(MUSTAFA ÖZCAN / Yeni Akit Gazetesi) Esat ailesi Hama olaylarından bu yana en az 100 bin kişinin kanına girmiştir. Bununla ilgili kimse de yargılanmadı.
Kum yığınları gibi kellelerden kuleler
inşa ederek yoluna devam etmek istiyor. Kasım ayından bu yana ki (6 Ocak
2013), ilk konuşmasında yine bütün köprüleri attı. Kendisini ‘tanrı’
yerine koyduğu besbelli. Af dilemek yerine muhalifleri şartlı
affetmekten bahsediyor. Mübarek gibi Kaddafi gibi ve Bin Ali gibi
vakıadan kopuk olarak yaşıyor. Kendini ‘tanrı’ yerine koyduğundan dolayı
vakıayla ilgili değil, vakıa onunla ilgili olmalı. Konuşmasında bütün
suçu ve yükü ‘ikinci soytarı’ Maliki gibi muhaliflerin ve onu kışkırtan
dış çevrelerin üzerine yıktı. Kendisi ise meşruiyetini ‘tanrı’ sıfatıyla
kendisinden alıyor. Aslında baştan beri siyasi bir çözümden yana
olduklarını söylemiş lakin ‘ortak’ bulamadıklarından yakınmıştır. Bu da
gösteriyor ki, kendisini daima çözümün omurgası olarak görmektedir.
Olmazsa dünya düzeni yıkılır! Kesinlikle iktidarı devretmek bir yana
iktidar paylaşımına bile yanaşmamıştır. Zaten böyle bir rejimle ortaklık
kurmak ancak kendini tuzağa atmak olur. Beşşar Esat’ın bu sözleri
kendisini yaldızlı ve batıl sözlerle savunmaktan başka bir şey değil.
Göstericiler ilk günlerde ve haftalarda ıslahalattan ve reformlardan
bahsetmişlerdir. Süheyr Atasi gibi muhalifler 2000 yılından beri
reformlar ve diyalog istediklerini lakin güçlü konumda iken kendileriyle
diyaloga yanaşmadığını aksine hapishanelere doldurduğunu hatırlatıyor.
Ancak meşruiyetine hizmet ettiği sürece muhalif saydığı isimlerle
işbirliğine gitmiştir. Dolayısıyla Beşşar’a göre muhalefet ‘yandaş
muhalefet’ olmak zorundadır. Bu ise bir çelişkidir. Yandaş muhalefet,
muhalefet olmayıp iktidar gökkuşağının bir parçasıdır.
‘Tarihi’ olanak nitelendirilen lakin hiçbir yenilik içermeyen
konuşmasında Arap Baharına da sataşmış ve onu ‘eriyen bir köpük’ olarak
nitelendirmiş. Aslında 21 aydır eriyen bir şey varsa o da Suriye
rejimidir. Eridiğini göremeyecek kadar da vakıadan kopuktur. Kendisi
Arap Baharı karşısında eriyen bir kum saatine benzemektedir. Nitekim,
konuşmasını değerlendiren cephedeki mücahitler Arap Baharının saatli bir
bomba gibi olduğunu ve eninde sonunda kendisini barındıran başkanlık
sarayı tepesinde de patlayacağını ve kendisini tamuya göndereceğini
ifade ediyor. Beşşar Esat bu konuşmasını galiba Lahdar İbrahimi ve dış
pazarlıkların önünü kesmek istedi. Bu konuşmasıyla Rusların ‘çekilme
yönünde kendisini ikna edemiyoruz’ sözlerini de teyit etmiş oldu. Lahdar
İbrahimi’nin çabalarını çerçeveledi. Buna göre, kendi siyasi geleceğini
tartışmanın üzerinde görüyor. Hala ‘el Esed ile’l ebed/Sonsuza dek
Esat’ diyor. İkinci olarak, muhalifleri dış güçlerin kuklası olarak
değerlendiriyor. Kuklalar yerine onları oynatan dış güçlerle
görüşebileceğini söylüyor. Beşşar bu konuşmasıyla bir kez daha katliamcı
kimliğine kibri de eklemiş oldu. Bu durumda muhaliflerin de kendisini
muhatap almak yerine kendisine destek veren İran, Rusya ve Çin’i muhatap
almaları daha doğru olur! Zaten Beşşar onlara alenen teşekkür etmiştir.
Bu konuşması onun vakıadan kopuk değil aynı zamanda geri zekalı
olduğunu da bir kez daha ispatlamıştır.
Konuşmasının içeriği şudur: Kendisini ve yaptıklarını tartışmaya
açmadan muhaliflerin teslimiyetini istiyor. Konuşmasının kalan tarafı
dolgu maddesinden ibarettir. Sanki zafer konuşması yapmaktadır. Halbuki,
bu, bir veda konuşmasına daha yakındır. Muhaliflere dış desteğin
kesilmesini istiyor. Muhaliflerin silahı sustuğunda cevap hakkı saklı
olmak kaydıyla rejimin kolluk kuvvetleri de ‘lütfen’ katliam silahlarını
gömecekler ve kınına sokacaklarmış. Siyasi çözüme baştan beri açık ve
teşne olduklarını lakin ortak ve muhatap bulamadıklarını söylüyor. Hem
ortak yok diyor hem de silahlı grupları dışarıda tutarak milli bir
diyalog konferansı başlatmaktan söz ediyor! Dış güçlerin kuklası olarak
saydığı siyasi ve askeri muhalifleri dışarıda tutarak nasıl bir ateşkese
ve ardından milli diyalog konferansı öneriyor? Bu konuşma karşısında
Lahdar İbrahimi’nin zerre kadar haysiyeti varsa derhal istifa etmesi
gerekiyor! Bu tutumla siyasi çözüm olmayacağı belli. İbrahimi’nin
değerlendirmesiyle Beşşar cehennem seçeneğine oynuyor. Acaba yine zaman
kazanmak ve bir şeyler yapıyor gözükerek dış dünyada meşruiyet mi
sağlamaya çalışıyor? Amacı buysa sekteye uğramıştır. Ama artık
kaybedeceği bir şeyi kalmadığı için son sözlerini söyleyebilir. Terörün
durmasından ve sınırların denetiminden ve ordunun son aşamada
operasyonlara son vermesinden dem vuruyor. Sonrasında milli diyalog
başlatılacak ve milli misak tespit edilecek ve referanduma sunulacak.
İkinci merhalede, ‘geniş katılımlı’ hükümet kurulacak ve yeni anayasa
hazırlanacak ve halkın tasvibine sunulacak. Sonunda de mahkumlar
ölmedilerse Beşşar’ın genel affına mazhar olacaklar! Daha önce biz
bunları görmüştük. Beşşar 2011 ve 2012 yıllarında parlamentoyu yenilemiş
ve bazı anaya maddelerini değiştirmişti. Uygulayan değişmedikçe
kanunların değiştirilmesi kandırmadan ibaret kalacaktır. Esat temel
problemin kendi olduğunu göremiyor. Anayasa vesaire türev problemdir.
Önemli olan ülkeyi kimin yönettiğidir. Eskiden başkalarını kandırmaya
çalışan Esat şimdi son perdede kendini kandırmaya çalışıyor. Son
konuşmasında ‘Allah düşmanlarına’ karşı savaştıklarını söyledi. Kendi
zaviyesinden doğrudur. Daha önceki konuşmalarında 50 yıldır İslamcılara
karşı savaştıklarını söylemişti. Laikliği savundukları için hedef
alındıklarını ifade etmişti. Şimdi ise Allah düşmanlarıyla
savaştıklarını söyledi. Firavun gibi kendini tanrı yerine koyduğundan
böyle düşünmesi tabiidir. Bir de halkı korumak için kendilerini feda
ettiklerini söylüyor. Halk ise ‘gölge etmesin başka ihsan istemeyiz’
diyor.
Destekçileriyle birlikte canı cehenneme!
08.01.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder