(MUSTAFA ÖZCAN/Yeni Akit) İran’da iktidar sürekli olarak renk ve el değiştiriyor. Lakin iktidarda olan meşruiyetini korurken tasfiye olan meşruiyetini yitiriyor.
Rejim sürekli dalgalanma ve renklenme hali yaşıyor. İktidar aygıtından şu veya bu şekilde elenenler gözden de düşüyorlar. Doğru, en tepedeki iktidara göre taayyün ediyor veya şekilleniyor. Başbakanlık makamı kaldırıldıktan sonra siyasete ara veren Mir Hüseyin Musevi bir zamanlar devrimin en radikal simaları arasındaydı. Aranan adamdı kovalanan adam haline geldi. Yaşadığı deneyimlerden sonra yeşile büründü veya reformcu oldu. 2009’da girdiği seçimleri hileyle kaybetmekle kalmadı kolunu kanadını da budadılar. Adeta doğduğuna pişman ettiler. Mehdi Kerrubi de öyle.
Nedense bu sistemde düşenler hep kusurlu ve defolu çıkıyor. Önce reformcuları elediler ardından pragmatik Rafsancani’yi. Rafsancani şayet hasbe’l kader rehber olsaydı herhalde güç ve hakikat ona göre şekillenecekti. Veya konum kazanacaktı. Denildiği gibi veyl olsun mağluplara. Ondan önce de Beni Sadr veya Ayetullah Şeriatmedari elenmişti. Muhafazakarlar elbirliğiyle reformcuları tabir caizse hacamat ettiler. Sonra sıra kendi aralarında kapışmaya geldi. Nejad ve kanadının suyunun ısındığı belliydi. Alttan altta kapışma ile Nejad iktidara tutunmaya çalışsa da kurulu oyunun mağlubu oldu. Eleme oyunu devam ediyor; sadece aktörler veya kanatlar değişiyordu.
Nejad 2009’da etti ve 2012’de de buldu. Belki abartılı ama 2009 seçimlerinde 16 milyon reyin/oyun saf değiştirdiği rivayet ediliyor. Buna ister ‘Acem palavrası’ isterse ‘Acem hilesi’ densin ortada bir gerçek de olmalı. 2009 başkanlık seçimlerinde reformcuların veya liberallerin beli kırılmıştı. Bu defa saflaşma veya hesaplaşma muhafazakarların kendi içinden geldi.
Sistem bu yönüyle biraz Sovyetler’in durumuna benziyor. İktidar oyununu kaybedenler bir biçimde ideolojik saflığı kaybetmekle ve revizyonizm ile suçlanıyorlar. Aynen Nejad’ın da başına geldiği gibi. Sonunda Nejad da radikallik yarışını kaybetti. Elbette Nejad fazlasıyla popülist birisi.
Bu açıdan onu savunacak değilim ama kurt birisi olmasına rağmen yine de sistemin kurbanı olmaktan kendini kurtaramadı. Lakin kendi düşen ağlamaz. Kanadı parlamento seçimlerini kaybetti. Hatta Mahmut Ahmedinejad’ın kız kardeşi Pervin Hanım da doğum yerinden yani en kazanacağı yerden adaylığını koyduğu halde kaybetti. Bunu seçimlere hile karıştırılmasına bağlıyor. Seçimlerde hile yapıldığını şikâyet etme sırası onlara geldi. Dünya bir devrandır ve bir değirmendir, insanları öğütür gider.
İran’da seçimler yapılıyor ama bunlar sonucu etkilemiyor. Kim yukarıdan tezkiye alırsa o kazanıyor. Fix yani sonucu belli seçimler.
Peki, Ahmedinejad ile Hamaney arasındaki gerilim hattının unsurları nedir? Nejad, Hamaney’le birlikte reformu kanadı tasfiye etse bile Hamaney’in karşısına onların argümanlarıyla çıkıyor. Din adamları sınıfının egemenliğine itiraz ediyor.
Hamaney gücünü kurumdan alırken Nejad Huccetiye akımı çerçevesinde Mehdi ile rumuzlu ilişkilerinden almaya çalışıyor. Elbette Hamaney de Mehdi’ye inanıyor. Bunda bir sorun yok. Lakin mesele benzetmek gibi olmasın biraz Vatikan’ın pozisyonuna andırıyor. Vatikan, Mesih adına kurumsallaşmış lakin kurumsallık Mesih’e ihtiyaç bırakmaz olmuştur. Bundan dolayı Mesih’in avdetini bekleme ihtiyacı genelde protestanlar tarafından dile getirilir. İran’da da velayet-i fakih sistemi adeta Mehdi beklentisinin yerini almıştır. Buna mukabil Nejad ise Mehdi beklentisini öne çıkarmış ve meşruiyetini buna bağlamaya çalışmıştır.
Bunu öne çıkarması kendisi ve akımına resmi doktrin tarafından ‘sapık akım’ denilmesine yol açmıştır. Nejad, Mehdi meselesini öne çıkarmakla birlikte dini konularda inanılmaz bir biçimde gevşeklik ve savrukluk gösteren tutumlar sergiledi. Sözgelimi üniversiteler düzeyinde vesaire karma eğitimi savundu. Türkiye’ye yaptığı bir ziyaret de başını ağrıttı. “İslâm” ifadesi yerine “İran İslâmı” ifadesinin kullanılması gerektiğini söyleyen Meşai, “İsrail halkıyla dostuz” demişti.
Bunun ötesinde Mahmudunejad’ın başka bir danışmanı olan Ali Ekber Cevanfikr de peçenin İranlı eski sultanlar tarafından Avrupa’dan ithal edildiğini savunmuş ve siyah rengin de geçmişte alem gecelerine mahsus olduğunu söylemiştir. Bunlardan dolayı aynen Haşim Ağacari gibi dini değerleri hafife almaktan ve rehbere saygısızlıktan yargılanmıştır. Yargılanmasının bir nedeni de din adamları sınıfının sultasına ve otoritesine karşı çıkmasıdır. Zira bu sistemde din adamlarının otoritesi kanunla tesis edilmiştir. Dolayısıyla burada ilkelerle birlikte uygulayıcılar da kutsanmıştır. Ağacari’nin yargılanmaya konu olan ifadelerinde aynen Marks gibi dinin kitlelere afyon gibi sunulduğunu söylemiş ve Şii kitlelerin din adamları ve mollalar veya merci-i taklitlerin karşısında adeta maymunlara döndüklerini yani mukallit hale geldiklerini savunmuştur. (http://www.alwasatnews.com/76/news/read/122727/1.html) Dolayısıyla Huccetiye meselesi istisna edilirse gelinen aşamada Nejad ile eski rakiplerinin yani reformcuların arasında hiçbir fark kalmamıştır. Hatemi’den sonra gözden düşme sırasını yaşayan Ahmedinejad’a da ılımlılık yaftası yapıştırdılar. Ahmedinejad ise buna mukabil Türkiye ile ilişkileri bozmak isteyen tarafın Rehber Ali Hamaney ve çevresi olduğunu söylüyor. Gerçekten de Dışişleri Bakanı Salihi’nin çizgisine bakınca Türkiye ile yakınlık kurmak istediği aşikar. Lakin aksi yöndeki bütün beyanatlar Ali Hamaney çevresinden geliyor. Hamaney bu haliyle devlet üzerinde devlet. Kürecik kampanyasını yürütenler onlardı. Evet! Ahmedinejad popülist birisi lakin öteki taraf da tekelci ve totaliter bir anlayışı temsil ediyor. Ve her birkaç yıl da bir kanat aforoz ediliyor.
06.03.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder