(Mustafa ÖZCAN/Yeni Akit Gazetesi) Fehmi Koru 1 Mart tezkeresine taraftarlar olan çevrelerin Suriye tezkeresine karşı olduklarını hatırlattı.
Nedeni, Irak’ı işgal eden ABD’nin Suriye’ye askeri müdahaleye mesafeli
durmasıdır. İçimizdeki Amerikan yandaşları bu konuda en küçük bir işaret
alsalardı İran ekseni politikasını değil Türkiye’nin yaklaşımını
benimserlerdi. Yine de istisnalar var. ABD ve İran, İrak’ta Baas’a karşı
savaştılar. Suriye’de ise tam tersine Baas’ın yanındalar. En azından
muhalif Halit Hoca’nın olaylardan çıkardığı sonuç bu. ABD’nin İran’a
düşmanlığına fazla bel bağlamamak gerekir. Söylemi bir tarafa tutumu ve
konumu gereği İran, ABD’ye çok hizmet etmiştir. Iraktan bir misal
verelim. Bağdat’tan yazan Müşrik Abbas (El Hayat 3 Kasım 2012) Nuri
Maliki’nin yeni Irak politikasını Iran-ABD dengesi üzerine oturtmayı
öngördüğünü Türkiye’yi hesaba katmadığını yazıyor. Maliki’nin hesabında
ne Türkiye ne de Körfez Arapları var. Türkiye verilecek sus payı kabili
birkaç ihale ile avutmayı düşünmüşler. Bağdat yönetimi böylece İran ve
ABD ile yoluna devam edeceğini öngörmüş ama evdeki hesap çarşıya
uymamış. ABD ve İran’ın kucağına oturan Maliki’nin Arap Sünnilerle,
Kürtlerle sürtüşme içine girmesi üzerine Türkiye ile yolları ayrılmış.
Ve Suriye de meselenin tuzu biberi olmuş. Nebil Şebib’in ifadesiyle
Suriye’de de Türkiye’nin bizatihi çıkarlarıyla ABD’nin bizatihi
çıkarları çatışıyor demesek de örtüşmemektedir.
Bu ABD’nin angajmanlarından
kaynaklanıyor. ABD ideolojik olarak Suriye devrimine yabancı. Muhalefeti
İslami çeperinden çıkarmak ve laik ve çok yapılı yani cılız hale
getirmek istemektedir. Bunu yaparken de herkesi kucaklamak ve bütün
kesimleri temsil etme kavramının arkasına sığınıyor. Bu telkini Irakta
Maliki’ye niye yapmıyor? Ya da daha etkili bir biçimde yapmıyor?
Türkiye’de 1 Mart tezkerecileri veya 1 Mart tezkeresini veto Türkiye’nin
Irakta ön alması gerektiğini savunanlar Suriye, cephesinde köstekleyici
bir roldeler. Bunu Amerikan tutumlarından bağımsız okumak mümkün değil.
Havayı kokluyorlar ve ona göre tavır alıyorlar. İlla da emir veya
telkin almalarına gerek yok. Buna karşılık, Türkiye ve Arap dünyasına
ulusalcı kesimler veya gönlünü Suriye rejimine kaptıran kesimler
inatlarıyla hala Suriye devrimini Amerikan patentli olarak görme
eğilimindeler. Bu onların vicdani sorunu. Şam rejimi yanlıları olayların
başında Ürdün, Lübnan ve Suudi Arabistan’ı suçlamışlardı. Bugün ise tam
tersi bir gelişme ile karşı karşıyayız. Arap Baharı’nın dalgaları Ürdün
ve Kuveyt’i dövmeye başladı ve Ürdün Kraliyeti, muhaliflerine Suriye
üzerinden mesaj veriyor. ‘Ayağınızı denk alın ve Suriye’den ders alın
diyor. Onlara korkuluk olarak Suriye modelini gösteriyor.
Suriye rejimini ve bağlantılarını en iyi
bilenlerden birisi ve Esat ailesinin tarihini yazan İngiliz gazeteci
Patrick Seale’dir. Patrick Seale, ABD’nin Stinger füzeleri de dahil
muhalefete nitelikli silahlar verdiğini ısrarla reddettiğini
hatırlatıyor. Seale de Rusya gibi muhaliflere ‘Esat’la uzlaşın gidin’
diyor. Patrick Seale göre ABD, Şam rejiminden değil Şam’ın Afganistan
olmasından korkuyor. Beşşar Esat’la ayrı kampa düşmekten değil Kaide ile
aynı kampa düşmekten korkuyor. Suriye muhalefetinin Katar buluşması
öncesinde Hillary Clinton’ın çıkışı İstifhamlara yol açmıştır. Amerikan
seçimleri öncesinde bu çıkış taktik bir çıkış değilse strateji
değişikliğine işaret edebilir. Hillary, Libya’dan beri devrimlerin
İslami tonundan şikayetçi. Bundan hiç kuşku yok. Lakin Suriye’de
abarttıkları tarzda ‘aşırı İslamcılar’ var mı? Abdulbasıt Sida varsa
aşırı akımları Batı’nın ve dünyanın haklı davaya ilgisizliğinin ürünü
olarak görüyor. Suriye halkı İslam’ın mutedil biçimini benimsemektedir.
Kaide ise bahane olamaz zira Suriye ile sınırlı bir olay değildir ve az
çok her yerde varlığı bilinmektedir. Kaide bahanesiyle ABD İslamcı
değil, post İslamcı bir yapılanma istemektedir. Mümkünse dayatmaktadır.
İslam Suriye halkının damarlarında dolaşan kimliktir ve onu kimse söküp
alamaz. Ve sadece ABD değil İran, Rusya, Çin ve bütün dünya bir araya
gelse Suriye devrimini söndüremez. Takdir-i hüdâ, kuwet-i bâzu ile
dönmez. Bir şem’a ki, mevlâ yaka, üflemekle sönmez. Suriye rejimi
devrimi kimyasal yolla söndürmeye çalışırken ABD ve ortakları simyasal
savaşla onu dönüştürmeye çalışıyorlar.
ABD çoktandır Suriyeli muhalefete
yeniden yapılanma (ovemaul/heykele) telkini yapıyor. Askeri yardım için
Hür Suriye Ordusunun komuta kademesinde değişiklik istiyor. Değişiklik
yapılsa da vaat edilen yardımlar bir türlü gelmedi. Konseyin
Genişlemesiyle alakalı ABD’nin verdiği isim listesinden bahsediliyor.
Rıdvan Ziyade ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner bunu
yalanlasa da böyle bir kanaat var. Rejimden kopan ve Hür Suriye Ordusuna
katılan generallerden Faiz Amru ‘büyük güçlerin Suriye devrimini
kaçırdıklarım’ ifade etmektedir (Russia, Syrians irked by US push
overhaul opposition, Toda’y Zaman, 3 Kasım 2012). Halit Hoca, Hillary
Clinton’m çıkışıyla alakalı çok ses getiren bir değerlendirme yapmış ve
ABD’nin Baas kalıntılarını iktidarda bırakmak istediğini söylemişti.
Dolayısıyla ABD devrimden ziyade pazarlığa inanıyor ve bu yolla kendi
gündemini dayatmaya çalışıyor. Devrimle ilgili iç savaş ve mezhep savaşı
tabirini kullananlar bununla bir yere varmak istiyorlar. Bu kavramlar
müzakerecilerin gerekçesi. Lahdar İbrahimi, Rusya ve ABD İçin olaylar
bir iç savaş. Bu tespiti yapanlara göre çözüm müzakerelerden geçiyor.
Riyad Seyf isminin öne çıkarılmasını da buna bağlayanlar var. Lakin Seyf
rejimle müzakerenin mümkün olmadığını söyledi. Türkiye’de PKK ile
müzakere taraftarları olduğu gibi Suriye meselesinde de Esat’la müzakere
taraftarları var. Katar ise doğru bir adlandırma ile iç savaş değil
orada bir soykırımın ve jenositin yaşandığını açıkladı. Halis Çelebi
gibi bağımsız Suriyeli yazarlar da buna katılıyorlar.
Yapılan ve geçmişleri gereği PKK ve Şam rejimi ile müzakere yapılamaz. Tasfiyelerinden başka seçenek olamaz.
06.11.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder