11 Ocak 2013 Cuma

Canı cehenneme!

(MUSTAFA ÖZCAN / Yeni Akit Gazetesi)          Esat ailesi Hama olaylarından bu yana en az 100 bin kişinin kanına girmiştir. Bununla ilgili kimse de yargılanmadı.

Kum yığınları gibi kellelerden kuleler inşa ederek yoluna devam etmek istiyor. Kasım ayından bu yana ki (6 Ocak 2013), ilk konuşmasında yine bütün köprüleri attı. Kendisini ‘tanrı’ yerine koyduğu besbelli. Af dilemek yerine muhalifleri şartlı affetmekten bahsediyor. Mübarek gibi Kaddafi gibi ve Bin Ali gibi vakıadan kopuk olarak yaşıyor. Kendini ‘tanrı’ yerine koyduğundan dolayı vakıayla ilgili değil, vakıa onunla ilgili olmalı. Konuşmasında bütün suçu ve yükü ‘ikinci soytarı’ Maliki gibi muhaliflerin ve onu kışkırtan dış çevrelerin üzerine yıktı. Kendisi ise meşruiyetini ‘tanrı’ sıfatıyla kendisinden alıyor. Aslında baştan beri siyasi bir çözümden yana olduklarını söylemiş lakin ‘ortak’ bulamadıklarından yakınmıştır. Bu da gösteriyor ki, kendisini daima çözümün omurgası olarak görmektedir. Olmazsa dünya düzeni yıkılır! Kesinlikle iktidarı devretmek bir yana iktidar paylaşımına bile yanaşmamıştır. Zaten böyle bir rejimle ortaklık kurmak ancak kendini tuzağa atmak olur. Beşşar Esat’ın bu sözleri kendisini yaldızlı ve batıl sözlerle savunmaktan başka bir şey değil. Göstericiler ilk günlerde ve haftalarda ıslahalattan ve reformlardan bahsetmişlerdir. Süheyr Atasi gibi muhalifler 2000 yılından beri reformlar ve diyalog istediklerini lakin güçlü konumda iken kendileriyle diyaloga yanaşmadığını aksine hapishanelere doldurduğunu hatırlatıyor. Ancak meşruiyetine hizmet ettiği sürece muhalif saydığı isimlerle işbirliğine gitmiştir. Dolayısıyla Beşşar’a göre muhalefet ‘yandaş muhalefet’ olmak zorundadır. Bu ise bir çelişkidir. Yandaş muhalefet, muhalefet olmayıp iktidar gökkuşağının bir parçasıdır.

‘Tarihi’ olanak nitelendirilen lakin hiçbir yenilik içermeyen konuşmasında Arap Baharına da sataşmış ve onu ‘eriyen bir köpük’ olarak nitelendirmiş. Aslında 21 aydır eriyen bir şey varsa o da Suriye rejimidir. Eridiğini göremeyecek kadar da vakıadan kopuktur. Kendisi Arap Baharı karşısında eriyen bir kum saatine benzemektedir. Nitekim, konuşmasını değerlendiren cephedeki mücahitler Arap Baharının saatli bir bomba gibi olduğunu ve eninde sonunda kendisini barındıran başkanlık sarayı tepesinde de patlayacağını ve kendisini tamuya göndereceğini ifade ediyor. Beşşar Esat bu konuşmasını galiba Lahdar İbrahimi ve dış pazarlıkların önünü kesmek istedi. Bu konuşmasıyla Rusların ‘çekilme yönünde kendisini ikna edemiyoruz’ sözlerini de teyit etmiş oldu. Lahdar İbrahimi’nin çabalarını çerçeveledi. Buna göre, kendi siyasi geleceğini tartışmanın üzerinde görüyor. Hala ‘el Esed ile’l ebed/Sonsuza dek Esat’ diyor. İkinci olarak, muhalifleri dış güçlerin kuklası olarak değerlendiriyor. Kuklalar yerine onları oynatan dış güçlerle görüşebileceğini söylüyor. Beşşar bu konuşmasıyla bir kez daha katliamcı kimliğine kibri de eklemiş oldu. Bu durumda muhaliflerin de kendisini muhatap almak yerine kendisine destek veren İran, Rusya ve Çin’i muhatap almaları daha doğru olur! Zaten Beşşar onlara alenen teşekkür etmiştir. Bu konuşması onun vakıadan kopuk değil aynı zamanda geri zekalı olduğunu da bir kez daha ispatlamıştır.

Konuşmasının içeriği şudur: Kendisini ve yaptıklarını tartışmaya açmadan muhaliflerin teslimiyetini istiyor. Konuşmasının kalan tarafı dolgu maddesinden ibarettir. Sanki zafer konuşması yapmaktadır. Halbuki, bu, bir veda konuşmasına daha yakındır. Muhaliflere dış desteğin kesilmesini istiyor. Muhaliflerin silahı sustuğunda cevap hakkı saklı olmak kaydıyla rejimin kolluk kuvvetleri de ‘lütfen’ katliam silahlarını gömecekler ve kınına sokacaklarmış. Siyasi çözüme baştan beri açık ve teşne olduklarını lakin ortak ve muhatap bulamadıklarını söylüyor. Hem ortak yok diyor hem de silahlı grupları dışarıda tutarak milli bir diyalog konferansı başlatmaktan söz ediyor! Dış güçlerin kuklası olarak saydığı siyasi ve askeri muhalifleri dışarıda tutarak nasıl bir ateşkese ve ardından milli diyalog konferansı öneriyor? Bu konuşma karşısında Lahdar İbrahimi’nin zerre kadar haysiyeti varsa derhal istifa etmesi gerekiyor! Bu tutumla siyasi çözüm olmayacağı belli. İbrahimi’nin değerlendirmesiyle Beşşar cehennem seçeneğine oynuyor. Acaba yine zaman kazanmak ve bir şeyler yapıyor gözükerek dış dünyada meşruiyet mi sağlamaya çalışıyor? Amacı buysa sekteye uğramıştır. Ama artık kaybedeceği bir şeyi kalmadığı için son sözlerini söyleyebilir. Terörün durmasından ve sınırların denetiminden ve ordunun son aşamada operasyonlara son vermesinden dem vuruyor. Sonrasında milli diyalog başlatılacak ve milli misak tespit edilecek ve referanduma sunulacak. İkinci merhalede, ‘geniş katılımlı’ hükümet kurulacak ve yeni anayasa hazırlanacak ve halkın tasvibine sunulacak. Sonunda de mahkumlar ölmedilerse Beşşar’ın genel affına mazhar olacaklar! Daha önce biz bunları görmüştük. Beşşar 2011 ve 2012 yıllarında parlamentoyu yenilemiş ve bazı anaya maddelerini değiştirmişti. Uygulayan değişmedikçe kanunların değiştirilmesi kandırmadan ibaret kalacaktır. Esat temel problemin kendi olduğunu göremiyor. Anayasa vesaire türev problemdir. Önemli olan ülkeyi kimin yönettiğidir. Eskiden başkalarını kandırmaya çalışan Esat şimdi son perdede kendini kandırmaya çalışıyor. Son konuşmasında ‘Allah düşmanlarına’ karşı savaştıklarını söyledi. Kendi zaviyesinden doğrudur. Daha önceki konuşmalarında 50 yıldır İslamcılara karşı savaştıklarını söylemişti. Laikliği savundukları için hedef alındıklarını ifade etmişti. Şimdi ise Allah düşmanlarıyla savaştıklarını söyledi. Firavun gibi kendini tanrı yerine koyduğundan böyle düşünmesi tabiidir. Bir de halkı korumak için kendilerini feda ettiklerini söylüyor. Halk ise ‘gölge etmesin başka ihsan istemeyiz’ diyor.

Destekçileriyle birlikte canı cehenneme!

08.01.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder