(SERDAR DEMİREL/Yeni Akit Gazetesi) Şiîlik sahip olduğu mesajı kendi dışındaki kitlelere ulaştırmanın zaruretine inanan bir fırkadır.
Bu yüzden de tek hakikat olarak belledikleri kurumlaşmış ve
sistemleşmiş Caferîliği, Müslümanlığın kahir ekseriyetini teşkil eden
Sünnîlere aktarırken dînî bir vâcibeyi yerine getirdiklerine inanırlar.
Denebilir ki; fikir hürriyetinin olduğu
bir yerde insanlar dînî inançlarının propagandasını serbestçe
yapabilmeli değil midir? Kulağa hoş gelen bir savunma. Evet ama
uluslararası ilişkilerde mütakabiliyet esas olduğuna göre inançların
özgürce dillendirilmesi ve bunun gereği olan amellerin serbest olması
taraflar için karşılıklı olması gerekmez mi? Ama durumun böyle
olmadığını konuyla ilgili olanlar bilir.
Şia için inanç ve amel hürriyetini
savunan İran, ülkenin aslî sahiplerinden olan Sünnî vatandaşlarına aynı
hakları vermiyor meselâ..
Kaldı ki Maley dünyasındaki Şiî
yapılanma İran’daki Sünnîlikle eşdeğer tutulamaz, zira Şiîler o
coğrafyada İran Devrimi sonrası yayılmaya çalışırken, İran’daki Sünnîler
Hz. Ömer döneminden beri burada mukîmdirler. 500 yıl öncesine kadar
İran, Safeviler eliyle zorla Şiîleştirilene kadar, Sünnîliğin merkez
bölgelerindendi. Bugün 1 milyon Sünnînin yaşadığı Tahran’da resmi olarak
bir Sünnî câminin açılmasına bile izin vermeyenlerin inanç ve amel
hürriyetine vurgu yapmaları ne kadar inandırıcıdır?
Hâlbuki Maley dünyasına yayılan
Şiî’liğin bu coğrafyada 30 yıllık bir geçmişi vardır. Yani Şiîlik,
Sünnîliğin İran’da olduğu gibi, bu bölgenin tarihî bir realitesi
değildir ve ne yazık ki Malezya’da bir bölen işlevi görmektedir. Bunu
açalım:
Malezya çok kültürlü, çok dinli ve çok
etnikli bir yapıya hâiz bir coğrafya. Yüzde 60′ını Müslümanlar
oluşturuyor. Müslümanlar ise homojen bir yapı sergilememekte; siyasi
tercihlerinde ve din tasavvurlarında farklılaşmaktalar.
Din tasavvurundaki ayrışmalar genel
anlamda Eş’arîlik karşısında modern ve Suud selefiliği gibi Ehli Sünnet
içi bir ayrışmayı ifade etmektedir. Bir de İslâm’la sekülerizmi
buluşturma sevdalıları ve toplumda pek etkileri olmayan hadis karşıtları
gibi guruplar var.
Müslümanların ortak bir İslâm idrakinden
beslenmesi bu ülke için hayatîdir. Bu müşterek idrak dînî inanç ve
ameller açısından bir vahdeti ifade etmiyor sadece. Bu idrak gayrimüslüm
toplum karşısında siyasi birliği ve dolayısıyla siyasi iktidarı
sürdürmenin imkânını da ifade ediyor.
Nüfusun yüzde 60′ını oluşturan
Müslümanlar eğer bir de Şiî-Sünnî merkezli bölünürse, bunun
Müslümanların siyasi birliğini zayıflatacağına, bundan da evvelemirde
ekonomik gücü elde tutan ve nüfusun yüzde 33′ünü oluşturan Çinlilerin,
sonra da Hintlilerin istifade edeceğine kuşku yoktur. Bu yüzden Şiî
yayılmacılık özellikle de hükümeti tedirgin etmektedir. Bir şey hükümeti
tedirgin ettiğinde muhalif yapılar o konuda sessiz kalmayı tercih
ederler.
Eş’arîlik ve selefilik en azından kaynak
birliğine sahip iki ekoldür. Eş’arîlik ve Şiîliğin ihtilafları ise;
itikad, kaynak ve metod itibarıyla iki yakası bir araya getirilemeyecek
cinstendir. Bu yüzden Şiîlikle selefi nüfuzun bölgede yayılması aynı
anlama gelmez.
Son olarak Şiî etkisinin Maley
Müslümanları nasıl böldüğüne dair bir örnek verelim. Bölge Müslümanları
Suriye Baas rejiminin katliamlarına uzun süre tepkisiz kaldı. Hâlâ
önemli bir kesim sessizliğini sürdürmekte. Bunun en önemli sebeplerinden
birisi, İran’ın ve bölgedeki Şiî nüfuzunun etkisidir.
13.12.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder