5 Kasım 2012 Pazartesi

İran, ne olursa olsun Suriye’de rejime yardım eder

Dışişleri eski Bakanı Yaşar Yakış, dış gündemi Akit’e değerlendirdi. En sıcak dış gündem olan Suriye konusunda çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Yakış, İran’ın tavrını eleştirdi. 

Suriye’yi kendine en yakın müttefik olan gören İran’ın, Suriye’deki rejimin düşmemesi için elinden ne geliyorsa onu yapacağını belirten Yakış, “Suriye’de 5 milyon insan ölse de İran yine de Baas rejimine yardım etmekten vazgeçmez” değerlendirmesinde bulundu. Yakış, Suriye’de şu anda binlerce İranlının, Baas rejimini ayakta tutmak için bulunduğunu kaydetti

AK Parti’nin ilk iktidara geldiği dönemde, Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Yaşar Yakış, Suriye’de Baas rejiminin 1982 yılında Hama’da gerçekleştirdiği katliamlar sırasında da Şam Büyükelçiliğimizde müsteşarlık görevinde bulunuyordu. Ortadoğu’yu çok iyi bilen ve yıllarca bu ülkelerde çeşitli kademelerde diplomat olarak görevde bulunan Yaşar Yakış ile Suriye’de yaşanan gelişmeleri konuştuk…

- Öncelikle Arap ülkelerinde yaşanan isyanı nasıl değerlendiriyorsunuz? Arap Baharı’nı Amerika veya İsrail mi başlattı veya bir anda halkta oluşan öfke patlaması sonucu başlayan ayaklanmalarda Amerika ve İsrail olaya sonradan mı dahil oldu?

- Ben ikinci söylediğiniz ihtimali daha yüksek görüyorum. Çünkü olayın başlayış tarzına bakarsanız, İsraillilerin ve Amerikalıların; Tunus’ta Muhammed Buazzizi’ye ‘Sen git pazar tezgahını elinden aldır, ondan sonra karakola git, orada seni azarlasınlar, ondan sonra kendini yak’ demiş olabileceği şeklinde bir senaryonun kurgulanamayacağı ortadadır. Tunus’ta başlayan ilk ayaklanmanın tamamen spontane, kendi dinamiği içerisinde geliştiğini kabul etmek lazım; ama öfke patlaması yaşandıktan sonra dünyadaki her ülkenin, bu durumdan kendisi için en yararlı sonucu elde etmeye çalışması doğaldır. Uluslararası ilişkiler zaten böyle işlemektedir.

“Her ülkenin gerçeği farklı”

- Bir bakıma pastadan pay alma…

- Batı dünyası açısından düşündüğümüzde, Tunus’ta pasta pek büyük değildi. Onun için Tunus’a ilgi azdı; ama Libya’da durum farklıydı. Petrol şirketlerinin Libya’da büyük çıkarları olduğu için bu ülke o petrol şirketlerinin arkasındaki devletlerin büyük ilgi odağı haline geldi. Yemen ise daha ziyade Aden Körfezi civarındaki güvenlik sebebiyle ve El Kaide’nin bu ülkeye yerleşip yerleşmeyeceği açısından ilgi konusu oldu.

“Mısır’ın özgür olup olmaması batı’nın umurunda değil”

Mısır’daki gelişmeler, bu ülkenin Ortadoğu ve Arap alemi için önemli bir ülke olmasından ötürü Batı dünyasının ilgisini çekmektedir. Ayrıca, Mısır’da bir de Hıristiyan nüfus faktörü var. Mısır’ın nüfusunun yüzde 8 ila 12 arasında bir bölümünü teşkil eden Kıpti Hıristiyanların bu ülkedeki gelişmelerden nasıl etkileneceği Batı kamuoyunu yakından ilgilendirmektedir; ama belki ilginin daha önemli bir sebebi Mısır’daki gelişmelerin İsrail’in güvenliğini nasıl etkileyeceği hususudur. Yoksa Mısır halkının daha özgür olup olmayacağı Batı dünyasının en çok önem verdiği husus değildir.

- Suriye özeline gelirsek… Suriye’de 18 Mart’ta Deraa’da başlayan ayaklanma, Arap ülkelerindeki isyanın rüzgarından etkilenerek mi yoksa İsrail veya Amerika’nın etkisi mi vardı?

- Suriye’deki ilk hareketlerin Deraa’da başlaması bana dış tahrik olabileceği intibaını veriyor. Çünkü Suriye toplum yapısını düşündüğünüz zaman en gayrimemnun insanlar Suriye’nin neresinde yaşar diye sorsanız bana, Deraa’dadır demem. Deraa, belki en kolay maniple edilebildiği için olaylar orada başlatıldı.

“Esed’in kalması İsrail’in işine yarar”

- İsrail, Suriye’deki ayaklanmaya karşı nasıl bir politika izliyor?

- İsrail başlangıçta “bekle ve gör” politikası izledi ve açık bir tutum almamaya özen gösterdi. Çünkü ne olacağı belli değildi. Beşşar Esed, hemen düşecek olsaydı, ondan kurtulmuş olacaktı; ama İsrail hesabını yaparken Beşşar Esed gibi şimdiye kadar kendisine sorun çıkarmamış olan bir adam dururken, o gitsin de yerine nasıl olacağı belli olmayan, fakat büyük ihtimalle şimdikinden daha fazla İslamî ilkeleri benimsemiş bir yönetimin gelmesinden rahatsız olacağını hesap etmiş olabilir.

İsrail, Esed’in gideceği kesinleşir gibi olunca yerine gelecek olan rejimin, nasıl olacağını gözetiyor. Suriye’de de büyük bir ihtimalle yine bir çeşit Müslüman Kardeşler yönetimi işbaşına gelecektir. İsrail, Suriye’deki Müslüman Kardeşler’in Selefilerin etkisinde mi, Vahabilerin etkisinde mi yoksa El Kaide’nin etkisinde mi kalacağını gözetliyor. Şu anda İsrail’in baktığı husus budur. Bir de Suriye kaos içerisine düşerse, kaos devam ederken, Suriye’den İsrail’e hiçbir şekilde tehdit yönelmez. Suriye’nin İsrail’den geri almak istediği Golan Tepeleri sorununu kolay kolay dile getiremez. Bu yüzden zayıf bir Beşşar Esed dönemi ne kadar sürerse İsrail’in o kadar işine gelir. İsrail, kaostan sonra ortaya ne çıkacağı belirlenmeden de açık bir politikada benimsemek istemiyor.

“Nükleer silahlı Hizbullah, İsrail’in kâbusu olur”

- İsrail, Beşşar Esed düşerse kimyasal silahların başkalarının eline geçmesi ihtimali üzerine saldıracağını söyledi. Bu tehdit dikkate alınmalı mı?

 - Evet, İsrail’in şu anda zihnini en çok meşgul eden husus, kitle imha silahlarını kendisine karşı kullanabilecek olan Hizbullah’ın veya başka bir kesimin eline geçmesini önlemektir. Şu andaki çabasını bu konu üzerinde yoğunlaştırmaktadır. Batı ülkelerini de en kolay bu gerekçe ile harekete geçirebiliyor. Amerika Başkanı Barack Obama da dahil olmak üzere birçok Batılı lider bu konuyu gündeme getirdi.

 - Esed düşerse İsrail saldırır mı?

- Silahların başkalarının eline geçeceği kesin olmadan bu yola tevessül etmez.

“ABD seçime kadar savaş istemiyor” 

- Amerika’nın Suriye politikası nasıl?

 - Amerika başlangıçta bir an önce Beşşar Esed’in gitmesini istiyordu; fakat aradan geçen zaman içinde iki unsur öne çıktı. Birincisi, Barack Obama, ABD’nin Irak’taki başarısızlıklarından sonra Başkanlık seçimlerine kadar yeni bir savaş istemiyor. İkincisi, Suriye konusunda bir bilgi kirliliği var. El Kaide’nin Suriye muhalefetine sızdığına yönelik iddialarda var. Şam’a giden gazeteciler ile Halep’e giden gazetecilerin verdiği bilgiler birbirini tutmuyor. Açıkçası Suriye’de tam olarak ne olduğunu bilemiyoruz. Amerika da bu bilgi kirliliğinde El Kaide’nin, Selefilerin veya Vahabilerin Suriye’de ne ölçüde kök salmakta olduğunu görmeden, fazla ileri gitmek istemiyor. Amerika sağlayacağı silahların en sonunda kimin eline gittiğinin bilinememesi sebebiyle biraz frene basmış durumdadır. Ayrıca Amerikan askerinin Suriye topraklarında savaşmasını da hiç istemiyor.

“Kirli işi Türkiye’nin yapmasını istiyorlar”

Avrupa ülkelerine gelince, onlar da ekonomik kriz sebebiyle büyük meblağlar gerektirecek olan savaşa bulaşmak istemiyor. Bu kirli işi Türkiye’nin yapmasını istiyorlar. Türkiye maazallah bu işe bulaşırsa, şu anda Türkiye’yi buna teşvik edenlerden hiçbirini ortalıkta bulamazsınız. Ayrıca Türkiye, Suriye’ye asker gönderirse oradan çıkması çok zor olur, başarılı olarak çıkması ise imkansız gibidir.

- İran’ın Suriye rejimini desteklediği ortadadır. Peki, Suriye’nin İran için önemi nedir?

 - İran için Ortadoğu’daki hiçbir başka ülke Suriye kadar önemli değildir. Çünkü Amerika’nın Irak’tan çekilmesinden sonra doğan boşluğu İran doldurdu ve nüfuzunu Suriye sınırlarına kadar uzatmış oldu. İran’ın, Lübnan’da da Hizbullah sayesinde oldukça güçlü mevcudiyeti var. Dolayısıyla İran’ın nüfuzunu Akdeniz’e kadar uzatabilmesi için zincirin eksik halkası Suriye’dir. Onun için İran, Suriye’deki rejimin düşmemesi için elinden ne geliyorsa onu yapacaktır.

“Her ülke ulusal çıkarları için hareket eder”

- Peki, Suriye’de çocuk ölse, kadın ölse, yaşlı ölse, 5 milyona yakın insan da ölse İran için değişmez mi?

 - Değişmez. Belki de “realpolitik” adı verilen kavram da tam işte budur. Türkiye dışında, ulvi evrensel değerler uğruna kendi ulusal çıkarlarını feda eden ülke kolay kolay bulamazsınız. Her ülke ulusal çıkarları yönünde hareket eder. İran’ın ulusal çıkarları Beşşar Esed rejimini desteklemesini gerektiriyor.

“İran’ın Suriye’ye asker göndermediğini söyleseler inanmam”

- İran’ın Suriye’ye asker gönderdiği şeklinde iddialar var. Sizin bu konuda bir bilginiz var mı?

- İran’ın yıkıcı faaliyetler konusunda hem geleneği var, hem tecrübesi var, hem geçmişte kötü sicili var hem de bunu yapmaya elverişli altyapısı var; ve bu işe para ayırabiliyorlar. Bunları bilen bir insan olarak İran’ın oraya adam göndermediğini söyleseler inanmam. İran’ın mutlaka şu anda arazide binlerce insanının olduğunu tahmini ediyorum. Bunlar hiçbir şey yapmıyorlarsa, en azından, kendilerine muhalefet mensubu süsü vererek muhalefetin bir araya gelmesini önlemeye çalışıyorlardır.

- Suriye’de Hama katliamı yapıldığı sırada siz de Şam Büyükelçiliğimizde müsteşardınız. İran’ın Hama katliamı karşısındaki politikası nasıldı?

- Hama’daki katliam, olay bittikten sonra dünya kamuoyunun bilgisine ulaştı. O tarihte iletişim imkanları bugünkü gibi yaygın değildi. Bundan 30 yıl öncesinden bahsediyoruz. Hama’da neler olduğunu ancak olaylar bittikten ve oradan kaçan insanlar yaşadıkları vahşeti anlatmaya başladıktan sonra öğrenebildik. Bu nedenle ne İran’ın, ne Türkiye’nin ne de başka bir ülkenin olayları önlemek için bir tepki koyması söz konusu olmadı ve iş bittikten sonrada Türkiye de dahil olmak üzere hiçbir ülke bunu Suriye ile bir mesele haline getirmedi.

“İran ile çatışma arifesine gelebiliriz”

- İran, Suriye rejimini desteklediği için, Türkiye de muhalefetten yana tavır aldığı için İran’dan Türkiye’ye yönelik tehdit açıklamaları yapılıyor. Suriye’de bir mezhep savaşı çıkabilir mi veya Türkiye ile İran arasında bir savaş olabilir mi?

- Suriye’deki gelişmelerin, Türkiye’yi İran’la savaşa sokacak noktaya kadar götürebileceğine ihtimal vermiyorum. Suriye konusunda farklı düşünebiliriz, bu nedenle gerginlik yaşayabiliriz, çatışma arifesine gelebiliriz, ama iki ülke arasında bu nedenle bir askeri çatışma çıkmasını tasavvur edemiyorum. Suriye’deki ihtimallerden biri Suriye’nin vekaleten savaş yapılan bir ülke haline dönüşmesidir. Yani Suriye halkı başkalarının savaşını yaparak, birbirlerini öldürecekler… Bir kesim Suriyeliler Türkiye adına, bir kesim Suriyeliler İran adına çarpışacaklar ve birbirlerini öldürecekler. Bir kesim Rusya adına, Amerika adına savaşacak. Vekaleten savaş dediğim budur. Suriye’nin böyle bir ülke haline dönüşmesi ihtimali halen mevcuttur. Suriye’ye giren her silah, ister rejim yanlılarına isterse muhaliflere iletilmek üzere olsun, piyade tabancası dahi olsa, vekaletle savaş ihtimalini artıracaktır ve Suriye topraklarına sokulan her silah daha fazla insanın ölümü demektir.

Kaynak: Yeni Akit/Hüseyin Kulaoğlu-06.09.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder