7 Kasım 2012 Çarşamba

Amerika devrimi kaçırıyor

(Mustafa ÖZCAN/Yeni Akit Gazetesi)          Fehmi Koru 1 Mart tezkeresine taraftarlar olan çevrelerin Suriye tezkeresine karşı olduklarını hatırlattı. Nedeni, Irak’ı işgal eden ABD’nin Suriye’ye askeri müdahaleye mesafeli durmasıdır. İçimizdeki Amerikan yandaşları bu konuda en küçük bir işaret alsalardı İran ekseni politikasını değil Türkiye’nin yaklaşımını benimserlerdi. Yine de istisnalar var. ABD ve İran, İrak’ta Baas’a karşı savaştılar. Suriye’de ise tam tersine Baas’ın yanındalar. En azından muhalif Halit Hoca’nın olaylardan çıkardığı sonuç bu. ABD’nin İran’a düşmanlığına fazla bel bağlamamak gerekir. Söylemi bir tarafa tutumu ve konumu gereği İran, ABD’ye çok hizmet etmiştir. Iraktan bir misal verelim. Bağdat’tan yazan Müşrik Abbas (El Hayat 3 Kasım 2012) Nuri Maliki’nin yeni Irak politikasını Iran-ABD dengesi üzerine oturtmayı öngördüğünü Türkiye’yi hesaba katmadığını yazıyor. Maliki’nin hesabında ne Türkiye ne de Körfez Arapları var. Türkiye verilecek sus payı kabili birkaç ihale ile avutmayı düşünmüşler. Bağdat yönetimi böylece İran ve ABD ile yoluna devam edeceğini öngörmüş ama evdeki hesap çarşıya uymamış. ABD ve İran’ın kucağına oturan Maliki’nin Arap Sünnilerle, Kürtlerle sürtüşme içine girmesi üzerine Türkiye ile yolları ayrılmış. Ve Suriye de meselenin tuzu biberi olmuş. Nebil Şebib’in ifadesiyle Suriye’de de Türkiye’nin bizatihi çıkarlarıyla ABD’nin bizatihi çıkarları çatışıyor demesek de örtüşmemektedir.

Bu ABD’nin angajmanlarından kaynaklanıyor. ABD ideolojik olarak Suriye devrimine yabancı. Muhalefeti İslami çeperinden çıkarmak ve laik ve çok yapılı yani cılız hale getirmek istemektedir. Bunu yaparken de herkesi kucaklamak ve bütün kesimleri temsil etme kavramının arkasına sığınıyor. Bu telkini Irakta Maliki’ye niye yapmıyor? Ya da daha etkili bir biçimde yapmıyor? Türkiye’de 1 Mart tezkerecileri veya 1 Mart tezkeresini veto Türkiye’nin Irakta ön alması gerektiğini savunanlar Suriye, cephesinde köstekleyici bir roldeler. Bunu Amerikan tutumlarından bağımsız okumak mümkün değil. Havayı kokluyorlar ve ona göre tavır alıyorlar. İlla da emir veya telkin almalarına gerek yok. Buna karşılık, Türkiye ve Arap dünyasına ulusalcı kesimler veya gönlünü Suriye rejimine kaptıran kesimler inatlarıyla hala Suriye devrimini Amerikan patentli olarak görme eğilimindeler. Bu onların vicdani sorunu. Şam rejimi yanlıları olayların başında Ürdün, Lübnan ve Suudi Arabistan’ı suçlamışlardı. Bugün ise tam tersi bir gelişme ile karşı karşıyayız. Arap Baharı’nın dalgaları Ürdün ve Kuveyt’i dövmeye başladı ve Ürdün Kraliyeti, muhaliflerine Suriye üzerinden mesaj veriyor. ‘Ayağınızı denk alın ve Suriye’den ders alın diyor. Onlara korkuluk olarak Suriye modelini gösteriyor.
Suriye rejimini ve bağlantılarını en iyi bilenlerden birisi ve Esat ailesinin tarihini yazan İngiliz gazeteci Patrick Seale’dir. Patrick Seale, ABD’nin Stinger füzeleri de dahil muhalefete nitelikli silahlar verdiğini ısrarla reddettiğini hatırlatıyor. Seale de Rusya gibi muhaliflere ‘Esat’la uzlaşın gidin’ diyor. Patrick Seale göre ABD, Şam rejiminden değil Şam’ın Afganistan olmasından korkuyor. Beşşar Esat’la ayrı kampa düşmekten değil Kaide ile aynı kampa düşmekten korkuyor. Suriye muhalefetinin Katar buluşması öncesinde Hillary Clinton’ın çıkışı İstifhamlara yol açmıştır. Amerikan seçimleri öncesinde bu çıkış taktik bir çıkış değilse strateji değişikliğine işaret edebilir. Hillary, Libya’dan beri devrimlerin İslami tonundan şikayetçi. Bundan hiç kuşku yok. Lakin Suriye’de abarttıkları tarzda ‘aşırı İslamcılar’ var mı? Abdulbasıt Sida varsa aşırı akımları Batı’nın ve dünyanın haklı davaya ilgisizliğinin ürünü olarak görüyor. Suriye halkı İslam’ın mutedil biçimini benimsemektedir. Kaide ise bahane olamaz zira Suriye ile sınırlı bir olay değildir ve az çok her yerde varlığı bilinmektedir. Kaide bahanesiyle ABD İslamcı değil, post İslamcı bir yapılanma istemektedir. Mümkünse dayatmaktadır. İslam Suriye halkının damarlarında dolaşan kimliktir ve onu kimse söküp alamaz. Ve sadece ABD değil İran, Rusya, Çin ve bütün dünya bir araya gelse Suriye devrimini söndüremez. Takdir-i hüdâ, kuwet-i bâzu ile dönmez. Bir şem’a ki, mevlâ yaka, üflemekle sönmez. Suriye rejimi devrimi kimyasal yolla söndürmeye çalışırken ABD ve ortakları simyasal savaşla onu dönüştürmeye çalışıyorlar.

ABD çoktandır Suriyeli muhalefete yeniden yapılanma (ovemaul/heykele) telkini yapıyor. Askeri yardım için Hür Suriye Ordusunun komuta kademesinde değişiklik istiyor. Değişiklik yapılsa da vaat edilen yardımlar bir türlü gelmedi. Konseyin Genişlemesiyle alakalı ABD’nin verdiği isim listesinden bahsediliyor. Rıdvan Ziyade ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner bunu yalanlasa da böyle bir kanaat var. Rejimden kopan ve Hür Suriye Ordusuna katılan generallerden Faiz Amru ‘büyük güçlerin Suriye devrimini kaçırdıklarım’ ifade etmektedir (Russia, Syrians irked by US push overhaul opposition, Toda’y Zaman, 3 Kasım 2012). Halit Hoca, Hillary Clinton’m çıkışıyla alakalı çok ses getiren bir değerlendirme yapmış ve ABD’nin Baas kalıntılarını iktidarda bırakmak istediğini söylemişti. Dolayısıyla ABD devrimden ziyade pazarlığa inanıyor ve bu yolla kendi gündemini dayatmaya çalışıyor. Devrimle ilgili iç savaş ve mezhep savaşı tabirini kullananlar bununla bir yere varmak istiyorlar. Bu kavramlar müzakerecilerin gerekçesi. Lahdar İbrahimi, Rusya ve ABD İçin olaylar bir iç savaş. Bu tespiti yapanlara göre çözüm müzakerelerden geçiyor. Riyad Seyf isminin öne çıkarılmasını da buna bağlayanlar var. Lakin Seyf rejimle müzakerenin mümkün olmadığını söyledi. Türkiye’de PKK ile müzakere taraftarları olduğu gibi Suriye meselesinde de Esat’la müzakere taraftarları var. Katar ise doğru bir adlandırma ile iç savaş değil orada bir soykırımın ve jenositin yaşandığını açıkladı. Halis Çelebi gibi bağımsız Suriyeli yazarlar da buna katılıyorlar.

Yapılan ve geçmişleri gereği PKK ve Şam rejimi ile müzakere yapılamaz. Tasfiyelerinden başka seçenek olamaz.

06.11.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder