25 Mart 2012 Pazar

İsrail İran'ı vurmaz

“İsrail, İran’a karşı horozlanıyor ve esip savuruyor. İsrail’den önce Amerika’da aynı sazı çalıyordu. Ama herkes biliyor ki, Irak ve Afganistan’da saplandığı bataklıktan kurtulmaya çalışan ABD’nin, şu haliyle yeni bir bataklığa girecek hali yok.

Ama her halükarda gerginlik ve tehdit ABD ve İsrail’in işine geliyor. Böylece İran baskı altında tutuluyor. Diğer taraftan ABD, başta Suudi Arabistan olmak üzere körfez ülkelerine bol bol silah satabiliyor.” 

(İSMAİL KAPLAN/Türkiye Gazetesi)          Gelin biraz ezber bozmaya çalışalım… Uzun zamandan beri İsrail, İran’a karşı horozlanarak; “vururum ha, vurmak üzereyim ha…” gibisinden, esip savuruyor.İsrail’den daha önce, Amerika aynı sazı çalıyordu. Hatta 2002 yılında, Kuzey Kore, Suriye ve İran’ı “Şer ekseni” ilan eden ABD’nin; W.Bush döneminde, İran’ı ha vurdu ha vuracak gibi bir görüntüsü vardı. Akşamdan sabaha vurma tehdidiyle, W. Bush süresini tamamladı. Yerine gelen Obama, daha esnek bir üslupla birinci dönemini tamamlamak üzere. Bazen Neo-Con’ları dengelemek ve İsrail’i teskin etmek babından, o da gürlemeye çalışıyor. “Bütün seçenekler masada. Sonra karışmam ha…” şeklinde babalanıyor. Ama herkes biliyor ki, Irak ve Afganistan’da saplandığı bataklıktan kurtulmaya çalışan ABD’nin, şu haliyle yeni bir bataklığa girecek hali yok.

Geçen hafta ABD’li emekli generaller, kendi ceplerinden para ödeyerek gazetelere savaş karşıtı ilan verdiler. Obama’nın, İsrail’in saldırı yönündeki telkinlerine açık kapı bırakmamasını istediler. Buraya bir ‘mim’ koyunuz… ABD’nin yetkilileri, İran’la girişilecek bir çatışmanın maliyetinin nerelere varabileceği konusunda, ciddi fikir sahibidir.

Peki, taraflar arasındaki söz düellosunun manası nedir?

İsrail, belki de tarihinin en zayıf hükümeti ile yönetiliyor. Koalisyon pamuk ipliğine bağlı… Başbakan Netanyahu, çoğu kez Dışişleri Bakanı Lieberman’a ve Savunma Bakanı Ehud Barak’a, söz bile geçiremiyor. İran’ın nükleer programını, “hayati tehdit” argümanına çeviren İsrail, bu ülkeye karşı savurduğu tehditlerle, içerideki zaafları kolayca gölgeleyebiliyor. ABD nezdinde de, Yahudi Lobisi aracılığıyla, pozisyonunu güçlendiriyor ve Filistin konusundaki Siyonist politikalarını da sürdürme imkânı bulabiliyor.

İsrail de biliyor ki, tek başına İran’a saldırı, boyunu çok aşar. Lübnan’daki Hizbullah karşısında bile sıkıntıya düşen ve “Tel Aviv’i vururuz…” tehdidi karşısında geri adım atan İsrail, İran gibi büyük bir askerî güçle doğrudan boy ölçüşmeye kalkmanın, neye mal olacağını çok iyi biliyor. Her zaman ABD’yi arkasında ve yanında görmenin rahatlığı da, burada geçerli değil. Zira Amerika, bir çatışma durumunda; İran’ın devreye sokacağı asimetrik saldırıların, nelere mal olacağının farkında. Bundan dolayı, arı kovanına çomak sokmaması için İsrail’i uyarıp duruyor.

Ama her halükârda, gerginlik ve tehdit ABD ve İsrail’in işine geliyor. Böylece İran baskı altında tutuluyor. Diğer taraftan ABD, başta Suudi Arabistan olmak üzere, Körfez ülkelerine bol bol silah satabiliyor. İsrail de, ekonomik ve siyasi zaaflarını gizleyebiliyor…

Gerginlik politikası, bir yerde İran’ın da işine geliyor! Çünkü İran, bu tehditler üzerinden, içerideki muhalefete karşı elini güçlendirebiliyor. “Ülkeye yönelmiş bunca tehdit varken, fitne çıkarmayın, sonra sizin için çok kötü olur…” yollu politikalarla, muhalifleri baskılayabiliyor. Ekonomik zorlukların kılıfı da, zaten on yıllardır süren ambargolar!..

Ama İran, bütün zorluklara ve baskılara karşı, istikametini hiç değiştirmiyor… Nükleer program çalışmasında, diplomatik kıvraklıklarla zaman kazanıp yoluna devam ediyor.

Humeyni Devriminin allak-bullak ettiği bir orduyla (Üç yüz generalin tamamı tasfiye edilmiş, altmışı da kurşuna dizilmişti…), en güçlü zamanındaki Irak’a karşı sekiz yıl savaşan İran, şüphesiz stratejik gücünün farkında ve ona göre davranıyor.

18.03.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder