Irak’ta ABD’nin çekilmesiyle birlikte hız kazanan siyasi kriz, hem derinleşiyor, hem de bölgesel anlamda giderek daha tehdit edici bir özellik kazanıyor.
(NASUHİ GÜNGÖR-Star)
Irak Başbakanı Nuri El Maliki, ikinci iktidar döneminde İran’la dirsek temasını çok daha açık hale getirdi. Dahası, bu ülke üzerinden iktidar alanını genişletmekten ve bunun için son derece tehlikeli adımlar atmaktan da kaçınmıyor.
Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı ve önemli bir Sünni aktör olan Tarık Haşimi’ye yönelik operasyon, bu tablonun en açık örneği. Bu operasyonun asıl hedefinin Türkiye olduğunu, Tahran-Bağdat-Şam üçgenindeki gelişmelerin doğrudan Ankara’yı hedef aldığını daha önce değerlendirmiştik.
Tasfiye edilen siyasi akıl
Sünni Arapların siyasi akıl olarak Irak’a hakim olduğu günler geride kaldı; hele bunu Baas anlayışı üzerinden yeniden inşa etmek neredeyse imkansız. Zaten Sünni Araplar açısından temel sorun da bu. Irak’ta yaşayanların önemli bir bölümü Sünni- Arap-Baas kadrosunun bu ülkeye nelere mal olduğunu unutmuş değil. Sünni Araplar ise bu güvensizliği aşıp, yeni bir siyasi model oluşturma konusunda henüz ciddi bir mesafe alamadı. Kaldı ki yıllar yılı siyasi sistemin dışında kalan Şiilerin iktidar açlığı ile siyasi merkezi işgal etmesine engel olacak güçleri de yoktu.
Irak Şiilerinin iktidara yürüyüş hikayeleri, elbette sadece İran desteği ile açıklanamaz. Şii siyasetinin önemli aktörlerinin uzun yıllar boyunca Londra’da ağırlandığını da bir kenara not etmekte fayda var.
Şii iktidarının köşeye sıkıştırdığı Tarık Haşimi, gerek Türk, gerekse dünya medyasına verdiği tüm demeçlerde aslında şunu söylüyor: Ben Türkiye’nin adamıyım ve beni korumakla yükümlü olan Ankara’dır.
Haşimi, elbette böyle bir ifade kullanmadı, ben sadece onun halini kendi bulunduğum yerden tercüme ediyorum. Yanılmadığımdan da eminim, zira Türkiye uzun yıllardır Irak’taki Sünni Arapları siyasi sistemin içinde tutmak için olağanüstü çaba sarfetti, doğrusunu yaptı; ama devamını da getirmek zorunda.
29 Aralık 2011-Perşembe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder