2 Ocak 2013 Çarşamba

İran’da “Acem Baharı” yaşanacak mı?

Ambargonun etkisi günlük hayata ve sokağa henüz çok yansımamış. Oysa ki bu yaptırımların bir hedefi İran halkını rejime karşı ayaklandırmak ve “Acem Baharı”nı tetiklemek.

Bir toplantı sonrası İranlı lisans üstü üniversite öğrencilerine “pat” diye bu soruyu soruyorum. Amacım hem tepkilerini görmek hem düşüncelerini öğrenmek. Arap dünyasında yaşanan olaylara “bahar” demekten hoşlanmasam da uluslararası kod bu olduğundan, çabuk reaksiyon alabilmek için böyle soruyorum.

Sorumu duyan öğrenciler önce birbirlerine bakıyor, sonra kaçamak bakışlarla etrafı kolaçan ederek hızlı hızlı konuşuyor. Cevap verirken çok rahat değiller ve bunu gizlemekte zorlanıyorlar. Belli ki onlar da “bahar” kelimesini kabul etmiyor. Biri şu ifadeyi kullanıyor: “Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da olanlar, bahar ya da her neyse, Suriye’de olmadı. Çünkü Suriye’de güçlü bir devlet mekanizması var (istihbaratı kast ediyor). O sayede Esad iki yıldır iktidarını koruyor. İran Suriye’den çok daha güçlü bir devlet.”

Bu kısa konuşmadan anlaşılması gereken şu: İran’da istihbarat çok güçlü. Böyle bir şeye kolay kolay izin vermez. Zaten özel sohbetlerden öğrendiğimiz kadarıyla Yeşil Hareket’in 2009’daki başkanlık seçimlerinden sonra sokaktaki gösterileri düzenleyen liderlerinin çoğu tutuklu. Dolayısıyla İran’da yeni bir eylem serisi başlaması için yeni sokak liderlerinin ortaya çıkması gerek. Bu da kısa vadede olacak gibi görünmüyor. Ama 2009’daki olayların bastırılması, İran’ın Arap dünyasında yaşanan olaylardan endişe etmediği anlamına gelmiyor. Çünkü rejim hücre yenileyemiyor. Gençlerle rejim arasında güçlü bir bağ olmadığını söylemek yanlış olmaz.

Tahran’ın eteklerine bakan zirvesi karlı Elbruz Dağları’na ve yoğun trafik dolayısıyla adeta uçsuz bucaksız bir otoparka dönmüş geniş bulvarlara bakarken bunları düşünüyorum. Dağdan gelen temiz havayı içime çekmek istiyorum ama ciğerlerime dolan sadece egsoz dumanı oluyor. İran’daki durum da biraz böyle. Başka bir şey görüyor, beklenti içine giriyorsunuz, ama sonuç hiç de umduğunuz gibi olmuyor. Acem diplomasisi denilen şey tam da bu değil mi?

İran pek çok anlamda göründüğü gibi değil. Batı basınında görmeye alıştığımız “çarşaflı kadın ve molla imajıyla” değerlendirilecek bir ülke hiç değil.

Gecenin geç saatlerinde, akan derenin sesini dinleyerek Tahran’ın meşhur eğlence yeri Derbent’e tırmanırken, kızlı erkekli İranlı gençler, renkli ışıkların, kendilerini davet eden garsonların sesleri arasında şakalaşıyor, fotoğraflar çekiyorlar.

Kaldığımız İstiklal Oteli’nin Lobisi’nde İran İslam Devrimi’nin Rehberi Ayetullah Humeyni ile Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney’in fotoğraflarının arasında bir başka aksakallının maskotu gelenleri selamlıyor: Noel Baba! Tehran Times gazetesinin manşetinde de “Mutlu Noeller” yazılı bir fotoğraf var. Vitrinlerde süslü yılbaşı ağaçları göze çarpıyor. Bu, ülkedeki nüfusun yaklaşık yüzde 0,155’ini oluşturan (yaklaşık 100 bin) Hristiyan’ın geleneklerini saygı duruşundan daha öte bir durum.

Aralık ayında gülümseyen güneşi görüp dışarı çıkan insanlar, sevgililer, evet belki biraz tedirgin, belki biraz mesafeli ama sokakta. Kadınlar bakımlı. Otobüslerde harem selamlık uygulaması olsa da bunu delenler de yok değil. Daha küçük servis araçlarında böyle bir ayrım zaten yok. Ünlü Golestan Sarayı’nın duvarlarında hafif müstehcen sayılacak tarihi minyatürler, çiniler kapatılmamış. İran rejimi bir Taliban taassubuna sahip değil. İran İslam rejimi, tarihine, derin devlet kültürüne sahip çıkıyor.

Ambargonun etkisi günlük hayata ve sokağa henüz çok yansımamış. Oysa ki bu yaptırımların bir hedefi İran halkını rejime karşı ayaklandırmak ve “Acem Baharı”nı tetiklemek. Ambargo şu ana kadar sadece büyük yatırımların önünü kesmiş durumda, altyapı ve modernizasyon gibi konularda sorun var. Finansal açıdan makro düzeyde sıkıntılar yaşanıyor. Ama bu durum şu ana kadar insanları doğrudan vurmuş değil. Elbette İran riyalinin dolar karşısında yüzde üç yüze varan değer kaybı, enflasyon etkiliyor ama bu etki, içine kapalı bir ekonomide azar azar hissediliyor. Devlet dar gelirli çalışanlarına yüzde 15 civarında yaptığı artışla etkiyi zayıflatmak istemiş. Bir de 1800 cc’den geniş hacimli motorlu araçlara yapılan benzin sübvansiyonu kaldırılıyor.

Ama Arap dünyasındaki gelişmeler İran rejiminin göz ardı edemeyeceği bir risk. Geçtiğimiz günlerde “İslami Uyanış” adı altında düzenlenen uluslararası toplantıya Dini Lider Hamaney de katıldı. Burada savunulan tez, Arap ülkelerindeki olayların “İslami Uyanış” olduğu ve bu hareketin aslında İran’da 30 yıl önce başladığı. İranlılar “Biz bu süreci 30 yıl önce yaşadık, tekrar etmeye gerek yok” savının arkasına sığınıyor. Suriye’deki olayları ise “sahte İslami uyanış” olarak değerlendiriyor. Bu toplantıya katılan Gazi Üniversitesi’nden Doç.Dr. Mehmet Şahin’e göre bu girişimler ne kadar gizlenmeye çalışılsa da İran’ın endişelerini ortaya koyuyor: “Bu korkunun ortaya çıkardığı bir durum. Ateşin bize sıçramasını nasıl engelleriz çabası. Ben bunu mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya benzetiyorum.”

Gerçekten de bu izlenimlerin hepsinde bir gerçek payı var. Evet rejim güçlü, evet istihbarat sağlam, evet 2009 seçimlerinden sonra başlayan Yeşil Hareket bastırıldı. Ama rejimle gençler arasındaki kopukluk da bir gerçek. Tekrarlamakta sakınca yok: Rejim hücre yenilemekte zorlanıyor.

Demokrasinin gelişememesi, rejimin tutucu özellikleri, sosyal medyanın yasaklanması, Batı’dan kopukluk İran’ın gerçek potansiyelini ortaya koymasını engelliyor. İran enerji zenginliği, asırlara uzanan devlet aklı ve devlet kültürü, yüksek insan kalitesi, gelişen teknolojisi ve büyük nüfusu ile müthiş bir potansiyele sahip. Dünya ile daha entegre bir İran’ın şu ankinden çok daha güçlü ve etkili olacağı kesin. Ama bunun önündeki engelleri aşması da çok kolay görünmüyor.

Kaynak: timeturk.com – 29.12.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder