25 Aralık 2012 Salı

İran’ın arsızlığı

(MUSTAFA ÖZCAN/ Yeni Akit Gazetesi)         Humeyni sonrası İran, Safevilik yolunda dolu dizgin ilerliyor. Arap Baharı ve Suriye köşesiyle birlikte Türkiye’nin birinci düşmanı haline gelmiştir. Halbuki, Türkiye uluslararası mahfillerde İran’ın hamiliğini yapmıştır. Buna mukabil, Tahran bize her gün tehdit üzerine tehdit savuruyor.

Velinimetine nankörlük ediyor. İran neden böyle? Bu sorunun tek bir cevabı var. İran’ın kimyası budur ve başkasını yapamaz. ‘Adım Hıdır, becerdiğim budur’ tekerlemesinde olduğu gibi kimyası gereği İran’ın elinden gelen budur.

Halis Çelebi İran’ın pozisyonunu şöyle izah eder: “Hizbullah ve İran, Suriye devrimi konusunda müspet ve yapıcı davransaydı belki de Sünni dünya ile yeni bir siftah yapabilir ve köprü kurabilirlerdi. Tarihi yarık, ayrık ve mesafe kapanabilirdi. Sıffin’den beri olan tarihi yarık ve mesafe aşılabilirdi. Safevilerle tarihi bağı kesebilirlerdi.

Halbuki, onlar İslam adına dünyanın en katı laik rejimlerinden birisine (direniş bahanesiyle) sahiplendiler ve arka çıktılar. Böylece tarih üzerinden tarihi bir fırsatı heba ettiler ve teptiler. “Şimdi de bu destek nedeniyle açığa düşmenin sıkıntısıyla arsızlığa başvuruyorlar. Suriye halkına karşı yaptıkları bir arsızlıktır.

Türkiye’ye karşı yaptıkları artı bir arsızlıktır. Bahreyn’e karşı yaptıkları da ayrı bir arsızlıktır. Hala Ali Ekber Salihi gibi adamlar Suriye ve Bahreyn’de meselenin reformla çözülmesi gerektiğini savunuyorlar.

Bahreyn ile Suriye arasında tek benzerlik, Şiilik adına birinde muhalefete diğerinde iktidara sahip çıkmalarıdır. Başka hiçbir benzerlik yoktur. Kaybeden tarafta yer almak İranlıları çıldırtıyor. Hazımsızlıkları bundandır.

Nejad, Başbakan Erdoğan’ı Çin’e giderken ve gelirken uğradığı İran’da hastalık numarası yaparak karşılamamış ve görüşmekten kaçınmıştı.

Sonra Başbakan Erdoğan Suriye halkının hatırına Nejad ile Bakü’de görüşmüş ve Suriye konusundaki tavırlarını tadil etmelerini telkin etmiştir. Lakin bu İran yanlısı basına farklı bir şekilde aksettirilmiştir.

Lübnan’da Hizbullah’a yakın El Ahbar gazetesinde yazan Eli Şahlup adlı düzenbaz ve paralı kalem Erdoğan’ın Suriye’de kaybettiği çıkarlarını korumak ve Beşşar rejimiyle kanal kurmak için Nejad ile görüştüğünü ileri sürmüştür. Sıfır komşudan sonra sıfır imtiyaz ve çıkarla karşı karşıya kalan Türkiye’nin imtiyazlarını korumak için Nejad’ı aracı yaptığını ileri sürüyordu. Bu yorumunu da İranlı yakın kaynaklara dayandırıyordu!

Bu hem paralı hem de efendileri gibi palavracı olan Eli Şahlup, üstelik Erdoğan’ın Esat’ın çatısı ve vesayeti altında muhaliflerle Suriye rejimi arasında diyalog çatılmasına razı olduğunu yazmıştır (http://www.tartous2day.com/news/show_news.php?id=3426 ). İran böyle bir ülkedir.

İran ne tarihte ne de bugün yapıcı ve güvenilir bir ülke değildir. Gücü yıkıcılığından gelmektedir. Bunu en iyi tahlil edebileceklerden birisi olan tarihin duayenlerinden Halil İnalcık ne dün ne de bugün İran’ın güvenilir bir ülke olmadığını söylemektedir. Halil İnalcık hiçbir şekilde İran’ın güvenilir bir ülke olmadığını ortaya koymaktadır (http://www.todayszaman.com/ newsDetail_get NewsById. action?newsId=297291 ). Birileri de, Türkiye’de bu tarihi birikime rağmen hala İran’a ortak gözüyle bakmakta ve onu ortak olarak bellemektedir.

Bu politika çoktan iflas etmiştir. Yavuz ve Kanuni, İran tehlikesi geçene kadar hiçbir İran elçisini huzuruna kabul etmemiştir.

Hiç açık kapı ve hiçbir menfez bırakmamıştır. Ali İzzetbegoviç ‘tarihte kalma tarihi de unutma’ demiştir. İran tarihte ve sınıfta kalmıştır ve Halis Çelebi’nin deyimiyle tarihin olumsuzluklarını yeniden yüklenmiş ve diriltmiş ve güncellemiştir. Bize düşen de Aliya’nın tavsiyesi doğrultusunda tarihi güncellemek değil, unutmamaktır. Türkiye’de birileri İran’a çok fazla bel bağlıyor.

Bu bir yanılsamadır. Şeb-i Arus vesile yapılarak Nejad Türkiye’ye çağrılmıştır. Mevlana bile onlara göre ortak bölen değil ayırandır. Mevlana bile İran ile aramızda köprü olamaz. Çünkü onların Mevlana’sı bizimkisine benzemez. Ya da Mevlana’ya kulak vermek yerine onu kullanma eğilimindedirler.

Yine bir istiskalle Nejad önce kabul ettikten sonra neden göstermeden ziyareti iptal etmiştir. Onların yaptığını Putin bile yapmamıştır. Türkiye ile ne konuşacaktır? Sözleri bitmiştir ve kendilerine güvenleri de bitmiştir.

Kaybedecekleri bir şeyleri kalmadığından ve sıfırı tükettiklerinden dolayı Beşşar gibi önüne gelene tehdit savurmaktadırlar. Bu yüzden ‘kazan kazan’ değil ‘kaybet kaybet’ politikası izlemektedir. Çünkü bu güne kadar izlemiş olduğu politikalar onu çıkmaza sürüklemiş ve İslam dünyası önünde özelikle Suriye politikalarıyla birlikte savunulamaz bir pozisyona düşürmüştür. Yeis girdabında çırpınmaktadırlar.

Tarihin haritası bellidir. Salahaddin Eyyübi hattı Fatimileri tasfiye ettikten sonra Kudüs’e yönelmiştir. İran tarihteki eski rolüne (Fatimi) dönerken Suriye yeni bir Salahaddin çizgisine gebedir. İran ve İsrail’in Esat sonrasından korkusu bundandır. İddiaları da varlıkları da tehlikededir. ABD ile gizli dostluk ve aleni düşmanlıkla büyüdükten sonra kum saati gibi eriyip gidiyorlar.

18.12.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder