Öncelikle belirtmek gerekir ki, bir dinin halk arasındaki uygulamalarında geçmiş kültür ve inanış belirtilerinin bulunması, o dinin heterodoksi olduğu anlamına gelmez. Örneğin, Türkiye’de Orta Asya’dan kalma bazı adetlerin halk arasında bir biçimde devam etmesi, İslam’ın bir heterodoksi dini olduğunu göstermez.
Ancak Şia’da durum bu düzeyin çok ötesine geçmiştir; İran’da etkisi görülen tarihi ve bölgesel dinler, İslamiyet’le harmanlanarak yeni bir din ortaya konmuştur.
Farklı dinlerden alıntılar yaparak Heterodoksi (Karma) bir inanış inşa etmek, İran tarihinde ilk kez rastlanan bir vaka değildir. 3. yüzyılda İran’da kurulan Manihaizm de, tıpkı Şia gibi karma bir dindi. Manihaizm, Zerdüşt düalizmi, Babilonya folkloru, Budist ahlak ilkeleri ve Hıristiyan unsurların karışımından oluşmaktaydı. Manihaizm de, o dönem tıpkı Şiilik gibi İran coğrafyasında geniş kabul görmüştü.
İslamiyet’te “kulluk” ön plana çıkarken, eski İran dinlerinin etkisiyle Şiilikte “kutsama” ve “ruhaniyet” esastır. Ayetullahlık, Velayet-i Fakih, İmamet, Kayıp İmam gibi inanç ve pratikler bunun göstergesidir.
İslamiyet’in İran’da Farslılar (Persler) tarafından deforme edilerek, Şia (Şiilik) adı altında yeni bir din ortaya konulmasının üç temel sebebi vardır:
- Tarihin en güçlü imparatorluklarından Pers İmparatorluğu’nun İslam ordularınca yıkılmasının oluşturduğu kompleks ve İslam’a (ve mevcut siyasi otoriteye/halifeliğe) karşı direnç,
- Persçilik orijinli politik yapının, Müslümanlara kaptırılan hinterlandı geri almak için İslam içinde gözüken, ama İslam’dan farklı bir inanış ortaya koyma arayışı,
- Perslerin geleneksel devlet kültürünün parçası olan takiyyeciliğin güçlü tesiri.
Mazhariyet inancı
İran devrimiyle birlikte Şiiliğin, heterodoksi özelliği iyice su yüzüne çıktı; günümüz itibariyle ruhani sınıf Ayetullahların Tanrı’nın yeryüzündeki tecellisi oldukları noktasına vardı.Eski İran, Babil ve Mısır dinlerinde yer alan “ilahi varlığın tarih boyunca kendisini insan suretinde göstereceği” şeklindeki panteist inanç (mazhariyet teorisi) Şia’ya da sirayet etmiştir. Bu inanç kaidesinin dini, siyasi ve hukuki bir formu olan Velayet-i Fakih Doktrini, Şia’da devrim lideri Humeyni tarafından uygulamaya konuldu.
“İran’ın Papalık Doktrini” olarak da nitelenebilecek bu inanışa göre, sadece en üst seviyedeki Ayetullahlar gerçeği kavrayabilir, dünyayı doğru algılayabilir ve dini hükümlerin gizli (batıni) gayelerini anlayabilir. Humeyni, Velayet-i Fakih kavramı ile bütün kararlarına “ilahi” bir kılıf giydirdi. Bu doktrinle, mazhariyet teorisi, devlet sistematiğinin temel taşlarından biri haline getirildi.
Şia’nın ruhani bilginlerine verdikleri Ayetullah (Allah’ın ayeti) ismi bile, mazhariyet teorisinin arka planını göstermesi açısından dikkate değerdir. Şia’nın Hakimiye kolu, ulûhiyetin (ilahlığın) önce imamlar, ardından da halifeler yoluyla insanlara duhul (girdiğine) ettiğine inanmaktadır. Hakimiyye kolu, zamanla evirilerek Dürziliğin doğuşuna sebep olmuştur.
Ric’at inancı
Ric’at inancı, Kayıp İmam başta olmak üzere birçok Şii büyüğünün kötülüğün zirve yaptığı bir dönemde dünyaya gelerek Şiilerin intikamını alacağını ifade eder. Şia dininde, başta Hz. Ali olmak üzere, 12 İmam ve bazı insanların dünyaya geri döneceğine inanılmaktadır.Reenkarnasyon benzeri bu inanç, İran’ın eski dinlerinden Manihaizm’de ve İran’ın hemen yanı başındaki diğer Hindu dinlerinde önemli inanç ilkeleri arasında yer almaktadır.
Tarihçiler, Yahudi Kabalası’na ilham veren Eski Mısır ve Asur dinlerinin Şia’yı tesir altına aldığını savunmuşlardır. Yahudilikte önemli bir yer tutan ric’at anlayışının, aynı şekilde Şiiliğe de geçtiğini belirtmişlerdir.
İran medeniyetlerinden Sasanilerin resmi dini olan Zerdüştlükte 6 ölümsüzler inanışı bulunmaktadır. Şia’da, Zerdüştlükteki kutsal 6 sayısının 6 katı oranında Kayıp İmam’ın dünyayı idare etmek için her kuşaktan evtad denilen 36 kişi tayin ettiği inancı bulunmaktadır. Bunun ötesinde Şiilerin, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ı Kayıp İmam’ın tayin ettiği 36 evtaddan biri olarak gördükleri ve Ahmedinecad’ın da bunu yalanlamadığı biliniyor.
Diğer taraftan Nusayrilik gibi bazı Şii kolları, Reenkarnasyon inancına daha belirgin şekilde aynıyla inanmaktadır.
İşin ironik ve komik tarafı, bu batıl inançlarla yoğrulan Şia’nın, Kayıp İmam’ın tekrar dünyaya döneceğine, İslamiyet’in Hz. Peygamber’den sonra gelen en büyük iki şahsiyeti Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’i dirilteceğine ve sonra onları idam edeceğine inanmalarıdır.
Kadının ortak paylaşımı
Iraklı ruhani Şii lider Ayetullah Mukteda Sadr gibi çok sayıda ayetullah tarafından verilen fetvalarda halen, Şiilerin türbelerine ziyarete gelen ve ülke dışına terörist faaliyetler için giden Şii erkeklerden, kadınların vücutlarını esirgememeleri ve muta hizmetinde bulunmalarını tavsiye edilmektedir.
Mut’a, bütün İslam âlimlerince ve dört hak mezhepte ittifakla haram olarak kabul edilmektedir.
Teslis İnancı
Yarsanilik inancında, dünya, güneşin efendileri olan 3 kardeş ilah tarafından yönetilir. Bu inanış özellikle Lübnan Şiileri (Nusayri ve Fatımiler) tarafından Şiiliğe sokulmuştur. Bazı Şii kollarında “Allah, Muhammed, Ali” üçlü bir inanış (teslis) olarak kabul edilmiştir. Nitekim birçok Şia kolu Hz. Ali’ye ilahlık isnat etmektedir.
Lanet
Dinimiz İslam’da ise lanetten sakınılmış, lanet edenlerin şefaat hakkını yitirecekleri Hz. Peygamber tarafından bildirilmiştir. İslam’ın özünde kötülüğü lanetlemek değil, kötülükten sakınmak vardır.
Yahudiliğin Büyük Etkisi
Doktrin temelini atan İbn-i Sebe’nin bir Yahudi olması sebebiyle, Şia’da Yahudiliğin izleri çok daha büyüktür. Hz. Abdülkadir-i Geylani, Yahudiliğin Şia üzerindeki etkisine “El-Gunye” isimli eserinde değinmiştir. Abdülkadir-i Geylani’ye göre Şiilik fırkası birçok yönden Yahudilere benzemektedir:“1- Yahudiler, “imamlık belli bir zümreye mahsustur” derler. Sebecilere (İbn-i Sebeciler, yani Şiiler) göre de, halifelik yalnız İmam-ı Ali ve onun soyundan olanların hakkıdır.
2- Yahudilere göre, Deccal çıkıncaya kadar, cihat (savaş) caiz değildir. Sebecilere göre de, Kayıp İmam çıkıncaya kadar cihat caiz değildir.
3- Yahudiler de, Sebeciler de yıldızlar çıkıncaya kadar oruç bozmazlar.
4- Yahudiler çoraba mesh eder. Sebeciler de çoraba veya çıplak ayaklara mesh ederler.
5- Yahudi’nin Müslümanı öldürmesi helaldir. Sebecilerin de Ehl-i Sünneti öldürmesi helaldir.
6- Yahudiler, boşadığı kadınla iddet beklemeden evlenirler. Sebeciler de, iddet beklemez. Bir saatliğine de evlenip boşarlar ve arkasından başka bir Sebeci o kadınla evlenebilir.”
Tahrif edilmiş olan Tevrat’ta ifade edilen inançlar ile Şiilikte tanımlanan inançlar birbirine oldukça yakındır. Örneğin, Tevrat’ta Tanrı ile Üzeyr’i güreştiren peygamberlik anlayışına benzer, Şiilerin Hz. Ali’ye ilahlık isnadına varan aşırılıkları vardır. Tevrat’ta eşini menfaat için firavuna peşkeş çeken peygamber anlayışına benzer, Şiilikte (haşa) Hz. Peygamber ve Hz. Ali’ye takiyye isnadı yapılır. Yahudilikte haham sınıfına verilmesi zorunlu olan kurban payları ve vergiler gibi, Şiilikte de humus uygulaması vardır. Bunlar gibi sıralanabilecek onlarca benzerliğin yanı sıra, iki din arasındaki en büyük benzerlik, Şiiliğin tıpkı Yahudilik gibi semavi bir dini tahrif etmiş olmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder