26 Ocak 2013 Cumartesi

İran sonunda Albayrak’ı da sinirlendirdi

(Hakan ALBAYRAK, Star Gazetesi)         Hakan Albayrak, bugünkü yazısında Batı ve İran’ın Suriye konusunda aynı çizgide olduğunu işledi. Albayrak yazısında Hamaney’e tüm müslümanların rehberi ünvanının verilmesine de karşı çıkıyor. Albayrak, İran’ın Suriye karşıtlığını eleştirdiği yazısında, Hamaneyîn sadece rehber olabileceğini ve İran’da Cumhurbaşkanı dahil başka kimsenin söz hakkı olmadığını dile getirdi. Albayrak Batı’nın Patriotlar ve mühendislerle Suriyeyi işgal edeceğini söylemenin komik olduğunu belirtiyor.

Bir internet sitesinde Ali Hamaney için “Dünya Müslümanlarının ve Mustazaflarının Rehberi” demişler. Bu hesaba göre Ümmet-i Muhammed’in tamamı İranlı veya İrancı, Esed rejiminin katiller sürüsü mustazaf (ezilen), ekmek kuyruğunda beklerken bombalanan Suriyeli kadınlar ve çocuklar ise müstekbir (ezen) olmuş oluyor.

Biz kendisine İran devletinin başı diyelim. İran’da seçilmiş cumhurbaşkanı ve meclis “rehberlik makamı” nezdinde zurnanın son deliği kadar bile itibar sahibi olmadığına ve ilk sözü de son sözü de daima Hamaney söylediğine göre, devletin bizzat kendisi desek de olur.

Bir de “Ümmetin Dışişleri Bakanı” hikâyesi vardı. 1981’den 1997’ye kadar İran’ın dışişleri bakanlığını yapan Ali Ekber Velayeti için öyle derlerdi bir dergimizde. O zamanlar böyle şeylere gülüp geçerdim, şimdi ağzımı açıp gözümü yummamak için kendimi zor tutuyorum.

Neyse…

Velayeti şimdi Hamaney’in dış politika danışmanı. Bu sıfatla verdiği saçma sapan bir beyanatta Beşşar Esed’ı Suriye’nin meşru cumhurbaşkanı olarak tanımlamış, İsrail’e karşı oluşturulan direniş hattının kopmaması için Esed’in iktidarda kalması gerektiğini söylemiş, Esed’i sonuna kadar desteklemeye kararlı olduklarını vurgulamış ve ‘Esed bizim kırmızı çizgimizdir’ demiş. Sonra da ‘Fakat’ demiş ‘Suriye halkının tercih hakkını gözardı ettiğimiz manasına gelmiyor bu.’ Ya hangi manaya geliyor? Sizin kafanız mı karışık yoksa bizimle kafa mı yapıyorsunuz?’Esed ille de iktidarda kalacak, bu uğurda SONUNA KADAR mücadele edeceğiz’ diyorsanız, Suriye halkının tercihine zerre kadar kıymet vermiyorsunuz işte.

Dikkat buyurun: İsrail’e karşı oluşturulan direniş hattını koruyacak bir lider demiyorlar, ille de Esed diyorlar. Prensip meselesi değil ahbap-çavuş meselesi. Bizim oğlan Esed! Diktatör evladımız bizim! Canımız cânîmiz!

Böyle kırmızı çizginin Allah belâsını versin.

Patriot meselesi

Beşşar Esed rejiminin Türkiye’ye bir intikam saldırısı düzenlemesi ihtimaline karşı bir tedbir olarak NATO’dan Patriot füze savunma sistemi isteyen hükümet, Rus ve Çin emperyalizminin gölgesinde İrancılık ve

Beşşarcılık yapan çevreler tarafından emperyalist işbirlikçisi olmakla suçlanıyor. Komik tabii.

Batı’nın iki adet Patriot sistemi ve 250 Hollandalı Patriot teknisyeni ile Suriye’yi işgal edeceğini düşünebilecek kadar aklını peynir ekmekle yemiş kimse olamaz. Kaldı ki Batı’dan gelen bütün mesajlar Esed rejimine karşı bir askeri müdahalenin söz konusu olmadığı yönünde. Sahadaki silahlı devrim gruplarında ağırlığı İslamcılar teşkil ettiği müddetçe böyle bir şey düşünülemez zaten. Mali’de İslamcılara karşı askeri operasyon için çabucak seferber olan Batılıların Suriye’de yaşanan faciaya iki senedir seyirci kalmaları bize bir şey söylüyor olmalı. Şöyle bir şey: Suriye’ye bir Batı’nın askeri bir müdahalesi olacaksa, o müdahale

Esed’e karşı değil İslamcı devrim birliklerine karşı olacaktır.

Patriot meselesine dönelim. Hükümet elbette psikopat Esed rejimine karşı mümkün olan bütün tedbirleri alacaktır. Almazsa, bugün Patriot üzerinden hükümeti hırpalamaya çalışanların yarın Esed mevzilerinden Suriye’ye -Allah korusun- füzeler fırlatıldığı takdirde “Niye almadın?” diye hükümetin yakasına yapışacaklarından hiç şüphem yok.

Türkiye’nin Amerikan savunma sitemlerine muhtaç olması ve NATO’dan yardım istemek zorunda kalması utanç verici mi? Evet, utanç verici. Bu utançtan kurtulmak için yerli savunma sanayiini alabildiğine geliştirmeye ve NATO’ya duyulan ihtiyacı ortadan kaldıracak bir bölgesel entegrasyonu gerçekleştirmeye, Dicle-Fırat havzasından başlayarak bütün Ortadoğu’yu kapsayacak bir güvenlik alanını oluşturmaya bakalım.

Batı’ya bağımlılıktan tamamen kurtulmanın ve emperyalistlerin bölgemizdeki fitne-fesat imparatorluğunu yıkmanın başka yolu yok.

23.01.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder