19 Ocak 2013 Cumartesi

Paris suikastının arkasında kimler var?

(AMBERİN ZAMAN/Habertürk Gazetesi)          İmralı’yla başlatılan yeni görüşmelerin yarattığı olumlu atmosferin yayılmaya başladığı bir anda, 3 PKK’lı kadının Paris’in en işlek caddelerinden birinde bulunan Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda yakın mesafeden susturucu tabancayla vurulup öldürüldükleri haberleriyle sarsıldık. Cinayetlerin kimin tarafından işlendiği konusunda çeşitli spekülasyonlar uçuşurken iktidar, Kürt siyasal hareketinin temsilcileri ve dağdakiler hep aynı görüşte birleşti: Barış süreci hedef alınmıştı.

Kurbanlardan Kürdistan Ulusal Kongresi Paris temsilcisi olan 30 yaşındaki Fidan Doğan ve PKK’nın gençlik örgütlenmesinde yer aldığı iddia edilen Leyla Söylemez‘in isimlerini ilk kez duydum. Ancak operasyonun asıl hedefi olduğu anlaşılan PKK’nın kurucu kadrosunda yer alan ve 80’li yıllarda Diyarbakır Cezaevi’nde yaşatılan barbarca işkencelerden fazlasıyla nasibini alıp ama hiçbir şekilde “çözülmeyerek” efsane haline gelen Sakine Cansız‘ı tanıyordum.

Bu ince, uzun boylu kadın militanla 1994 yılında Irak ve İran’ı ayıran dağların tepesindeki Zeleh kampında Osman Öcalan ile röportaj yapmaya gittiğimde karşılaşmıştım. Adı gibi sakindi; militanlar arasında Osman Öcalan‘dan daha fazla otorite kurmuştu ve çok seviliyordu. Kelimelerini büyük özenle seçiyordu. Koyu kızıl rengi saçlarını örgüyle toplayan Cansız‘ın üniforması jilet gibiydi. Ancak dağda da olsa kadın her daim kadındır dedirten üstü minnacık pembe güllerle işlenmiş krem rengi yün çoraplarını halen unutamıyorum. Ne de boyuna nazaran ayaklarının küçüklüğünü. Cansız, Abdullah Öcalan‘ı eleştirme cesareti gösteren ender PKK’lılardan biri olarak anılıyordu. Öcalan 1999’da yakalandığında Osman Öcalan‘ın, artık “tutsak” konumuna düştüğü için ağabeyinin yetkilerinin alınması gerektiği fikrine karşı Cansız, kadın militanları örgütleyip bellerine el bombası bağlayarak intihar etme tehdidinde bulununca Osman Öcalan çark etmek zorunda kalmıştı. Cansız, Abdullah Öcalan‘ı eleştirse de PKK liderine sonuna kadar sadık biriydi.

Suikastın sebeplerine gelince: Maksat görüşmeleri sekteye uğratmak idiyse tam tersi oldu. Başbakan Erdoğan‘ın ilk açıklamaları gayet temkinliydi. “Hemen bir yorum içerisine girmek yanlış olur” diyen Erdoğan her ne kadar saldırıların örgüt içi hesaplaşma olasılığına işaret etse dahi Kandil’i direkt olarak suçlamadı. Ve “Terörle mücadeleye yönelik iyi niyetli adımlarımızı atmaya devam edeceğiz, ta ki netice alana kadar” sözleriyle çözüm noktasında güçlü iradesini yeniden ortaya koydu. Kandil’den gelen açıklamalar ise benzer şekilde AK Parti iktidarına yönelik herhangi suçlayıcı ifadeler içermiyordu, sadece “dış güçlerle” bağlantılı “Türk Gladyosu’nun işi” olabileceği yönündeydi. Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk ise infazları iç hesaplaşma tahminlerini reddederek “Bazı güç odakları Türkiye’nin Kürt meselesini çözmüş güçlü bir Türkiye olmasını istemiyor da olabilirler” şeklinde yorumladı.

Olağan şüpheli

Dün görüştüğüm Batılı diplomatların birçoğu da uluslararası güçlerin parmağına işaret ederken “Peki, kim?” diye sorduğumda “İran” cevabını verdiler. Malum Ankara’nın ABD öncülüğünde Malatya’da radar üssü kurulmasına izin vermesiyle birlikte başlayan İran-Türkiye gerginliği Suriye kriziyle birlikte yeni boyutlara ulaştı. Türkiye’nin Esad rejimini devirmek üzere muhaliflere verdiği destek, İran tarafından nihai hedefin kendisi olduğu inancını günbegün pekiştiriyor. Dolayısıyla son zamanlarda PKK’nın yeniden kendi sınırlarından Türkiye’ye sızmasına göz yumması sürpriz değil.

 Geçtiğimiz yaz PKK’nın Şemdinli’deki güç gösterisini İran’ın desteğiyle gerçekleştirdiği tahminleri çokça dillendirilmişti. Batılı diplomatlar ayrıca olayın tüm AB ülkeleri arasında Türkiye’nin Suriye politikasına en yoğun desteği veren Fransa’da gerçekleşmesine dikkat çekiyorlar. Paris İranlı rejim muhaliflerinin yoğun olarak seçtikleri adres. Ve bu nedenle İran istihbaratının da en fazla örgütlendiği ve aralarında eski Başbakan Şahpur Bahtiyar olmak üzere onlarca muhalifi katlettikleri Avrupa başkentlerinin başını çekiyor.

Cansız ve arkadaşlarının infazının, başta Murat Karayılan olmak üzere barış masasına yaklaşan PKK komutanlarına bir uyarı niteliğinde olduğu tezi, İran’ın bu kanlı geçmişine baktığımızda hiç de yabana atılacak cinsten değil. Yine de Başbakan’ın dediği gibi sabırlı olmak ve tekrarlanması muhtemel tüm provokasyonlara inat barış yolundan asla sapmamak lazım.

12.01.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder