manipülasyon girişimlerine başlamıştır. Maliki’nin
ABD’nin desteğine sahip olan Iraklı Kürtlere karşı gösterdiği tavizsiz
tutum ile özellikle Türkiye ve Suudi Arabistan ile çok yakın ilişkiler
kurmuş olan Sünni Arapların en önemli temsilcilerinden biri olan Irak
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi ve Başbakan Yardımcısı Salih
Mutlak’a karşı giriştiği siyasal linç girişimi, İran’ın, Maliki eliyle
Irak’ta ne denli mevzi kazandığını ortaya koymaktadır.
İran, Irak merkezli bir kaos
yaratarak ve tüm küresel ve bölgesel aktörleri bu kaosa yönlendirerek
kendisi üzerinde oluşmuş olan siyasal baskıyı hafifletmek ve bölgesel
gücünü tüm dünyaya ispatlayarak başta nükleer enerji müzakereleri olmak
üzere, kendisini ilgilendiren tüm meselelerde Irak kozunu kullanmak
istemektedir.
İran’ın Irak merkezli olarak giriştiği
manipülatif girişimler, İran’ın bu ülkede çok ciddi bir siyasal mevzi
kazandığını göstermektedir. Bu durum, Irak’ın bütünlüğünü korumasını
isteyen ve bu minvalde çalışmalar yürüten Türkiye ile İran’ı bölgesel
anlamda karşı karşıya getirmektedir. Nuri El Maliki’nin geçtiğimiz
günlerde Türkiye aleyhinde yaptığı açıklamalar ve Sünni kökenli
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’nin Türkiye’ye sığınmak zorunda
kalması, ülkedeki gerginliğin çok ciddi seviyelere yükseldiğini
gösteriyor.
Bu şerait içerisinde Mesud Barzani’nin
önce ABD’ye daha sonra da Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaretler, petrol
gelirlerinin paylaşımı yönünde ve toprak tabanlı olarak ortaya çıkan
anlaşmazlıklar nedeniyle Irak’tan ayrılarak bağımsızlığını ilan
edebileceğini belirten Iraklı Kürtlerin, krizin çözümü yönünde Türkiye
ile birlikte çalışmak üzere cesaretlendirilmesi amacını taşımaktadır.
Böylece Irak’ta Sünni Araplar ve Kürtler arasında ortak bir cephe
kurulması ihtimali güçlenmiştir. Nuri El Maliki’nin izlediği çatışmacı
politikaların ve İran’ın kendi üzerlerinde oluşturduğu baskının Irak’ı
bölünmeye ve savaşa ittiğinin farkına varan Mukteda Es Sadr gibi bazı
Şii liderler ise, sorunun çözümü yönünde inisiyatif almaya
çalışmaktadır. Ancak sürecin oldukça zorlu geçeceği ortadadır.
Türkiye’nin Ortadoğu nezdinde
izlediği proaktif dış politika Irak merkezli olarak ciddi bir dirençle
karşılaşmış durumdadır. Bu direncin kaynağı ise İran destekli Nuri El
Maliki yönetimidir. Nuri El Maliki’nin izlediği diktatoryal ve çatışma
tabanlı politikalar Türkiye’yi Irak’tan dışlamayı hedeflemekte ve
İran’ın bölgesel hedefleri ile uyumlaşmaktadır. Ne var ki, aynı
politika silsilesi nedeniyle, Maliki’nin ülkesi Irak da etno-kültürel
ve mezhepsel ayrım çizgileri üzerinden bölünme tehlikesi ile karşı
karşıya kalmış durumdadır.
GÖKTÜRK TÜYSÜZOĞLU- Giresun Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi.
Yeni Şafak Gazetesi-03.05.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder