Suriye her şeyden önce Suudi Arabistan’la İran’ın mücadele alanı.
Tıpkı Körfez ülkelerinde olduğu gibi, tıpkı Lübnan’da olduğu gibi.
İran bölgesel ihtirasları olan bir ülke. Üstelik bu ihtiraslarını gerçekleştirme potansiyeli de var. Ama bu potansiyel esas itibarıyla 1979’daki İslam Devrimi’nden sonra kullanılabilir hale gelmişti.
İran devrimi bütün bir İslam coğrafyasında bu ülkeye yönelik bir sempati uyandırmış, yeni rejime destekçiler kazandırmıştı.
Ancak zamanla bu sempati ve destek lokalize oldu; özellikle Sünni topluluklar İran’ın uluslararası politikalarında umduklarını bulamaz oldular. Dünyanın çeşitli ülkelerindeki İslami hareketlerin İran’ın İslamcılığından ümit kesmelerinde 1982’deki Hama Katliamı bir dönüm noktasıdır.
Suriye ordusunun ülkedeki “İslamcı” muhalefet hareketini ezmek üzere gerçekleştirdiği harekâtta Hama şehri yerle bir edilmiş, yediden yetmişe her yaştan 25 bin insan acımasızca öldürülmüştü. İran “İslam” Cumhuriyeti ise bu olaylarda Suriye yönetiminin yanında yer aldı. Çünkü Suriye’deki rejimin varlığını kendi stratejik çıkarlarının gereği görüyordu.
1982 bir tercih anıydı İran için. İslam Devrimini gerçekleştiren kadrolardan bir bölümünün istediği gibi evrensel İslami hareketin bayraktarlığına mı aday olacaktı, yoksa Şiilik adına mı hareket edecekti. İran’ın yeni devlet elitlerince ikinci şıkkın seçildiği Hama Katliamı konusunda gösterilen tavırla ortaya konulmuş oldu.
İran açısından “Şiilik kartı”nı oynamak daha makul ve tercihe şayan bulunmuştu.
Hem o gün yapılan bu tercihin isabetli olup olmadığını hem de başta Suudiler olmak üzere Körfez monarşilerinin Tahran yönetimine karşı besledikleri husumetin gerçek sebebini anlamak için İran’ın dış politikasını belirleyen “Şii Jeopolitiği”nin birkaç detayına göz atmak faydalı olabilir:
* 1979’da İran İslam cumhuriyetini ilk tanıyan İslam ülkesi Pakistan’dı.
* Bölgesinde ABD’nin her zaman en yakın müttefiki olarak temayüz eden Pakistan’ın dünyada İran’daki yeni rejimi tanıdığını açıklayan -Sovyetler Birliği’nden sonra- ikinci ülke olması boşuna değildi.
* Pakistan nüfusunun yüzde yirmisi Şii.
* 2001 sonrasında Amerikalılar öncülüğünde işgal edilerek İran karşıtı Sünni yönetimin tasfiye edildiği Afganistan’ın da yüzde yirmisi Şii.
* Yine Amerikalılar tarafından işgal edilip İran karşıtı Sünni yönetimin ortadan kaldırıldığı Irak’ın ise yüzde 65’i Şii.
* 1979’da İran İslam cumhuriyetini tanıyan -Pakistan’dan sonra- ikinci İslam ülkesi Suriye oldu. Suriye nüfusunun ezici çoğunluğu Sünni. Buna mukabil iktidarda bulunan aile Şiilerce de benimsenmeyen Arap Aleviliği’ne (Nusayriliğe) mensup.
* İran ve Suriye’nin bölgedeki can düşmanları Suudi Arabistan’ın da yüzde onbeşi Şii,
* Yine bugünlerde Suriye’deki Şii yönetimini devirmek üzere en fazla çaba sarf eden Katar’ın kendi vatandaşlarının yüzde yirmisi Şii.
* Arap Baharı sürecinde başlarındaki Sünni yönetimi devirmek isteyen halkın Suudi tanklarıyla ezildiği Bahreyn’de nüfusun yüzde 75’i Şii.
* Vaktiyle Şii Irak’ın Sünni diktatörü Saddam tarafından işgal edilen Kuveyt’in yüzde otuzu Şii.
* İran ve Suriye’nin bölgesel ihtiraslarının ortak “yaşam alanı” Lübnan’ın yüzde 45’i Şii.
İbrahim Kiras/STAR-22 Kasım 2011 Salı