4 Şubat 2012 Cumartesi

İmamet masalı


Müslümanlıkta imanın şartları arasında sayılmayan İmamet, Şiilikte temel iman esaslarından birisidir. Bu noktada Şiiler, kendileri gibi düşünmeyen diğer Müslümanları kafir olarak nitelerler. Şiiler, Hz. Peygambere ithafen “Zamanının imamını tanımadan ölen kimse, cahiliye ölümü ile ölmüştür” diye hadis uydurmuşlardır. Şia’da bunun gibi binlerce uydurma hadis bulunmaktadır.
İmamet, Allah’ın belirli şahısları insanlığın imamı (önderi) olması için önceden seçtiğine ve gönderdiğine inanmaktır. Şii inancında, gerçek imamların sadece Hz. Hüseyin’in soyundan geleceğine, günahsız olduklarına ve Allah’ın yeryüzündeki temsilcileri olduklarına inanılır. Oysa dinimizde günahsızlık (ismet) sıfatına sadece peygamberler haizdir.
Şiilere göre, imamet makamı peygamberlik makamı gibi ilahi bir makamdır. Peygamberlik makamının devamı ve benzeridir; hatta üstünlük noktaları vardır. İmamlar, peygamberler gibi ilahi ilimle teyit edilmiştir. Geçmişin ve geleceğin bütün ilimleri peygamberlere verildiği gibi imamlara da verilmiştir. Yani bu ilimlere sahip imamlar, canları istediğinde dinin hükümlerini kafalarına göre değiştirebilirler.
Kimi Şia kollarına göre, peygamberlerin getirdiği şeriat sadece halka (avama) hitap eden basit ilimlerden oluşur, gerçek ilmi (ilm-i hakikati) ise 12 imamdan başka hiç kimsenin bilemez. 12 İmam ne zaman öleceklerini bilirler ve canları istemeyince de ölmezler. Bu gibi iddialar öne süren Şia, İmamet makamını Peygamberlik makamının üzerine çıkararak İslamiyet sınırlarından dışarı çıkmıştır.
Bugün birçok Şii dualarını doğrudan imamlara yapar, isteklerini imamlardan isterler.  Hatta Şiilerin Hakimiyye kolu imamların ilah olduğuna inanmaktadır.  Hakimiyye fırkasına göre sekiz din esasından biri, ulûhiyetin (tanrının) insan şeklinde devamlı zuhur ettiğine inanmaktır. Bu esasa göre, Allah öncelikle Hz. Ali’nin bedeninde zuhur etmiş, ardından imamların bedenlerinde kendini göstermiştir. Suriye’deki yönetimi elinde bulunduran Nusayriye ve Sebeiye gibi gruplar da benzer şekilde Hz. Ali’nin ilah olduğu iddiasındadırlar.
Bu görüş, Şii-Fatımi Halifesi El-Hakim Biemrillah zamanında geniş kabul görmüştür. El-Hakim’in kendisinin de, bu ilahi hululün (Allah’ın insan şeklinde görünmesinin) son ve en büyük halkası olduğuna inanılmıştır. Nitekim bu inanç, halen Lübnan’da Dürzîlik adı altında geniş kabul görmektedir.
Tarihi kökenlerine bakıldığında, sapkın Şii inançlarının bölgede geçmişte etkili olan pagan (putperest) dinlerden beslendiği anlaşılmaktadır. Nitekim El-Hakim Biemrillah’ın halifelik yaptığı Fatımilerin ülkesi Mısır, herkesin bildiği üzere hermetik (panteizme dayanan, yani insanın tanrılaşabileceğini savunan) putperest dinlerin esin kaynağıdır.

Kayıp İmam

Şia inanışına göre On Birinci İmam olan Hasan el-Askerî’nin bir oğlu bulunmaktaydı. Fakat On İkinci İmam olacak bu çocuk, bir mağaraya girerek gayba karışmış; Allah onu insanlardan saklamıştır. Şiiler, kayıp imamın halen sağ olduğuna inanırlar. İnanışa göre kayıp imam daha sonra tekrar zuhur edecektir (ortaya çıkacaktır).
Şia’ya göre, On Birinci İmam Hasan-ı Askeri’nin şahadetinden sonra, Kayıp İmam hicri 260 yılında çölde gizlendi. Hicri 260 yılından 329 yılına kadar, yani altmış dokuz yıl “Küçük Gizlilik” (Gaybet-i Suğra) dönemidir. O zamandan Kayıp İmam’ın zuhur edinceye kadar geçen sonraki dönem ise “Büyük Gizlilik” (Gaybet-u Kübra) dönemidir.
Kayıp İmam, dünya ile ilişkisini Küçük Gizlilik döneminde kesmez. Dört elçiyle görüşür ve emirlerini dünyaya iletir. Bu elçilere “Naip” adı verilmektedir. Şiiler, Şia büyüklerinden kabul edilen “özel naipler” vasıtasıyla sorularını Kayıp İmam’a ulaştırıp cevap aldıklarına inanmışlardır.
Naip inanışı, aslında Hıristiyanlığın bölgedeki etkisinin de bir sonucudur. Şiiler Hıristiyanlıktaki havari kavramına öykünerek, Hz. İsa’nın havarileri gibi, Kayıp İmam’ında naipleri olduğu inancını benimsemişlerdir. Bu şekilde Kayıp İmam, İsa Mesih’e benzetilerek kutsanmıştır. Diğer yandan, bu sahtekâr Naipler vasıtasıyla yepyeni bir din inşa edilmiştir.
Şia, Dördüncü Naip de öldükten sonra, Kayıp İmam’ın Irak Samarra’da bir odada gizlendiğine inanmıştır. Kayıp İmam’ın son peygamber Hz. Muhammed’den üstün olduğunu, Hz. Peygamberin Kayıp İmam dönemini yaşamadığı için eksik kaldığını iddia ederler. Halen Şii mabetlerinde, televizyonlarda, reklamlarda, afişlerde “Kayıp İmam seni bekliyoruz” “Ne yaptıysak senin için yaptık” gibi sloganlar görülür.

Yeni Peygamberlik makamı: Ayetullahlık

Günümüzde (Büyük Gizlilik) döneminde, Şia’ya göre Kayıp İmam’ın vekilliğini Ayetullahlar devam ettirmektedir. Kayıp İmam’ı bekleme döneminde, dini ve dünyevi işlerin kontrolü tamamen Ayetullahların elindedir. Ayetullah makamı, dinin iman esaslarından birisi olan imamet esasının uzantısı ve sorgulanamaz bir kurumu olarak karşımıza çıkar. Bu sebeple Ayetullahlara yüce bir makam ve maneviyat yüklenir.
Ayetullahlar sürekli yeni içtihatlarda bulunabilir ve dine yeni kurallar getirebilir; özetle dini tahrif etme hak ve özgürlükleri vardır. Her Şii kendine bir Ayetullah seçerek soracağı tüm soruları bu Ayetullaha sorar. Ayetullah o kişinin merci-i taklidi (taklit makamı) olur.  İran’da bu şekilde istediği içtihadı yapabilen binden fazla Ayetullah bulunmaktadır.
Ayetullahtan Ayetullaha ve dönemden döneme dinin esasları değişikliğe (tahrife) uğradığından, dini pratikler zaman içinde -Müslüman ülkelerde olduğu gibi- ekolleşmemiş ve dini tarikatlar meydana gelmemiştir. Bu sebeple İran’da, Müslüman ülkelerindeki gibi yaşayan bir tarikat kültürü de yoktur.
Ayetullah’ların referans aldığı Ayetullahlara ise Ayetullah-ı Uzma (Büyük Ayetullah) adı verilir. Günümüzde 5 tane Ayetullah-ı Uzma vardır. Bunların en çok bilinenleri İran’daki Ali Hamaney ve Irak’taki Ali Sistani’dir.

Velayet-i Fakih: Allahın gölgesi

12 İmama ve İmamların devamı olan Ayetullahlara masumiyet ve ruhaniyet yüklenen İran’da, İran Devrimi lideri Humeyni tarafından Velayet-i Fakih doktrini oluşturulmuştur. Velayet-i Fakih, Kayıp İmam gelip dünyayı zulümden kurtarana kadar onun yetkileriyle donatılmış olan yüce makamdır.
Humeyni bu teorisini İran Devrimi ile birlikte uygulamaya başlamıştır. Humeyni yetkilerini Allah’tan aldığını, din ve devlet işlerini Kayıp İmam adına idare ettiğini öne sürmüş; buna karşı çıkan binlerce Ayetullah devrim sonrası öldürülmüştür. Velayet-i Fakih makamında bugün Ali Hamaney oturmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder