Dışişleri eski Bakanı Yaşar
Yakış, dış gündemi Akit’e değerlendirdi. En sıcak dış gündem olan Suriye
konusunda çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Yakış, İran’ın tavrını
eleştirdi.
Suriye’yi
kendine en yakın müttefik olan gören İran’ın, Suriye’deki rejimin
düşmemesi için elinden ne geliyorsa onu yapacağını belirten Yakış,
“Suriye’de 5 milyon insan ölse de İran yine de Baas rejimine yardım
etmekten vazgeçmez” değerlendirmesinde bulundu. Yakış, Suriye’de şu anda
binlerce İranlının, Baas rejimini ayakta tutmak için bulunduğunu
kaydetti
AK Parti’nin ilk iktidara geldiği
dönemde, Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Yaşar Yakış, Suriye’de
Baas rejiminin 1982 yılında Hama’da gerçekleştirdiği katliamlar
sırasında da Şam Büyükelçiliğimizde müsteşarlık görevinde bulunuyordu.
Ortadoğu’yu çok iyi bilen ve yıllarca bu ülkelerde çeşitli kademelerde
diplomat olarak görevde bulunan Yaşar Yakış ile Suriye’de yaşanan
gelişmeleri konuştuk…
- Öncelikle Arap ülkelerinde yaşanan
isyanı nasıl değerlendiriyorsunuz? Arap Baharı’nı Amerika veya İsrail mi
başlattı veya bir anda halkta oluşan öfke patlaması sonucu başlayan
ayaklanmalarda Amerika ve İsrail olaya sonradan mı dahil oldu?
- Ben ikinci söylediğiniz ihtimali daha
yüksek görüyorum. Çünkü olayın başlayış tarzına bakarsanız,
İsraillilerin ve Amerikalıların; Tunus’ta Muhammed Buazzizi’ye ‘Sen git
pazar tezgahını elinden aldır, ondan sonra karakola git, orada seni
azarlasınlar, ondan sonra kendini yak’ demiş olabileceği şeklinde bir
senaryonun kurgulanamayacağı ortadadır. Tunus’ta başlayan ilk
ayaklanmanın tamamen spontane, kendi dinamiği içerisinde geliştiğini
kabul etmek lazım; ama öfke patlaması yaşandıktan sonra dünyadaki her
ülkenin, bu durumdan kendisi için en yararlı sonucu elde etmeye
çalışması doğaldır. Uluslararası ilişkiler zaten böyle işlemektedir.
“Her ülkenin gerçeği farklı”
- Bir bakıma pastadan pay alma…
- Batı dünyası açısından düşündüğümüzde,
Tunus’ta pasta pek büyük değildi. Onun için Tunus’a ilgi azdı; ama
Libya’da durum farklıydı. Petrol şirketlerinin Libya’da büyük çıkarları
olduğu için bu ülke o petrol şirketlerinin arkasındaki devletlerin büyük
ilgi odağı haline geldi. Yemen ise daha ziyade Aden Körfezi civarındaki
güvenlik sebebiyle ve El Kaide’nin bu ülkeye yerleşip yerleşmeyeceği
açısından ilgi konusu oldu.
Mısır’daki gelişmeler, bu ülkenin
Ortadoğu ve Arap alemi için önemli bir ülke olmasından ötürü Batı
dünyasının ilgisini çekmektedir. Ayrıca, Mısır’da bir de Hıristiyan
nüfus faktörü var. Mısır’ın nüfusunun yüzde 8 ila 12 arasında bir
bölümünü teşkil eden Kıpti Hıristiyanların bu ülkedeki gelişmelerden
nasıl etkileneceği Batı kamuoyunu yakından ilgilendirmektedir; ama belki
ilginin daha önemli bir sebebi Mısır’daki gelişmelerin İsrail’in
güvenliğini nasıl etkileyeceği hususudur. Yoksa Mısır halkının daha
özgür olup olmayacağı Batı dünyasının en çok önem verdiği husus
değildir.
- Suriye özeline gelirsek… Suriye’de 18
Mart’ta Deraa’da başlayan ayaklanma, Arap ülkelerindeki isyanın
rüzgarından etkilenerek mi yoksa İsrail veya Amerika’nın etkisi mi
vardı?
- Suriye’deki ilk hareketlerin Deraa’da
başlaması bana dış tahrik olabileceği intibaını veriyor. Çünkü Suriye
toplum yapısını düşündüğünüz zaman en gayrimemnun insanlar Suriye’nin
neresinde yaşar diye sorsanız bana, Deraa’dadır demem. Deraa, belki en
kolay maniple edilebildiği için olaylar orada başlatıldı.
“Esed’in kalması İsrail’in işine yarar”
- İsrail, Suriye’deki ayaklanmaya karşı nasıl bir politika izliyor?
- İsrail başlangıçta “bekle ve gör”
politikası izledi ve açık bir tutum almamaya özen gösterdi. Çünkü ne
olacağı belli değildi. Beşşar Esed, hemen düşecek olsaydı, ondan
kurtulmuş olacaktı; ama İsrail hesabını yaparken Beşşar Esed gibi
şimdiye kadar kendisine sorun çıkarmamış olan bir adam dururken, o
gitsin de yerine nasıl olacağı belli olmayan, fakat büyük ihtimalle
şimdikinden daha fazla İslamî ilkeleri benimsemiş bir yönetimin
gelmesinden rahatsız olacağını hesap etmiş olabilir.
İsrail, Esed’in gideceği kesinleşir gibi
olunca yerine gelecek olan rejimin, nasıl olacağını gözetiyor.
Suriye’de de büyük bir ihtimalle yine bir çeşit Müslüman Kardeşler
yönetimi işbaşına gelecektir. İsrail, Suriye’deki Müslüman Kardeşler’in
Selefilerin etkisinde mi, Vahabilerin etkisinde mi yoksa El Kaide’nin
etkisinde mi kalacağını gözetliyor. Şu anda İsrail’in baktığı husus
budur. Bir de Suriye kaos içerisine düşerse, kaos devam ederken,
Suriye’den İsrail’e hiçbir şekilde tehdit yönelmez. Suriye’nin
İsrail’den geri almak istediği Golan Tepeleri sorununu kolay kolay dile
getiremez. Bu yüzden zayıf bir Beşşar Esed dönemi ne kadar sürerse
İsrail’in o kadar işine gelir. İsrail, kaostan sonra ortaya ne çıkacağı
belirlenmeden de açık bir politikada benimsemek istemiyor.
“Nükleer silahlı Hizbullah, İsrail’in kâbusu olur”
- İsrail, Beşşar Esed düşerse kimyasal
silahların başkalarının eline geçmesi ihtimali üzerine saldıracağını
söyledi. Bu tehdit dikkate alınmalı mı?
- Evet, İsrail’in şu anda zihnini en
çok meşgul eden husus, kitle imha silahlarını kendisine karşı
kullanabilecek olan Hizbullah’ın veya başka bir kesimin eline geçmesini
önlemektir. Şu andaki çabasını bu konu üzerinde yoğunlaştırmaktadır.
Batı ülkelerini de en kolay bu gerekçe ile harekete geçirebiliyor.
Amerika Başkanı Barack Obama da dahil olmak üzere birçok Batılı lider bu
konuyu gündeme getirdi.
- Esed düşerse İsrail saldırır mı?
- Silahların başkalarının eline geçeceği kesin olmadan bu yola tevessül etmez.
- Amerika’nın Suriye politikası nasıl?
- Amerika başlangıçta bir an önce
Beşşar Esed’in gitmesini istiyordu; fakat aradan geçen zaman içinde iki
unsur öne çıktı. Birincisi, Barack Obama, ABD’nin Irak’taki
başarısızlıklarından sonra Başkanlık seçimlerine kadar yeni bir savaş
istemiyor. İkincisi, Suriye konusunda bir bilgi kirliliği var. El
Kaide’nin Suriye muhalefetine sızdığına yönelik iddialarda var. Şam’a
giden gazeteciler ile Halep’e giden gazetecilerin verdiği bilgiler
birbirini tutmuyor. Açıkçası Suriye’de tam olarak ne olduğunu
bilemiyoruz. Amerika da bu bilgi kirliliğinde El Kaide’nin, Selefilerin
veya Vahabilerin Suriye’de ne ölçüde kök salmakta olduğunu görmeden,
fazla ileri gitmek istemiyor. Amerika sağlayacağı silahların en sonunda
kimin eline gittiğinin bilinememesi sebebiyle biraz frene basmış
durumdadır. Ayrıca Amerikan askerinin Suriye topraklarında savaşmasını
da hiç istemiyor.
“Kirli işi Türkiye’nin yapmasını istiyorlar”
Avrupa ülkelerine gelince, onlar da
ekonomik kriz sebebiyle büyük meblağlar gerektirecek olan savaşa
bulaşmak istemiyor. Bu kirli işi Türkiye’nin yapmasını istiyorlar.
Türkiye maazallah bu işe bulaşırsa, şu anda Türkiye’yi buna teşvik
edenlerden hiçbirini ortalıkta bulamazsınız. Ayrıca Türkiye, Suriye’ye
asker gönderirse oradan çıkması çok zor olur, başarılı olarak çıkması
ise imkansız gibidir.
- İran’ın Suriye rejimini desteklediği ortadadır. Peki, Suriye’nin İran için önemi nedir?
- İran için Ortadoğu’daki hiçbir başka
ülke Suriye kadar önemli değildir. Çünkü Amerika’nın Irak’tan
çekilmesinden sonra doğan boşluğu İran doldurdu ve nüfuzunu Suriye
sınırlarına kadar uzatmış oldu. İran’ın, Lübnan’da da Hizbullah
sayesinde oldukça güçlü mevcudiyeti var. Dolayısıyla İran’ın nüfuzunu
Akdeniz’e kadar uzatabilmesi için zincirin eksik halkası Suriye’dir.
Onun için İran, Suriye’deki rejimin düşmemesi için elinden ne geliyorsa
onu yapacaktır.
“Her ülke ulusal çıkarları için hareket eder”
- Peki, Suriye’de çocuk ölse, kadın ölse, yaşlı ölse, 5 milyona yakın insan da ölse İran için değişmez mi?
- Değişmez. Belki de “realpolitik” adı
verilen kavram da tam işte budur. Türkiye dışında, ulvi evrensel
değerler uğruna kendi ulusal çıkarlarını feda eden ülke kolay kolay
bulamazsınız. Her ülke ulusal çıkarları yönünde hareket eder. İran’ın
ulusal çıkarları Beşşar Esed rejimini desteklemesini gerektiriyor.
“İran’ın Suriye’ye asker göndermediğini söyleseler inanmam”
- İran’ın Suriye’ye asker gönderdiği şeklinde iddialar var. Sizin bu konuda bir bilginiz var mı?
- İran’ın yıkıcı faaliyetler konusunda
hem geleneği var, hem tecrübesi var, hem geçmişte kötü sicili var hem de
bunu yapmaya elverişli altyapısı var; ve bu işe para ayırabiliyorlar.
Bunları bilen bir insan olarak İran’ın oraya adam göndermediğini
söyleseler inanmam. İran’ın mutlaka şu anda arazide binlerce insanının
olduğunu tahmini ediyorum. Bunlar hiçbir şey yapmıyorlarsa, en azından,
kendilerine muhalefet mensubu süsü vererek muhalefetin bir araya
gelmesini önlemeye çalışıyorlardır.
- Suriye’de Hama katliamı yapıldığı
sırada siz de Şam Büyükelçiliğimizde müsteşardınız. İran’ın Hama
katliamı karşısındaki politikası nasıldı?
- Hama’daki katliam, olay bittikten
sonra dünya kamuoyunun bilgisine ulaştı. O tarihte iletişim imkanları
bugünkü gibi yaygın değildi. Bundan 30 yıl öncesinden bahsediyoruz.
Hama’da neler olduğunu ancak olaylar bittikten ve oradan kaçan insanlar
yaşadıkları vahşeti anlatmaya başladıktan sonra öğrenebildik. Bu nedenle
ne İran’ın, ne Türkiye’nin ne de başka bir ülkenin olayları önlemek
için bir tepki koyması söz konusu olmadı ve iş bittikten sonrada Türkiye
de dahil olmak üzere hiçbir ülke bunu Suriye ile bir mesele haline
getirmedi.
“İran ile çatışma arifesine gelebiliriz”
- İran, Suriye rejimini desteklediği
için, Türkiye de muhalefetten yana tavır aldığı için İran’dan Türkiye’ye
yönelik tehdit açıklamaları yapılıyor. Suriye’de bir mezhep savaşı
çıkabilir mi veya Türkiye ile İran arasında bir savaş olabilir mi?
- Suriye’deki gelişmelerin, Türkiye’yi
İran’la savaşa sokacak noktaya kadar götürebileceğine ihtimal
vermiyorum. Suriye konusunda farklı düşünebiliriz, bu nedenle gerginlik
yaşayabiliriz, çatışma arifesine gelebiliriz, ama iki ülke arasında bu
nedenle bir askeri çatışma çıkmasını tasavvur edemiyorum. Suriye’deki
ihtimallerden biri Suriye’nin vekaleten savaş yapılan bir ülke haline
dönüşmesidir. Yani Suriye halkı başkalarının savaşını yaparak,
birbirlerini öldürecekler… Bir kesim Suriyeliler Türkiye adına, bir
kesim Suriyeliler İran adına çarpışacaklar ve birbirlerini öldürecekler.
Bir kesim Rusya adına, Amerika adına savaşacak. Vekaleten savaş dediğim
budur. Suriye’nin böyle bir ülke haline dönüşmesi ihtimali halen
mevcuttur. Suriye’ye giren her silah, ister rejim yanlılarına isterse
muhaliflere iletilmek üzere olsun, piyade tabancası dahi olsa, vekaletle
savaş ihtimalini artıracaktır ve Suriye topraklarına sokulan her silah
daha fazla insanın ölümü demektir.
Kaynak: Yeni Akit/Hüseyin Kulaoğlu-06.09.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder