26 Mart 2012 Pazartesi

Suriye Halk İhtilali'nin kahramanları: 'Kayıp' Suriye Türkleri

(ABDURRAHMAN HACIMELEK/Yeni Akit)          Suriye’nin güneyindeki Dera şehrinde Mart 2011 tarihinde başlayan halk direnişi birinci yılını dolduruyor. O zamandan bu zamana gûyalardan Suriye’nin dostları olan memleketler(Abd ve Batı ve Arab Birliği) sadece bir tiyatro oynuyor. Ama İran, Rusya, Çin ve Hizbuşşia destekli Nusayrî Esad rejimi Müslümanları katletmeye, tecavüzlere devam ediyor. Diğer taraftan Suriye meselesi bir turnusol kağıdı vazifesi de görüyor. Kim derin ve gerçek Müslüman, kim değil görüyoruz! İğrençler kadrosu, tüm yüzsüzlüğü ile verilen vazifelerini yerine getirmek için olanca güçleri ile güneş gibi hakîkatî, çamurları ile şirinciklerden mukabeleler ile karartmaya çalışıyorlar. Hakkın sesini, Fars ırkçılığının, Şii siyasetçiliğinin sembolleri ile dolu İran konsolosluğuna şikâyete koşuyorlar! İstediklerini yapsınlar, Esad ve onun yandaşlarının akıbetleri, yaptıklarının kısası olacak.

Suriye Topraklarında İlk Türkler

Suriye bize yakınken uzak edilen memleket…Diğer tüm İslam beldelerinde olduğu gibi. Fakat Suriye’de kaybettiklerimiz arasında hiç bilinmeyen “yakınlık”lar da var! Medyada azıcık duyurulduğunun zıddına daha çok direnişin içinde bulunan SURİYE TÜRKLERİ…Sayıları 5 milyon’a yakın Ehl-i Sünnet Türkler!

Suriye’deki Türk varlığı, askerî olarak taa 698′den beri mevcuddur. 9. asır’da Abbasi Halifesi Mutasım tarafından atanan Türk valiler ve Tolunoğulları’nın idaresinde kaldığı devirler ile yönetici sınıf varlığı meydana gelir. 11. asırda Türk akınları ile beraber de onbinlerce çadırdan oluşan ve yerleşmek için yer arayan Türkler gelir: Humus, Halep, Lazkiye merkez olmak üzere şehirler kurulur. Yönetici, askeri sınıf ve halk olarak Türkler, Anadolu’dan evvel Kuzey Suriye’yi Türkleştirmişlerdi. Ve bu varlık Osmanlı ve cumhuriyet devirlerinde de çeşitli vesileler ile (Hac yollarını koruma, azgın Nusayrîlere set olma, Kafkasya’dan göçler, şapka zulmünden kaçış vs.) artmıştır.

Suriye ile beraber diğer Osmanlı bâkiyesi topraklarda kalan Türk varlığı cumhuriyet ile birlikte unutuldu. Yakın zamana kadar da hiç hatırlanmadı. Ülkü Özel Akagündüz hanımefendinin yazdığı “Kayıp Türkler” isimli eser, unutulmuş, yalnız bırakılmış, sığınağı kalmamış Türkler’in yeniden hâtıra gelmesine vesile oldu. İşte biz, derin müşâhedeler muhtevâsı ile dolu bu kitabın desteğiyle bugün ki Suriye Türkleri’nin içtimaî, siyasî vaziyetlerini ve ihtilâldeki yerlerini değerlendireceğiz. Zira eser birbirine çok yakın ve çok mühim zaman diliminde yazılmış. Soğuk Türkiye-Suriye ilişkileri ile sıcak Türkiye-Suriye ilişkileri zamanınları arasında. Şimdi de halk ihtilâllerinin gerçekleştiği devirde “Kayıp Türkler” ayrı bir araştırma olarak ele alınması gereken mevzu halinde bekliyor. Biz kısa bir şekilde soğuk, sıcak ve çatışmalı diye adlandırdığımız devirlerdeki Suriye Türkleri’nin vaziyetlerini sizlere sunacağız.

Anadolu’da Osmanlı’nın son devirlerinde nadirde olsa öyle olaylar zuhur etmişki bir kelime Rumca bilmeyen Müslüman babanın bir kelime Türkçe bilmeyen evlâdı oluyordu, misyonerlik etkisiyle. Asimile tarafından örnek olarak sunduğumuz bu vakıayı şimdilerde siyonist/ırkçı (öyle bir ırkçılık ki ilk ve en çok, isnâd edilen ırka zeval getiriyor) rejimlere sahib devletlerin azınlık vatandaşlarına karşı uyguladığını görüyoruz.

Suriye Türkleri’ne madden ve manen uygulanan baskı, işkence ve katliamlarına karşı, Türkler direniş gösteremiyor. Öncelikle kavmî baskı ve zulümler: Türkçe ve onunla beraber basın-yayın tamamı ile yasaklandı. Türkler okutulmadı ve “sadece yaşaması için çalışan insanlar” topluluğu haline getirildi. Millî herhangi bir hareketten öte Türkiye konsolosluğuna giren kişinin çıkışda tutuklandığı, hapsedildiği, Türkiye’ye gidenlerin tüm mal varlıklarına el konulduğu vs. gibi vakıalar düne kadar gerçekleşen şeylerdi. Türkçe yer adları Arabcaya çevrildi. Türkler -maalesef Müslüman Arablar tarafından dahi- en ufak bir meselede “ente casus Türkî-Sen casus Türk’sün” damgası ile Esad hanedanlığının ve köpek sürüsü Şebbihaların hedef tahtalarına oturtuluyordu. Oysa Türkiye tarafından dahi dışlanan bu biçareler bu tavra karşı olanca mazlumluğu ile şu cevâbı veriyorlardı: “Biz casus değilik burada. Bilakis yalnız kalmışık ya, itaat ederik devletimize” (Kayıp Türkler – shf.43)

Dera Türkleri

Dera ilk kıvılcımın tutuştuğu şehir. Şehrin merkezinde ve çevre köylerinde Türkler oturuyor. Esad güçleri, şehri topa tuttuğunda dünya sadece kınama ile yetindi. Mart 2011′den bu yana değişen hiçbirşey yok. Sadece blöfler, güyalardan Esad karşıtı muhalifleri desteklemeler…

Hama ve Humus Türkleri

Hama ve Humus şehirleri Batı’ya doğru göç eden Selçuklu Türkleri’nin kendilerine uygun buldukları ve yerleştikleri topraklar olmuşlardır. Bu şehirlerdeki Türklerin nüfusu diğer şehirlerde olduğu gibi sadece Baas rejimi tarafından bilinmektedir. ORSAM (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi) Hama’daki Türk sayısını 350 bin, Humus’taki sayıyı 835 bin olarak veriyor. Tabii bundan daha fazla olduğu kesin. Zira çoğu Türk, Arab yahud sadece Müslüman olarak kaydediliyor.

Baas sisteminin yâni uluslararası siyonizmin bir şebeke siyasetinin kurbanı olan Hama ve Humus Türkleri’nin çoğu, kültürel olarak ve lisânen Türklük’lerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır, tabii ki gönül rızası ile değil: asimile edilmişlerdir. Rahat bir hayat için Arab dilini ve kültürünü kabullenmişlerdir. Kürdler gibi kendi ırkı harici ile evlenmeme prensibine sahib olmadıkları içinde Arab kadınlar ile evlenilmiş ve Türk çocukları anadilleri! ile konuşur olmuşlardır. Fakat rûhen Türklük’lerinin bilincindedirler. Bunu Arab tarihçi Dr. Süheyl Zekkar şu şekilde açıklıyor: “Humus’ta kim derse; ‘ben Türk değilim’ o asılında Humuslu değildir.” 

Burada Zekkar’ın dikkat çektiği husus, Türk şehirlerinin Arablaştırılmaya maruz bırakıldığıdır. Tıpkı Saddam’ın, zamanında, şimdi Barzani’nin Musul ve Kerkük’te Türk nüfusunu azaltmak için yaptıkları gibi. Nusayrî rejimi özellikle Türkiye sınırındaki Türkleri, Suriye içlerine zorla çektirmeye ve yerlerine Arabları yerleştirmeye çalışmış, kısmen başarılı olmuştur.

Arab erkekleri gibi cellâbiye giyenler; çocuğuna, “ne işe yarayacak” diye Türkçe öğretmeyenler…Fakat bahsettiğimiz gibi Türkiye ve Türklük sevgisi yerinde: Humus’un merkez köylerinden Kızhıl’da Türkçe bilmeyen “Türkiye” adındaki 70′lik bir nine ve onun Türkî adındaki erkek kardeşi, buna küçük bir emsâl. Şehirde yaşamasına rağmen köydeki topraklarını kimseye satmayanlar… Hama ve Humus’un köylerinde ise millî şuur baskının azlığından ötürü daha fazla.

1982′de (Baba) Hafız Esad’ın katliam uyguladığı ve onbinlerce kişinin katledildiği Hama eski bir Türk kentidir. Hama ve Humus direnişçilerin merkezlerindendir. Humus’a bağlı olan ve direnişin merkezi olan Baba Amr yoğun Türk mahallesidir. Hama, Humus ve Baba Amr an itibari ile İran-Rusya-Çin tarafından açık; Abd-İsrail tarafından gizli destekli Nusayriler tarafından insan mezbahası haline getiriliyor ve kadınlarına tecavüz vahşetleri yaşanıyor. 11 yaşından büyükler tek tek tutuklanıyor.

Halep Türkleri

“Humus’tan sonra Halep’e gelmek, sınır ötesindeki bir Türk şehrine girmek gibi…”(Kayıp Türkler, shf.27)

Türkler’in Kuzey Suriye’de ilk yerleştikleri şehir. Bugün Türkiye sınırları içinde olan Ante ve Urfa gibi şehirlerimizin zamanında bağlı olduğu vilâyetin adı Halep’di. Halep, Misâk-ı Millî’mize dahil topraklarımızdandı. Millî Mücâdele devrinde de mühim vazifeler icra edenlerdendi, Halepliler. Şu an Suriye’nin ikinci büyük şehri.

1906 yılında yayınlanan Halep Vilâyeti salnâmesinde(yıllık) şehrin nüfusu 116.248 olduğu göstererek 80.113’nün Müslüman Türk’lerce oluşturulduğu görülmektedir.

Kıymetli tarihçi-muharrir Mehmed Niyazi hoca bir gazeteye verdiği röportajında, “Halep 90 sene önce yüzde 95′i Türk olan bir şehirdi. Şimdi gidin yüzde 5 ya kalmıştır ya kalmamıştır. Biz çok çabuk asimile olan bir milletiz. Bu bize hem handikap getirmiştir, silinmemizi sağlamıştır, hem de yaşamamızı sağlamıştır….Biz hâlâ asimile olmakla beraber varlığımızı sürdürebiliyoruz.” diyor. Bir “ruh”un yaşadığını belirtiyor. Bugün Türkler’in nüfuslarına oranla direnişte büyük yer edinmeleri, onlardaki Türklük’e ait hassaların(cihangirlik, hareket halinde olmak), ruh kalıblarında hala mevcud olduğunun da delilidir. Bugün resmî olarak Halep’deki Türk nüfusu 975 bin civarındadır. Yukarıdaki iktibasdan da anlaşılacağı üzere; aslen daha fazla…

Halep Türkleri’nin ekserisinin millî şuuru yüksek. Hatta bir gençden şu sözler sadrolunabiliyor: “Dönelim de, Türkiye’nin sınırlarını mı küçültelim?…Ankara’daki Türkler nasılsa bizde öyleyiz. İstersek gelir yerleşiriz oraya; ama burada yaşayalım. Bizim için bir kolaylık gösterilsin yeter.” İstedikleri Türkçe öğrenmek, Türk üniversitelerinde okumak ve Türkiye’ye girip-çıkabilmek.

Halep Türkleri’nin ekserisi Arabcayı askerde öğrenirmiş. Köy okullarına Arabca öğretmek için gelen muallim çocuğunun birkaç ay içinde Türkçe öğrendiği Halep’de vakidir.

Türkiye-Suriye ilişkilerinin “sıcak” olduğu devrede Türkler psikolojik baskılardan da kurtulmuşlardı. Onlardan okuyalım:

“Allah, Erdoğan’a uzun ömür versin. Etraftaki Türkleri bir rahat ettirdi ki hiç görülmemiş birşeydir. Biz şimdi hürük. Kurbanım ben Erdoğan’a. Rahatça Türkmenik diyik, kafamız dik, döşümüz kalkık. Erdoğan’ın sayesinde evvel Allah. Nasıl gözel bir düşünceler yaptı, nasıl kurtardı bilin mi? Şimdi biz hükümetin yanında da daha başka halktan eftalık.(değerli)”

Ve Suriye Türk’ü bir ozandan şiir: “Yeri Erdoğan’ım ireli yeri / Siz de birşey yapın kalmayın geri / Sizden ümit bekler dünya Türkleri / Osmanlı torunu Türkler değil mi?”

Dera’da ateşlenen fitil kentlerde bir bir hürriyet dalgalarına sebeb oluyor. Esad güç-süz-leri tanklarla şehirleri talan ediyor. Humus, Hama abluka altındayken Halep’e yöneldi Esad güçleri ve bu şehrinde camilerine füzeler yağdırıldı, minareler roketlerle yıkıldı.

Şam Türkleri

Şam, Suriye devletinin başkenti. Arapça’da tam olarak Dimeşk eş-Şām…Şam’ın dağ mahallerinde birkaç Türk mahallesi vardır. Uzun zamandır yerleşik olanlardan başka Türkiye’deki “şapka kıyımı”ndan kaçanların oluşturduğu “vatansız-kimliksiz” Türkler ve İsrail’in işgal ettiği Golan bölgesinden gelen binlerce Türk de Şam’ın merkez ve kenar mahallelerine yerleştirilmişlerdir. Şam Türkleri’nin nüfusu 460 bin olarak veriliyor. Buna “vatansız-şapka mağduru” muhacir Türkleri’de katarsak sayı daha da büyür. Başkent olması ve Şebbiha-Esad güçlerinin çokluğuundan ötürü Hama ve Humus’daki gibi bir dreniş henüz Şam’da sergilenmiyorsa da mahallelerde çatışmalar, gösteriler sürekli dev^m etmektedir.

Lazkiye Türkleri

Lazkiye sahil şehridir. Buradaki Türk nüfusu 385 bin olarak gösteriliyor. Türk varlığını inkâr edemeyen Esad rejimi bu sayıyı 100 bin olarak gösteriyor. Lazkiye ve diğer Batı Suriye toprakları, Nusayrîlerin yoğun olduğu yerlerdir. Mühim bir bölge olan Lazkiye’yw Osmanlı’nın uyguladığı siyaset, şimdi nekadar yerinde olduğunu ve Nusayrîlerin o zamandan nasıl belâ kesileceğinin de bilindiğini gösteriyor: “Türk oymaklarını Lazkiye’ye yerleştiren Osmanlı, öyle stratejik davranmış ki, Tartus’dan Tarsus’a dek uzanan Nusayri yerleşimini, hem dağa hem de sahile yerleştirdiği Bayır-Bucak Türkleri’yle bıçak gibi kesmiş.”(Kayıp Türkler, shf. 62)

Lazkiye ile Türkiye hududları içindeki Yayladağı’nın kaderi Halep ile Antep gibi birbirine eş. Akrabaları birbirinden ayıran sınırlar. Lazkiye ile Hatay-Yayladağı arasındaki bölgede yaşayan Türklere, Bayı-Bucak Türkleri deniyor ve bunlar Türkiye’de tek örgütlü Suriye Türkleri idiler, daha düne kadar. Suriye’de direnişin başlaması ile beraber birkaç kitle!, dernek kuruldu ise de, bunların kendi millî tavırları hiçbir zaman öne çıkarılmadı.

Türkiye’nin Suriye Türkleri’ne Bakışı

Türkiye’nin meseleye Türkler açısından bakmaması, silahlı direnişin yanında yürütülen muhalif siyasette Suriye Türkleri’nin adının geçmemesinden etkili oldu. Aynı tavrı Irak’da da sergileyen Türkiye tüm bölge halklarında olumlu imaj bırakırken kimsesiz kalan Türkler hep katliâma, asimileye ve yok sayılmalara maruz kaldı. Suriye Türkleri’nin genel itibari ile okumamış ve örgütlenememiş olmaları da kendilerini duyuramamakta etkili olmuştur. Bunun yanında Kürdler gibi siyonizmin şanslı mağdurları olmadıklarından kendileri ve uğradıkları zulümler ile ilgilenen Batılı kurum ve kuruluşlar da olmamıştır.

Barzani’nin ve Pkk’nın eline bırakılan ve direniş içinde yer almalarına izin verilmeyen Kürdler ise Türkiye’ye karşı bir koz olarak Suriye yönetimi tarafından kullanılmaktadır. Pkk’ya kucak açtığı iddialarını yalanlayan oğul Esad, aynen baba Hafız Esad’ın Pkklılar ile Beka’da röportajdan döndükten sonra, Pkk’yı neden desteklediklerini soran M. A. Birand’a “Bizim bu konuda bilgimiz yok.” demesi gibidir. Yüzsüz, âdî siyasetin güdücüsü, açıkça destek aldığı İran-Rusya-Çin ve gizli destek aldığı Abd, İsrail gibi dostları ile Esad, hususî olarak Türk şehirlerini ve köylerinde katliâm gerçekleştirmektedir. Son günlerde Baba Amr’da yaşananlar, hem Esad’ın vermek istediği mesajın hem de her ne kadar asimile olmuşlarsa da direniş-cihad şuurunu kaybetmemiş Türkler’in gayretlerinin göstergesidir. Esad hem Türkleri katlederek hem de Arab Press kanalına yaptığı açıklamada açıkça belirtiyor Türkiye düşmanlığını: “Türkiye’de bazıları hala Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurma rüyasında… Türk liderler bu rüyanın imkansız olduğunu biliyorlar ve bu yüzdan dini ajandası olan partileri sömürerek Arap dünyasındaki etkilerini artırmak istiyorlar” 

Suriye’nin şehirlerindeki genel-kayıtlı Türk nüfusu şöyledir: Şam 460 bin, Halep 975 bin, Hama 350 bin, Humus 835 bin, Lazkiye 385 bin, Tartus 50 bin, Rakka 120 bin, Idlib 25 bin, Dera 75 bin, Huneytra 50 bin, diğer bölgeler 175 bin olmak üzere toplam 3,5 milyon… Vatansız-kimliksizler ile beraber sayının toplamı 5 milyonu buluyor ve belki geçiyor. Allah mücâhidlere güç versin, Esad ve tüm destekçilerine lânetler olsun!

25.03.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder